Bu sayfayı yazdır

Terörle Mücadele ve Anti-Kürtçülük'te Söylem Sorunu

09 Şub 2016

Bu sitede ve İhtar Gazetesi'nde yayımlanan "Kürtlerle Bir Arada Yaşamak Zorunda Mıyız" başlıklı yazım, beğeni aldığı kadar tepki de aldı. O yazıdan bağımsız olarak, Kürtçü terör gerçeğine karşı söylemimizin nasıl olması gerektiğinin ana hatlarına bir iletişimci olarak değinme ihtiyacı hissettim.

Almanya'daki Pegida hareketini yakından izliyorum. Değerli dostum Dr. Alihan Limoncuoğlu da, İtalya'daki Casa Pound hareketini takip ediyor. Yakın zamanda medyada yer bulan bir habere değineyim: Pegida, göçmen karşıtı bir protestoda, "Muhammed Hitlerdir", "İslam Nazilikten Farksızdır" nevinden pankartlar taşımış. 

Bu hamlenin müthiş olduğunu itiraf etmeliyim. "Ön alma" açısından binlerce karşı-savı peşin peşin çürütecek bir hamle, Pegida'yı normalleştirecek, söylemini daha yaygın hale getirecek ve onu politik-doğrucu sınırlar içerisinde tutacak bir hamle. Türk milliyetçilerinin "Türkçü", "ülkücü" yahut başka isimler altında örgütlenen hoyratlığının dersler çıkarması gereken bir hamle.

Çok ciddi ve profesyonel bir iletişim yönetimi ile çalışan HDP-PKK-KCK-PYD yapısına karşı, Türk milliyetçisi söylemin ana hatlarına değinirken ilk ele almamız gereken mesele, "Anti-Tayyip" vurgusu. "Afedersiniz Türk" diye ayrı bir başlıkta uzunca incelenmeyi hak ediyor.

Afedersiniz Türk

Türk; Kürt vs. gibi değil, "devlet temsili" olan bir kimlik. Dolayısıyla, "rejim"in iyiliği, güzelliği ile etkileşimde. ve bu rejim uzun yıllardır, AKP öncesinde ve en koyu olarak AKP devrinde dünyanın en kötü rejimi olduğu için, Türk kimliği zarar görüyor.

Örneğin, tarihte "Türklerden çok Türkçü" olmalarıyla meşhur Çerkeslerin arasında bugün -özellikle sol çevrelerden- yükselen Türk düşmanı kimi lafların arkasında bu durum vardır. Türk, "osasaltik esnik vörsun"dan (Bahçeli'nin "otuzaltı etnik unsur" deme tarzı) "herhangi biri" değildir, pek az kimliğe nasip olmuş bir şekilde, onların bir arada yaşayabilmesini sağlayan, "hepsinden alan ve hepsine veren" bir yüksek kültür kimliğidir. Bu noktada, şunu ıskalamamak lazım: Türk, birçok etnik unsurun bir araya gelerek oluşturduğu bir sebze çorbası değildir. Türkiye'de ya da Türk havzasında yaşayan etnik unsurlar birleşip "Türk kimliği"ni de oluşturmuş değillerdir; oluşturmak zorunda da değiller. Bu, Türk'ün bir "kurucu, birleştirici ve idare edici" tarihsel konuma yükseldiğinin tespitidir. Ve bugün yaşanan, islamcılar eliyle, bir "yanlış bilinçlilik örneği" olarak, bu birleştiriciliğin Türk'te değil, islam ya da ümmet bilincinde olduğu düşünülerek, Türk kimliğinin "otuzaltı etnik unsurdan herhangi biri" konumuna indirilmesinin sancısıdır. 

Her noktasına katılmasam da, bunu en iyi Yahya Kemal anlatmış, bu Türk kimliği vaktiyle yükseldiği konumdan düşmeye başlarken:

” …Zaman geçtikçe meydana çıkıyor ki o tumturaktan, alâyişten, böbürlenmekten azade yaşayan Türk Milleti demirden bir kitleymiş. Türk memleketinin asıl sırrı Türk’teymiş. Arnavut’u, Çerkez’i, Kürt’ü hakim ve metin bir millet kitlesi eden Türk mayasıymış. Bugün Rumeli’de bilfiil meydana çıkan netice ispat etti ki Türk bu devletin müslüman unsurlarını birleştirmek için Allah tarafından bir mevhibe imiş. O giderse Arnavutlar, Kürtler, Çerkezler çil yavrusuna dönerlermiş. Bugün Arnavutlar ne bir ordu, ne bir müessese, ne bir idare şebekesi vücuda getirebiliyorlar. Bir zaman Türk idaresinde  ferdî kabiliyetle o kadar büyük adamlar yetiştiren bu unsur, kendi başına kalınca şaşırdı. Arnavutluk’ta aciz, Sırbistan’da ise irade-i cüz’iyesine bile sahip değil. On-üç senede Türk’ün büyük bir millet olduğunu anladık, zaman geçtikçe daha ziyade anlayacağız zannediyorum. Uyandık, lâkin karanlıkta uyandık.”

Öyleyse, Türk kimliğinin "ne idüğü" ve "ne işlevde kendisini gösterdiği", sadece Türkleri ilgilendirmez, bütün bir coğrafyayı ilgilendirir. Ancak bu kimlik, girişte de dediğim gibi, devlet temsilinde olan bir kimlik. Örneğin Kürtler, kurdukları örgütün bütün aşağılık eylemlerinden ve "imaj"ından, resmi, hukuki ve tarihi bir temsilleri olmadığından, bir şekilde "sıyrılabiliyorlar", ancak Türk için bu mümkün değildir. Ve Türk kimliğinin devlet temsili, bugün özünde islamcı, suretinde milli reaksiyonları manipülasyona tabi tutarak kâr devşiren AKP kafasının elinde olduğu için, "Türklük para etmiyor." İnsanların Türk'ten nefret etmesi anlaşılabilir bir durum, zira buna karşı çıkan "Türk milliyetçileri" de iyiyi, doğruyu, güzeli, gerçeği savunmuyorlar, sadece "siz dikta kurmayın, biz kuralım" diyorlar.

Türk milliyetçiliğinin en büyük derdi bu olmalı: asmak kesmek kelle uçurmak değil, adam gibi, evrensel ahlak yasalarıyla ve yerel dinamiklerle uyumlu, insanları mutlu eden bir rejim. Hep derim, Turancı perspektiften bakarsak, Kıbrıs Turan'ın ilk adımıydı. Ve o insanlar bizden ekseriyetle memnuniyetsiz (hatta yer yer nefret var), zira biz dünyanın en "kötü" rejimlerinden biriyle yönetiliyoruz, devletimiz iyi ve güzel değil. Kıbrıs'ta böyle çuvallayan "Türk" kimliği, Kırgız'a nasıl hitap etsin?

Vaktiyle Memluklar zamanı, "Türk" kimliği o kadar güzel ve kolektif bilinçte olumlu kodlanmış idi ki, Araplar kendilerine sahte şecere yaptırır, kendini Türk köle olarak sattırırdı ki Memluk olabilsin. Düşünün ki, köle hali dahi çekici ve güzel bir millettik. (Mısır Memlukları, tarihte Göktürklerden sonra Türk adını resmi evrakta kullanan ikinci devlettir.) Ya da divan edebiyatında Türk "güzel" karşılığı bir mazmun olarak kullanılıyordu. Nereden nereye...

Bugün Tayyip Erdoğan nefreti, terörle mücadelede Türk kamuoyunun terör karşıtı olmasını engellemek için PKK havzası tarafından en sık kullanılan olgudur. "Tayyip'in ordusu" gibi laflarla gayet hukuki ve normal olan TSK operasyonları halkın gözünden düşürülüyor. Tayyip Erdoğan ve hükümet, orduyu, polisi öyle dizayn ettiler ki, düşmanın bahane bulmak için çok araştırma yapmasına gerek yok. 

Bu noktada eğer hükümet namuslu bir PKK düşmanlığına sahip olsa, açıklamaları, bilgilendirmeleri kendi yapmaz, Genelkurmay'a bırakırdı. Fakat oy için, dün palazlandırdığı teröristlerin bugün amansız düşmanı olduğu imajını çizmeye çalışan AKP, askeri boyuttan çok daha önemli olan psikolojik boyuta zarar veriyor, propagandanın zayıf kalmasına neden oluyor.

Gaflet, Dalalet ve Hatta Hıyanet

Bir diğer sıkıntılı boyut, hükümetin güya tansiyonu düşürmek için kullandığı dil. "İbrahimi millet", "Türkmen'in ağzına Kürtçe yakışır", "Anadolu Kültürü" gibi söylemler, terör örgütüne elinde kaleşnikofla katılarak askere karşı kullanmaktan daha kötü. Karşınızda etnik asabiyeti uyanmış ve milletleşme sürecine girmiş-girdirilmiş bir yapı var; arzusu da bağımsızlık değil, bir etnik asalaklık, Türk'ün Türk olmaktan imtina edeceği ancak Kürt'ün Kürt kalacağı bir Türkiye, Türkiyelilik. Hükümet, bizzat teröristlerin söylemiyle konuşmuş oluyor böyle yaparak. 

Kürtçülerin arzu ettiği Türkiye, örneğin bir tecavüzcü Kürt ise, "Kürt tecavüzcü" demenin yanlış olduğu, fakat bir Kürt Nobel aldıysa, "Nobel alan Kürt" demek zorunda olduğumuz, Kürt değil de Türk ise, "Türkiyeli" demeyenin vatan haini olacağı bir Türkiye. Hükümetin de uyguladığı politika bu. Bu söylem, PKK'yı ve onun güçlenmiş propaganda kabiliyetini zayıflatmak şöyle dursun, Türk saflarını bozar, beşinci kol faaliyetlerine, yumuşak güç operasyonlarına zemin hazırlar. 

Yüzyıllardır "Türklerin savaşları"nda, Türkler safında, farklı etnisiteden insanlar can verir, doğrudur. Bu Türk'ün güzelliğidir, zenginliğidir. Diğer unsurların akıbetlerini Türk'ün akıbetine bağlamalarındandır. O unsurları Türkler bağrına basmalıdırlar. Bunu vurgulamak yerine tarihi Kürt lehine çarpıtıp, Kürde kahramanlık icad edip, "birlikte kazandık", "birlikte ettik" ne demek? Biri de çıkar tarihi gerçekleri yüzünüze tak tak vurur, Kürtlerle kazanmadık, defolup gitsinler derse ne diyeceksiniz? Türk'e yapılan bu haksızlık, Türk'ün ırkçı ve yok edici olması için tahrik unsurudur. 

Birlikte değiliz diyenlerin karşısında başbakanın bu kadar alçalması mı terörü bitirecek? Türk'ü ezerek terörü bitirseniz neye yarar? Lanet olsun ki terörle mücadele teröristten beter Türk düşmanlarının eline kaldı. Ayrıca Başbakan'ın Moğolları düşman gören tavrı, Türk düşmanlığından kaynaklanıyor. Zira Moğol akını bu topraklara bolca Türk getirmiştir. PKK forumlarında Türklere "Moğol dölü" vs. tabiri kullanıldığını da unutmayalım. Moğol bahsinde bizim tavrımız Nesimi gibi: "Gönül yağma kılanımdır, beni derde salanımdır / Yine derman olanımdır, dahi Türk u Tatarımdır" Biz milletiz. Milliyetçiyiz. Millet nazarından bakarız. Elbette devlet önemlidir ama milletten daha önemli değil. Osmanlı ile Safevi, Timurlu ya da Selçuklu - Moğol savaşları devlet nazarından "öteki" yaratabilir ama millet için yaratmaz. Cengiz'in ordusunun yarısından fazlası etnik Türk'tü ve yüksek kültür dili Uygur Türkçesi idi. Ben Şah İsmail'in deyişlerini bugün bile dinliyorum. Yıldırım'ın kahramanlığını bugün bile anlatıyorum. Fakat başbakan, Kürtçü ağzıyla konuşuyor. 

Hükümetin durumuna şöyle bir bakın: Fırat Çakıroğlu'nun katledildiği İzmir'de bir üniversiteye bomba atıldı.  Daha ne bekliyorlar üniversiteleri dezenfekte için? Oysa biz çok şey beklemiyoruz, adil  bir ülkede hukuk bu durumda ne yaparsa onu  bekliyoruz. Kürt yalakalığı yapacağına, hükümetin Türk çocuklarına sahip çıkmasını bekliyoruz. İzmir'deki vaziyet: Bir genç her makama başvuruyor, ölüm tehlikemiz var diyor, öldürülüyor. Üniversitelerde bomba patlıyor. En son böyle bir vaziyeti Yunan İşgali'nde görmüştük. Yunan ve İngiliz lehine fetvalar verenlerin torunları, aynını Kürde yapıyor bugün. İslamcı ihaneti, solcu ihanetinden daha aşağılık. Solcu için kürt ve pkk, koçbaşıdır. Yıkmayı arzuladığı devlet ve yok etmek istediği Türk milletine karşı iyi bir silahtır. İslamcılar ise sırf "laiklik" zarar görsün diye kürtlere meydan verdiler. Sırf laik kurumlar ve vesayet yıprasın diye kürt vesayetine soktular ülkeyi. Ve laikliğin neden lazım olduğunu ispatlamış oldular aslında.


Türk Milliyetçileri Ne Yapmalı?

"Ermeniler tehcire uğrayınca Ermenistanları oldu. Türkiye'de kalan Ermenilerse hareketlerine çekidüzen verip kibar, uyumlu insanlar haline geldiler. Kürtler için de benzer bir yol tek seçenek haline gelecek" temalı yazımı, "İŞTE BUNLAR TÜRKÇÜLER ARASINA SIZMIŞ HAİN MOSSAD'IN AJANLARI VATAN TOPRAĞINI PEŞKEŞ ÇEKİYORLAR BUNLAR TÜRKÇÜ DEĞİL" mealiyle okuyanlar oldu, girişte değinmiştim. Türk Milliyetçileri evvela Bahadırhan Dinçaslan okumalı ve anlamadıysa tekrar okumalı. Devamına gelince, maddeler halinde:

-Kürtlere "kapıyı gösteren" söylemin dozajı iyi ayarlanarak yaygınlaşması lazım. Bu mutlaka ayrılacağız fikrine inanmayı gerektirmez, mesele Kürt direncinin kırılmasıdır.

-Meselenin bir hukuk meselesi olduğu sürekli vurgulanmalı.

-Türkçüler, demokratik açıdan avantajlı olduklarını unutmamalı ve saçmasapan, beyinsiz demokrasi düşmanlığına son vermeliler.

-"Makbul Kürtler" keşfedilip propaganda değerleri arttırılmalı, görünürlükleri yükseltilmeli. Ancak makbul Kürt, hepimiz müslümanız ya da Türkiyeliyiz diyen Kürt değil, hükümetin bu hatasına düşülmemeli. Makbul Kürt, bizim için "Kürdüm ve Türklerle bir sorunum yok, PKK ile bir derdim var" diyen Kürttür. 

-Yurtdışı nezdinde Türk tezlerini gerizekalı olmayan bir söylem usulüyle görünür kılmamız ve taraftar toplamamız, sair ülkelerin kendi iç sorunlarıyla benzeşimler kurarak empati yapabilecekleri şekilde anlatmamız lazım.

-Ordu ve polis övülürken, hükümet sürekli yerilmeli. Bu "Tayyip nefreti"nin ordu ve polis aleyhine kullanılmasını engelleyecektir. Erdoğan'a azılı muhalif olup PKK karşısında yer alan bir kitlenin var olduğu, kalabalık ve güçlü olduğu algısı uyanmalı.

-Güya "Türk-İslamcı" aklıevveller, islamcı hassasiyetleriyle "Bu bir Kürt sorunu değil, militanlar Ermeni, Apo Ermeni" vs. diyerek sorunu sulandırmaktan, gerçekleri ört bas etmekten vazgeçmeliler. İslamcılığın utangaç etnikçilik olduğu unutulmamalı.

-Bir daha teröristler devlet tarafından palazlandırılamasın diye, halka sürekli PKK'yı güçlendirenin Tayyip Erdoğan ve AKP olduğu hatırlatılmalı. 

 

***

Yazı Dizisindeki Diğer Bölümler

Kürtlerle Bir Arada Yaşamak Zorunda Mıyız

PKK'nın Marka Mimarisi

Anlatılar Savaşı

 


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

Yorumlara dahil kullanıcılar

  • Bahadır Dinçaslan'ı bu derinlikli analizi dolayısıyla kutlamak gerek. Sorunlarımızı etiketlemeden önce ardışık sorularla sorunu anlamaya çalışmalıyız. Sonra yargımızı gerekçeleriyle ortaya koymakla ciddiye alınacağımızı unutmamak gerekiyor. O bağlamda Kürt Sorunu güncel bir sorun olmayıp kökü çok eskilere 1890'lı yıllara dayanan ve 1920 Sevres Barış(?) Anlaşması metniyle çözümlenmek istenen Ermeni meselesiyle kardeştir. Her iki sorunun da birbirini takiben nasıl halledileceğine dair Wilson'un 14'lüğü kapsamında öngörüde bulunulmuştur. Ermenilere 1919 ve öncesinde aranan özerk/bağımsız devlet olma imkanı bulunamaması Anadolu'da yaşadıkları topraklarda çoğunluk teşkil edemiyor olmalarıydı. Bunun için Taşnak önderleri önceki yıllardakinden çok daha yaygın ve şiddetli bir kapsamda terör uygulayarak 1914-15'te etnik temizliğe kalkıştılar. Yüzyıllar boyu birlikte barış içinde yaşama kültürünü özümsemiş Ermenilerle Türk/Kürt Müslümanı birbirine düşman ettiler ve felakete sebep oldular. Sonunda tarihin diyalektiği onlara kendi cezalarını kendilerine verdirdi. Kendi halklarının felaketine sebep olan hastalıklı Taşnakçı kafalar utançlarını Soykırım yalanını uydurarak gizleyip; suçlarını Türklere fatura etmek istiyorlar. Onları maşa olarak kullanan destekçileri de yardımcı oluyorlar. Bugün PKK ve ve onun eliyle yapılmak istediler. Taşna Cemiyeti ne ise PKK da PYD de odur; aralarında bir fark yoktur. Bölgede yaşayandan çok Kürt'ün ülkenin diğer bölgelerinde yaşıyor olması gerçeğinden yararlanılmalıdır.