Bu sayfayı yazdır

Yeni Bir Yapı Tesisi Çağrıma Dair Birkaç Not

17 Ağu 2019

"Türk milliyetçileri birleşmeli" çağrılarına hep eleştirel yaklaşırım. Birkaç sebebi var, ilki şu: Birleşme çağrısıyla birleşme olmaz diye düşünüyorum. Birleşme gerçekleşecekse, zaten doğal yollardan gerçekleşir. Türk milliyetçisi kesimin yaşadığı tecrübeler onları birleşmeye itecektir. Birleşme birilerinin çağrısı, zorlaması yahut organize etmesiyle değil, doğal yollardan, kendiliğinden gerçekleşecektir. Kriz anlarında çok fazla yapının ortaya çıkması kötü değil, bilakis iyidir. Genetikte olduğu gibi, çeşitliliğin artması, yeni krize uyum sağlama yeteneği geliştiren bir yapının doğmasını sağlayabilir. Türk milliyetçiliği de, hem modern dünyaya uyumlu, hem değişen sosyolojimize hitap edebilen, hem de İslamcı iktidarın güç ve sermaye teksifiyle başa çıkabilecek bir yöntem geliştirmeye çalışıyor aslında. Bu yöntem gelişince, zaten bunu başaran yapı altında diğerleri birleşecektir. Bu noktada, benim gibi düşünmeyenlerin yanlış yöntemler geliştirdiğini düşünüyorum elbette, ancak benim iddia ettiğim yolun kesinlikle doğru olduğunun da bir garantisi, belgesi yok. Hep birlikte göreceğiz. 

İkincisi, Türk milliyetçiliği, daha önce ifade ettiğim üzere, bir jenerik marka ve "milliyetçilik dahilinde fraksiyon" olarak kabul edilemeyecek zihniyetler de kendilerine Türk milliyetçisi diyebiliyorlar. Demek, yeterince kuşatıcı ve kapsayıcı, ama yeterince dışlayıcı bir Türk milliyetçiliği çerçevesi lazımdır. Bu olmadığı zaman, kendisine Türk milliyetçisi diyen ancak islamcı olduğu sarih olan kesimleri, "Türk" anlayışı kusurlu, Türkiyeli ulusalcıları, tarih anlayışı kusurlu hayalperestleri... Herkesi dahil etmemiz gerekir ki, bu çorbanın lezzeti olmayacaktır. 

Üçüncüsü, ahlakı bozuk, mayası zehirli, davranışları kusurlu insanlarla teşkilatçılık yapmak mümkün değildir. En akıllı hamleleri bozar, en iyi niyetli düşleri kabusa çevirirler. 

Şu halde, evvelki yazımda yaptığım çağrıya ilişkin kolları sıvamadan evvel yaptığım bu fikir jimnastiği kapsamında, çağrıya ses vereceklerin de katkılarıyla son ve kamil halini almasını umduğum belli umdeleri tespit etmek, çerçeve çizmek için hiç değilse bir başlangıç noktası hazırlamak lazımdır. 

1. Etnisite - Ulus - Uruk - Millet tarifi yapılmalıdır. (Bu terimleri ben böyle seçtim, başka terimler kullanılabilir) Evvela bu terminoloji çok önemlidir. Bizim hem "ulus" adımız  hem millet adımız Türk olduğundan tanım sorunları yaşıyoruz mesela. Azerbaycanlılarla aynı ulus değiliz, ama aynı uruk ve milletteniz. Kazaklarla uruğumuz bir değil, fakat milletimiz bir. Peki Yakutlar, Hakaslar, Tuvalılar? Kazak'ı Türkiye Türk'ü ile bir eden ortaklıklar, dil ailesinde uzaklaştıkça, azalıyor. Bunların uzun uzadıya yeniden tanımlanması, ancak çok kısa, net bir tanımla hem Türk milliyetçilerine, hem genel kamuoyuna sunulması lazımdır. 

2. Din mi kültür üzerinde daha belirleyicidir, kültür mü din üzerinde? Ben, kültürün din üzerinde daha belirleyici olduğunu düşünüyorum. Bu sorunun cevabının ortak bir akılla verilmesi de, ideolojinin, homojenleşmenin sağlanması açısından önemlidir, bu cevap, bütün diğer akıl yürütmeler ve hipotezler için bir rehber vazifesi görecektir.

3. Türk Dünyası meselesinde karar verilmelidir. Türkiye Devleti ve ulusunun milliyetçiliğini mi yapacağız, yoksa 1. soruda verdiğimiz cevaplardan yola çıkarak, Kırım, Kerkük, Urumçi, Tebriz (...) eksenlerini, en az Ankara kadar önemseyecek miyiz? Elbette, Türkiye'de yaşayanlar için Türkiye'nin sorunları daha görünürdür, ancak prensip kararlar verip bunu belirleyici olarak seçmek, Türkiye için kafa yorarken, diğer Türk unsurların çıkarlarına ters söylem ve eylemler geliştirmemizin önünü kesecektir. Kendi adıma, "Kırım'da Rusya'yı anlamalıyız canım", "Doğu Türkistan'ı Amerika karıştırıyor" gibi cümleler kurulmasına cevaz veren bir Türk milliyetçiliği anlayışıyla uzlaşamayacağım gibi, bu cümlelerin müelliflerinin Türk milliyetçisiyim demesini, kızkardeşim tecavüze uğramış hissiyle karşılıyorum.

4. Neden milliyetçiyiz sorusunun cevabı önemlidir. Milliyetçiliğin birçok hedefi ve işlevi olabilir. Yine kendi adıma, ben Türklerde bir üstünlük görmüyorum. Bir milletin, ırkın, etnisitenin külli ve kategorik olarak üstün yahut alçak olabileceğini de düşünmüyorum. Tarih boyunca milletler evrim süreçlerinde bazı icatlar yaparlar, bu icatlar onları avantajlı ya da dezavantajlı duruma getirir. Şu halde Türkler, Türkiye Türkleri ve diğer Türkler, oldukça kötü durumdadırlar. Üstelik, kültürel özellikleri, kötü durumda olmalarının başlıca sebebidir. Benim milliyetçilikten anladığım ve beklediğim de, dönüştürücü işlevi yoluyla, Türklerin kültürlerinin, yaşamlarının, düşünce tarzlarının topyekün değiştirilmesi, bir kültür savaşı verilmesi ve Türklerin mutlu, müreffeh ve adil bir rejimde yaşamalarını ve bunun sürdürülebilir olmasını mümkün kılan bir anlayışın tesisidir. 

Elbette bu öncüller uzatılabilir, ancak en önemli gördüğüm ve bütün diğer tartışmaların sonucunu etkileyecek dört mesele bunlardır. Bu dört meselede aynı düşünmeyen bir camianın birlikte hareket etmesinin, yol bulmasının, etkili olmasının ihtimalini düşük görüyorum. 

Bunun yanında, "bilimsel yöntem" ve akılcılığı temel metod olarak kabul etmeyen her görüş, zaten baştan sıkıntılıdır. Yine, insan hürriyetini tahdit edici anlayışları en baştan elemeliyiz. O yüzden bunları öncüller arasına koymadım. Şu halde, benim çağrım "Türk müslüman oldukça Türktür" diyenleri dışladığı gibi, "Türk 30.000 yıldır Türktür" diyenleri de dışlıyor. Sekülarizm yalnızca islamcılığa değil, her türlü mistisizme karşıdır. Mistisizmin Türkçü bir üslupla inşa edilmiş olması, bir şeyi değiştirmez. Yine, benim çağrım hürriyetçi olmayan milliyetçi anlayışları, uygulamaları da dışlıyor. 

Teorik fikir jimnastiğinden, pratiğe geçiyorum. Ne yapılabilir?

Uzun zamandır aklımda olan şeylerden birisi, vaktiyle dalga geçtiğimiz "ülküölçer"i, gerçek hale getirmek. Bir milliyetçilik testi, yahut referans çerçevesi oluşturup, bütün siyasi partilerin, siyasilerin, kanaat önderlerinin açıklamalarını, "doğruluk payı", "teyit.org" örneklerine benzer biçimde, "ne kadar milliyetçi" diyerek ele almak. Düzenli olarak bu aktörlere "puan" vermek. Bunu duyurmak, bu alanda bir otorite olmaya soyunmak. Bu eğer başarılı olursa, hem Türk milliyetçiliğini güzel, doğru ve hakiki haliyle popülerleştirecek, meşrulaştıracaktır, hem de kalabalık olduğumuzu gösterirsek, bu aktörlerin çekinmesini, milliyetçiliğin tezlerine aykırı davranmakta temkinli olmasını sağlayacaktır. 

Sonra, temellerini attığım, çerçevesini oluşturduğum bir iş var. Yabancı dilde yayın yapacak, Türkçü bir haber sitesi. Bu haber sitesiyle, Türklerin ve Türk ülkelerinin imajını, belli yöntemler ve tarz kullanarak, düzeltmemiz gerekiyor. Bu yazıda yalnızca başlıklara değindiğimden, gerekçelendirilmesini ve seçtiğim yöntemlerin ne olduğunu yazmıyorum. 

En önemli meselelerden birisi, finansman. Bir mütevelli heyeti oluşturulmalı elbette, ancak bir yapı tesis edeceksek, ki gelen mesajlar "edelim!" diyor, bu yapının kendi kendini finanse etmesi çok önemlidir. Yapı mensubu özellikle genç arkadaşların, bir aradalıklarını paraya dönüştürecek yollar bulmamız lazımdır. Bu sayede hem genç arkadaşların geçimlerine katkıda bulunacak, onların geçim kaygısı, işsizlik gibi sebeplerden biat etmesini yahut apolitikleşmesini engelleyeceğiz, hem de faaliyetlerimize kaynak yaratacağız. Bunun birçok yolu var, ama teşkilatlanmanın ve kardeşlik bağlarının pekişmesi açısından ülke çapında aynı format ve imajla çalışan çay evleri açmak, basit ve faydalı yollardan biri. Sosyal medyada yeterince kalabalık yaratabiliyorsak, bu da paraya çevrilebilecek bir güçtür. 

Uzun vadeli hedeflerimizden biri, bir "meclis" teşkil etmek olmalıdır. Milliyetçiliğin, milliyetçiliğin özüne aykırı görüşler ve eylemleri destekleyenler tarafından sürekli zehirlenmesinin önüne, ancak bir meclis yapılanması ve onun "karizma"sının inşa edilmesiyle geçileceğini düşünüyorum. Kırımlıların elinde kökleri çok eskiye giden bir "Meclis" olmasaydı, şimdiye dek çoktan yok olmuşlardı. Bu meclis, özellikle esir Türk yurtları davasında da faydalı olacak, ortaya çıkacak her görüşün, ortak bildirinin, yapılacak her eylemin, meclis bileşenlerinin çıkar ve kaygıları gözetilerek kurgulanmış olmasını sağlayacaktır. 

Yasal açıdan bir tüzel kişiliğimizin olması şarttır, ancak klasik bir dernek şeklinde yapılanmak hem etkisiz, hem de gereksizdir. Bunun yerine, kısıtlı imkanlarımızla giderlerini karşılayabileceğimiz fiziki mekanları üs olarak kullanıp, bir sürü farklı alanda (hukuk, sağlık, çevre, hayvan hakları, sendika vs.) STK'lar tesis edip, bunların hepsini kapsayan, mümkün mertebe yatay hiyerarşili ancak ideolojik anlamda homojen ve terbiye anlamında uyumlu ve iyi niyetli bir platform teşkil etmeliyiz. Tüzel kişilik araç olmalı, bir derneğin ötesine geçen bir vizyonla hareket etmeliyiz. 

Çağrıma ilişkin, kulak veren yoldaşlarıma söyleyeceğim ilk şeyler bunlar. Fırsatını bulduğumda, fiziken bir arada olabileceğimiz, geniş katılımlı bir dizi toplantı planlamayı düşünüyorum. En azından Ankara ve İstanbul'da birer toplantı yapılmalıdır. Çağrımda verdiğim sözü yineliyorum, bu yapının başkanı olmaya çalışmayacağım, ancak hamalı ve fedaisi olacağım. Bu işin benim uhdemden çıkması için, beş kişilik bir sekreteryayı şimdiden teşkil etmek lüzumlu gibi duruyor. Çağrıma ilk icabet edenler arasından imkanları ve hazırlığı uygun arkadaşlara teklif götürecek, kabul ederlerse bundan sonraki safhaları onların organize etmesini sağlayacağım.


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.