Bu sayfayı yazdır

Brexit, Mülteciler, Rusya

26 Haz 2016

Birleşik Krallık, Avrupa Birliği'nden çıkmayı tercih etti ve yankısı hala dünyayı sarsıyor. Çok az insan bu seçeneğin gerçekleşeceğini emin olarak söyleyebiliyordu ve beklentiler tam aksi yöndeydi, bu yönüyle Brexit neden gerçekleşti sorusunun cevabı, bu vakanın dünya siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktasını teşkil edeceğini gösterecektir. 

Evvela şunu söylemek lazım: Brexit süresince, Türkiye bayağı ön plandaydı. Ama iyi anlamda değil: Taraflar, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği üzerinden tartışıyorlardı. "Türkiye Avrupalı olacak, böyle bir birlikte neden kalalım? Karşıdakiler Türkiye ile aynı birlikte yer almak istiyor" diyordu ayrılma taraftarları, kalma taraftarlarıysa "hayır efendim ne münasebet, Türkiye asla Avrupalı olmayacak, biz böyle bir şey taraftarı değiliz" diye cevap veriyorlardı. Recep Tayyip Erdoğan'ın "Osmanlı'yı diriltme" düşü gerçekleşti diyebiliriz, bunun bir adım ötesi çocuklarını "Türkler geliyor" diye korkutarak terbiye eden İtalyan annelerdir.

Pekala İngiltere neden birlikten ayrıldı? Dile getirilen sair siyasi ve ekonomik nedenler var, ancak itiraf etmekte çekinilen bir şey var ki, İngiltere mülteciler, göçmenler ve genel olarak multi-kulti fenomeninden nefret etti. Geçenlerde bir karikatür görmüştüm, "İngiltere'deki göçmenlerin artmasından rahatsız mısınız" diye sorulan bir anket sorusuna insanların %40'ının "Yes", yani İngilizce evet, %60'ının da "Na'am" yani Arapça "evet" dediğini anlatan. Arap ülkelerinden göçenler, bir dereceye kadar kabul ediliyorlar: Umman, Katar gibi ülkelerden gelen petrol zenginleri ve sair. Fakat İngiltere'ye gelen bir Rumen yahut Polonyalı, sözgelimi İngiltere devletinden aldığı yardımlarla ülkesinde yaşayan ailesine bakıyor, İngiltere'yi sağıp, ülkesini besliyordu. Bir de mülteciler eklenince, ortalama bir İngiliz'in bu durumdan rahatsız olması kaçınılmazdı elbette. Gençler Avrupa Birliği tedrisatından geçtikleri için daha multi-kulti taraftarıydılar (Bizim HDPli Türk gençler gibi. Ancak PKKlı Kürtler tarafından saldırıya uğrayınca akıllanacak tipler; gerçi o durumda da sadece saldırıya uğrayan ayılıyor, "yoldaşları" hatayı yine saldırıya uğrayanda buluyor.) ama yaşlılar durumu daha net görüyor ve neredeyse "yabancı düşmanı" sayılacak bir tutum takınıyorlardı. 

Bir İngiliz olsam, kesinlikle Brexit taraftarı olurdum. Fakat dünya için hiç iyi olmadı, Türkiye için de. Zira sadece Türkiye'nin de değil, iyi, güzel, özgür ve namuslu yaşamak isteyen herkesin düşmanı Putin'in muradı, mümkün olduğunca güçsüz ve dağınık bir Avrupa. Bu amaçla aşırı sağ partileri destekliyor, yangına körükle gidiyordu. Özellikle mülteci meselesinde, ne kadar çok mülteci Avrupa'ya gider, sorun yaratırsa, o kadar işine geliyordu. Bu konuya dair İngilizce yazdım, özetleyecek olursam, mülteci meselesi beş başlıkta incelenebilir: Bireysel, sosyal, ekonomik, diplomatik ve güvenlik. 

Evvela bu insanların hepsi gerçekten "insan", ve birinin ölmesi büyük bir yıkım demek, bu işin bireysel boyutu, asla unutulmaması gereken. Sosyal açıdan, kültürler çatışması yaratıyorlar, gittikleri yere yabancılar ve iki yabancı topluluk bir arada "bir anda ve zaruri" biçimde yaşayınca bunun sosyal etkisi negatif oluyor. Ekonomik açıdan ülkelere yük oluyorlar, yük olmayıp iş hayatına dahil olsalar, bu defa maaşları aşağı çekiyor, yerel halkın tepkisiyle karşılaşıyorlar ki, sosyal etkileri ile çok alakalıdır bu. Diplomatik açıdan kriz yaratıyorlar, örneğin Türkiye çok fazla mülteci besliyor olmayı "kapıları açar, mültecileri salarım" diyerek bir silah olarak kullanıyor. Güvenlikse en önemli meselelerden biri, kimsenin alnında "ben sıradan bir mülteciyim / ben IŞİD militanıyım" yazmıyor. Üstelik, hiçbiri örgütler tarafından kandırılmasa bile, her şeyini kaybedip toplumun en altına itilerek bir bölgeye yerleştirilmiş insanların suça meyyal olacağı muhakkaktır. İngilizce yazımda, Mara Salvatrucha'yı örnek vermiştim. 

Araya ufak bir gözlem yazayım. Millet olmamış, millet mertebesinde büyük bir topluluk değilse de, küçük ama köklü bir kavim geleneği de geliştirmemiş insan yığınlarında paylaşılan değerler yoktur. Ortak olan değerler çok iptidai ve en ilkel içgüdülerden beslenen bir takım temayüllerdir, o kadar. Bu topluluklar yalnızca kalabalık yaratabilirler ve kriz anında Hobbes'un "doğa durumu" ortaya çıkar: Her türlü ahlaki, geleneksel yargı, değer ve hükümler geçerliliğini yitirir. (İnsanı medeni ve güzel yapan millettir demeye getiriyorum, ayrıntısını kısmetse yakın zamanda katkıda bulunacağım bir kitapla anlatırız.) Suriyeli mültecilerin bu kadar bela olmalarının nedeni millet olmamış, sağlam gelenekler, değerler, ortak mitoslar ile donanmamış bir topluluk olmalarından ileri geliyor bana göre. 

Bu beş boyutlu etki, Avrupa'yı kasıp kavurmakta. Özellikle Batı Avrupa çok etkileniyor, halleri vakitleri de yerinde olduğundan, insanlar ayrılıkçı söyleme yöneliyorlar. Bu, Putin'in Doğu Avrupa üzerinde güçlenmesini sağlıyor. 

Peki ne yapmalı? Avrupa, şunu anlamalı: Ortak kimlik dayatılamaz. Max Scheler bunu ta 1. Dünya Savaşı'nda öngörmüştü. (Gerçi o sosyalizme karşı Avrupalılığı öneriyordu.) Ortak varlıklar ve çıkarlar üzerinden birleşilir. Avrupa birliği zayıflarken, güçlenen NATO'ya bakın: İlki bir kimliği dayatmaya çalışırken artık "eşyanın tabiatı" dediğimiz duvara çarparak küçülüyor, diğeriyse "düşman"ın yeniden aktif olmasının da etkisiyle güçleniyor, zira NATO bir ortak kimlik dayatmıyor, yalnızca karşılıklı çıkara dayalı bir örgütlenme. 

Uzun vadede, milliyetçilik yeniden kazanacaktır. Avrupa ve Batı, bunun öncülüğünü Rusların elinden almalı. Türkiye'de örneğin Türk milliyetçilerinin düştüğü bir çıkmaz var, biz "devletli millet olma"yı önemsiyoruz, zira devlet demek hukuk demek, yasayı milletin yapması demek. Fakat devleti Tayyip Erdoğan temsil ediyor. Ortada bir de terör örgütü var, bu örgüte karşı hem devletli millet olma taraftarı olup, hem de bu örgütü güçlendiren Tayyip Erdoğan'dan ayrıksı durmak çok zor. Dünya için de böyle: Milliyetçilik, en azından belli versiyonları ve pratikleriyle iyi bir şey. (Örneğin Türkiye'de iyi olan ne varsa buraya getiren milliyetçiliktir. Cumhuriyet, kadın hakları, bilimsel düşünce, anti-komünizm vs.) Fakat dünyadaki yeni ve karakteristiklerini net anlamak ve anlatmak için bir on yıl daha geçmesi gereken milliyetçi dalganın başını Ruslar çekiyor. Bu, taktik planda ülkesinin iyiliğini düşünen, stratejik planda ise Rusya'nın elini güçlendirdiği için bizzat korumaya çalıştığı değerleri tehlikeye düşüren Avrupalı milliyetçileri yaratıyor. 

Türkiye'nin olduğu gibi, dünyanın daha iyi, daha güzel bir yer olması için "Seküler, Hürriyetçi" bir milliyetçi anlayışın hakim olması gerekiyor gibi. Bunun anlatısını oluşturmaya girişmeyen devletler, nihayetinde "pür kötü"nün kıskacına düşecekler, Rusya'nın temsil ettiği değerler (rüşvet, hukuksuzluk, hesapsız zulüm, iki yüzlülük, sonsuz bir genişlemecilik ve bireysel özgürlüğün tahdidi) "eski dünya"ya hakim olacak. 

Daha iyi anlamak için lütfen yazının başında değindiğim İngilizce değerlendirmemi (burayı tıklayın) ve şu yorumu (burayı tıklayın) okuyunuz.


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.