Üye Girişi

Üye Girişi

Bir Oturuşta Bir Büyük Molotof Kokteyli Devirmek

06 Eki 2015

Rusya'nın Suriye müdahalesi ve ardından kendini fiilen başkan sayan Cumhurbaşkanı makamındaki Erdoğan'ın açıklamaları tansiyonu yükseltti. Rusya ile "proxy war" bile olsa bir çatışmanın içine girme ihtimali ufukta görünüyor.

Aklım geçmişe gitti... "Ben beş yaşımdan beri metalciyim ulan" derler ya, ben beş yaşından beri "anti-moskof"um. İlk ezberlediğim şiir, Atsız'ın "Rus'un adı her geçende / Gözlerime kan görünür" diye bitirdiği varsağısı idi. Annemden, Rusların dedelerimize ettiğini dinleyince kendimden geçmiş, o yaşta anti-moskofçu olmuştum, hala da öyleyim. (Tabii artık altını doldurarak, rasyonel ve objektif bir biçimde. Ama duygusal geçmişin azim ve hırs aşıladığını inkar edemem.)

Hal böyleyken, Rusya'yı "billur oğlanı"na çeviren Finlerin öyküsüne bir değineyim, bir de edebiyatımızdan nadide anti-moskof pasajlar paylaşayım istedim. 

"Unutmuştun beni; fakat ben vardım,
Tufanımın ismi budur: "Türk Moğol"!
İntikamın tanrısına yalvardım:
Ey kuduzlar memleketi, harab ol!"
(Enis Behiç Koryürek)

***

Bilindiği üzre Finlandiya ve Rusya, İkinci Dünya Savaşı sürecinde, Kış Savaşı ve Devam Savaşı denen iki savaşta karşı karşıya geldiler. Bu savaşlardan Kış Savaşı'nda, Finlandiya Rusya'yı yendi. Evet, bu küçücük ülke Rusya'yı binlerce Rus'u toprağına gömerek, en çetin şartlarda karşı koyarak yendi. Devam Savaşı'nı kaybetti ama, bağımsızlığını muhafaza etmeyi de başardı. Tarihin en namuslu ve kahramanca direnişlerinden biridir bu iki savaşta Finlandiya'nın gösterdiği yiğitlik.

Finlandiya, Rusya'yla daha önce İsveç'e bağlıyken İsveç Rus savaşlarında karşı karşıya gelmişti. Hakkaa päälle (Hepsini doğrayın!) diye savaş narası attıklarından adı Hakkapeliitta konan Fin hafif süvarileri yiğitlikler göstermişlerdi ki, onların anısına Hakkapeliittain Marssi diye bir marş bestelenmiştir. (Bu yazı boyunca çok sevdiğim Fin marşlarına sık sık değineceğim, marş isminin üzerine tıklayarak dinleyebilirsiniz.) O zamanki yiğitlikleri ölmemiş olsa gerek, Almanca Jaeger (avcı) birliklerinden esinlenilen Jääkäri birlikleri Ruslara kan kusturmuşlardı. Bu birlikler anısına da Jääkäri Marssi bestelenmiştir ki gerek müziği, gerek sözleriyle tüm zamanların en iyi marşları listesine girer. Mannerheim Hattı denen İsveçli Baron Carl Gustaf Emil Mannerheim'ın oluşturduğu Fin savunma hattı, Finlandiya'yı özgür dünyanın içinde tutmuş, namusu ve şerefini kurtarmıştı.

Kış savaşı esnasında, meşhur Molotov - Ribbentrop Paktı'nın mimarı Viyaçeslav Molotov, Sovyet Rusya dışişleri bakanıdır. Sovyet propagandacılığının güzel bir örneği olarak, Fin-Rus savaşında, bir uluslararası radyoda, "Biz aç Fin halkına ekmek atıyoruz" diye demeç vererek Rus bombardımanını aklısıra gizlemiştir. 

Finlerse o zamanlar ekipman eksikliğinden, Rus tanklarına karşı etkili bir savunma geliştirmişlerdi: Tankı yakarsan, zırhını delmekle uğraşmıyordun. Bunun da en etkili yolu, bir şişenin içine yanıcı madde koyup atmaktı. Silahları ve teknolojileri kısıtlıydı, eskiydi, böyle etkin bir savunma yöntemi bulmuşlardı.

Molotov'un "Aç Fin halkına ekmek atıyoruz" sözü Finleri çok kızdırınca, onlar da bu geliştirdikleri ilkel ama etkili silaha "Molotov kokteyli" dediler, "Biz de sana kokteyl ikram ediyoruz" imasıyla. 

Bu durumu da yine bir marşla ölümsüzleştirdiler: Njet Molotoff. Rusça "hayır Molotov" anlamına gelen başlığı, marşı anlatıyor. İçerisinde oldukça eğlenceli kısımlar var, örneğin Molotov Ruslara "her şey haroşi (yolunda), yarın yiyeceğiz Helsinki'de maroşi (dondurma)" derken nasıl darmadağın olduklarını anlatan dizeler. 

Finler bu kadarla da kalmıyor, Vöyrin Marssi'nda "Şimdi Rusya bir uç beyliği, Finlandiya imparatorluk olacak"; Uraliin'de, Urallar'a kadar kovaladıkları Rusların ayakkabıları tutuşmuş gibi kaçtığını söylüyorlar. Pek az savaş kahramanlık, mizah ve neşeyi bu kadar birleştirebilmiştir.

***

Gelelim bizim edebiyattaki Moskof düşmanlığına... Binlerce örneği vardır elbet, herhalde aralarında en edebi, en latif olanı, Hacı Murad'ın Ölümü'ndeki Attila İlhan dizeleridir:

...
ölmek fısıldadıkça son semaveri 
bulutlanır çay kristal fincanda 
ıslıklar gizlice bilenir zindanda 
bir ustura çizgisi azerbaycan’da 
hacı murad'ın üzengileri
 

Fakat 

"Kahpe Moskof şu dünyada durdukça, 
Bu kin benden vallahi de gidemez. 
Durup durup köpek gibi ürdükçe,
Bu kin benden billahi de gidemez"

Diyerek Moskof kininin derecesini anlatan Halil Soyuer'in bir şiiri vardır ki, anmadan geçemem. Yine çocukluğumda, ihtimal bir Orkun dergisinde okumuş ve ezberlemiştim. Ben tabii Rus halkının düşmanı değilim, Rus yerine "Moskof" tabirinin kullanılması da yerindedir zira Moskof, Soljenitsin'in "Rus halkı ot gibidir, rüzgar nereden esse oraya yatar" diyerek tarif ettiği çilekeş ve fakir Rus halkını değil, ezelden beri ümüğümüze çökmeye pek meraklı uzak kuzenlerimizi anlatır. (Evet, kuzen zira Rus'u kazısan altından Tatar çıkar. Genelde başımıza bela olanlar da, General Qutuzov gibi, soyunda Türk olan Ruslardır) Şiir şöyle:

Gönlümde Ceyhun taşar, gözümden Seyhun akar;
Üzerime taburla moskof gelse haklarım.
Kinimin ateşinde kendi kendi kendini yakar;
Bir moskof boğazına geçmezse parmaklarım.

İçimdeki ateşi ben asla külliyemem,
Atamdan miras kaldı bana bu moskof kini.
Ömrüm yüz yıl sürse de, tam yaşadım diyemem;
Yumruğum patlatmazsa bir moskofun beynini.

Domuzlara çiğnetmem tarladaki darımı,
Meş'aleler tutuşur gönlümün ateşinden,
Allah'ım; vücudumdan kopar ayaklarımı,
Eğer koşmayacaksam bir moskofun peşinden.

Beni köyden köye at, beni dağdan dağa sür,
Nerde olsa öperim toprağını, taşını.
Sal eceli Allah'ım şu anda beni öldür,
Eğer ezmeyeceksem bir moskofun başını.

Tahammül sona erdi; sabır son hadde girdi,
Ey Türk! yine tarihe zaferlerin yazılır.
Çünkü, senin dinine yeni bir madde girdi:
Bir moskof öldürenin sevabı bin yazılır.

Bu etkileyici şiiri, olur ya, bir savaş çıkarsa askerimize moral aşılamak üzere kullanılabilir önerisiyle paylaştıktan sonra, sözlerimi 1916 tarihli Harp Mecmuası 13. sayısında, Cenap Şehabettin'in Rus Çarı'na yazdığı mektuptan bir pasajı buraya koyup bitireyim:

"Çar, senin kılıcınla açılacak yara Türk sînesi için yeni bir biley taşıdır. Biz dâima ninelerimizin göğsünde birer kandan yıldız şeklinde kozak mahmuzlarının izini bulduk. Senin vahşi askerlerin henüz dişleri çıkmamış Türk yavrularıyla bütün dişleri dökülen Türk ihtiyarlarını aynı beh(i)miyet-i hunharâne ile paraladılar. Ne çıplak başlara, ne ak saçlara ne acze ve ıztıraba, şâyân-ı hürmet şeylerin hiç birisine Türk karşısında hürmet etmediler.

Fakat, işte bugün minare-i tarihimizde ezan-ı intikam okunuyor... Çar, Çar! Sen bizden geçen asırlarda çok toprak ve çok mezar aldın; fakat, Türk'ün ruhuna dokunamadın. Onun yüreğinde seni korkutan necâbet ve şehâmetten hiçbir zerre gâib olmadı. Senin galebelerin bize rüşvetle kazanılmış davaları hatırlatıyor. Siz Ruslar çok ve pek çok fakat, o nisbette küçüksünüz Çar, senin taburların bizce kırk ayak gibi bir tepmede ezilecek, birer uzun haşeredir. 

Bak, bugün yabancı toprakta yine Türk cephesi karşına çıktı. Türkler hudutlarının birisinde ve ortasında vatanları için dövüşmeyi ve icap ederse ölmeyi bilirler. Bizde belki fen yok, ve belki sanat yok; fakat, bî-şüphe salâh ve... Türklük vardır! Şühedamız medfenlerinde mezar taşı bile istemezler. Onların cesetleri mecrûh ve merkadleri, tabir-i lâyık ise kesik baştır! Ölürken etraflarında silah arkadaşlarının sükût-ı ihtirâmı ve gömüldükten sonra isimsiz ve işaretsiz kabirlerinin civarında tabiatın ve insaniyetin ihtirâm-ı sükûtu onlara yeter. Vatan için öldükleri yerin toprağı onlarca yine bir vatan toprağıdır."

 
 



M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.



 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.

Who's Online

1654 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Latest Park Blogs