Bu sayfayı yazdır

Mitolojide Kadının Yeri

21 Mar 2016

Mitolojide "quod superius sicut inferius" prensibi vardır, yani "yukarıda nasılsa, yerde de öyle". Ulusların mitolojileri, onların nasıl düşündüğü ve yaşadığına dair ipuçları verir. Göksel düzlemdeki tanrılar düzeni ve hiyerarşisi, anlatılar ve motiflerin içeriği ve birbirleriyle ilişkisi, yeryüzünde o mitolojiyi yaratan ulusun çoğu zaman aynasıdır.

Örneğin bir toplum anaerkil düzenden ataerkil düzene geçtiyse, mitolojide buna dair bir öykü bulunur: Daha barışçıl Vanir tanrı ve tanrıçalarının, erkek egemen Aesir tanrı grubu tarafından yenilerek Vanaheim'a sürülmesini ve Asgard'a savaşçı Aesir'in hakim olmasını anlatan İskandinav mitosu gibi... Yahut deniz ticaretiyle ulaşan kavimler için deniz tanrı ve tanrıçalarının çok önemli olması gayet tabiidir. Yine, kuzeyden gelen Yunanlıların savaşçı, gezici ve avcı Artemis'inin, Anadolu'nun şişman bereket tanrıçası Kibele ile birleşerek bin memeli bir avcıya dönüşmesi güzel bir örnektir.

Bu yazıda Karşılaştırmalı Mitoloji anlayışım çerçevesinde mitolojide kadının yerine, kesik kesik değineceğim. 

Neden Piercing ve Takı Daha Çok Kadınlarla İlişkilendirilir?

Mitoloji bir ulusun kolektif bilinçaltının yansımasıdır. Ulusun yaşantısına, anlayış ve inanışlarına dair bize veriler sağlar. Bunun yanında mitoloji, bir "açıklama" aracıdır. İnsanoğlunu hayvanlardan ayıran, dil yeteneğidir ki, "var olmayan, farazi nesneler" üzerine konuşma kabiliyetimiz, Yahya Kemal'in "insan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan" dediği tuz gibidir. Hipotez oluşturma yeteneğimizi bu "yalan söyleyebilme istidadı"na borçluyuz. Evvela gözlemlerimiz ve bilgilerimiz sınırlıyken yağmurun yağmasını, bir dağın üzerinde yaşayan sakallı bir dayının lutfü olarak görmüş olabiliriz, ancak zaman içerisinde mitoloji, irfanı ilime dönüştürdü ve "inanç" kısmı da dine evrildi. Yüzyıllar önce yarım yamalak da olsa çeşitli otların, belki de ruhların inayetiyle, sair hastalıklara iyi geldiğini keşfeden şaman, bugün doktora evrilmiştir.

Mitolojik dönemde insanlar bizden daha az zeki değillerdi. Gözlem yapıyorlar, henüz yeterince bilgili olmadıklarından, bilgi "birikmediğinden", gözlemlerinden her zaman gerçeğe ulaşamıyorlardı. Ancak ana hatlarıyla, vücut açıklıklarından giren bir takım şeylerin (ruh, şeytan, büyü yahut bakteri) hasta yaptığını gözlemlemişlerdi. Bugün biz bu "şeyler"in mikroplar olduğunu biliyoruz, onlarsa çoğu zaman ruhlara, kötücül güçlere inandılar. Ve bunu engellemek için çeşitli muskalar geliştirdiler. 

Divan-ı Lügat'it Türk'te, "kimin bile kaşın bolsa yaşın yakmas" diyor, yani kimde yada taşı içeren bir yüzük varsa, ona yıldırım, ateş işlemez. Sadece Türklerde değil, birçok ulusta bu muskalar, koruyucu nesneler görülür ki, bugün hala "cevşen" taşımamız yahut Hıristiyanların haç takması bundandır. İşte çok eskilerde, insanlar vücut açıklıklarından giren "kötü ruhlar" yahut hasta edici bir takım güçlerden korunmak için, bu açıklıklar civarına koruyucu muskalar iliştirirlerdi. Bunlar genelde piercing şeklinde, deriye iliştirilen takılar olurdu. Kulağa küpe, burna hızma, cinsel organların çevresine, dudak çevresine piercingler... Hepsi, vücut açıklıklarından kötü güçlerin girmesini engellemeye yönelikti.

Kadınlar, teknolojinin getirdiği yaşam standardının olmadığı o yıllarda hastalıklara karşı daha savunmasızlardı. Bir sonraki bölümde buna tekrar değineceğim ama, hijyenik olmayan bir ortamda kadının enfeksiyon kapması daha kolaydı. Bu yüzden, bu tarz koruyucu muskalar kadınlarda daha yoğun görülüyordu. Bugün hala "takı ve piercing kadın işidir" algısının olması bundan ileri geliyor.

Kadın, Ay ve Manyaklık

Her ay menstrüal döngü tecrübe eden bir cins... Yaklaşık 28 günde bir hormon döngüsü yaşıyor ve tesadüfe bakın ki (belki de tesadüf değildir, emin değilim) ay da aynı gün sayısında bir döngüde seyrediyor. İnsanların kadın ve ayı bu kadar ilişkilendirmiş olmalarına şaşırmamak lazım. 

Üstelik, kadın ve ayı ilişkilendiren kültürlerde, ayın genellikle iki yüzü vardır: Munis, sevimli ve olumlu yüz ile, karanlık, korkutucu, büyüyle ilişkilendirilen yüz. En güzel, Yunan Mitolojisindeki Selene ve Hecate ikiliğinde görebiliriz: İlki ayın sevimli yüzü iken, Hecate karanlık yüzüdür, büyücü bir kadındır. Bunun sebebinin, bugün PMS dediğimiz, regl öncesi dönemde kadının manyaklaşması olduğunu düşünüyorum. Eski insanlar bu manyaklığa anlam verememiş, bu yüzden kadınla ilişkilendirdikleri ayın mutlaka anlaşılmaz ve korkutucu, gizemli bir diğer yüzünün olduğunu düşünmüşlerdi. (Bu arada, Türklerde ayın dişi olmadığı durumlar da yaygındır. Eski şamanlar, Ay'ın ruhuna "Ay Ata" derlerdi ki, bugün bile çocuklara "ay dede" diye anlatmamızın sebeb-i hikmetidir.)

Bunun yanında, kadınlara musallat olan cin, şeytan, kötü ruh motif ve memoratları her zaman erkeğinkinden çok olmuştur. Sebebini yine kadının hormonal med cezirlerinde aramalıyız: Kadınlar lohusa iken hormonal açıdan dengesiz, üstelik hastalıklara açık durumdadırlar. Bunun bir de menopozu var. Östrojen hormonundan habersiz insanlar, kadınların iyice kafadan oynak bir hale gelmesini ve doğum esnasında ya da sonrasında kolayca hastalanıp ölebilmelerini çeşitli güçlerle açıklamışlar. Ayzıt, Artemis, Umay gibi iyi dişi ruhlar/tanrıçalar ile, al karısı gibi kötü ruhlar bu yüzden "kadın etrafında örülmüş mitolojik anlatılar"da hep karşımıza çıkarlar. 

Bununla kalsa iyi, kadınlar da az değil tabii. Bekaretin önemsendiği toplumlarda, kadınlar evlilik öncesi ilişkiye girip bekaretlerini yitirdiklerinde, suçu yine tanrılara, ruhlara, kötücül güçlere atmışlar: Roma'da, örneğin, demiş ki "düşümde bir Incubus ırzıma geçmiş, benim suçum yok sevgilim". En ilginçlerinden biri, sair Rumen şiirine de konu olmuş Zburatorul inancıdır. Aşağı yukarı "uçan erkek" anlamına gelen Zburatorul, Romanya'da Incubus kültünün devamıdır. Uçarak gece kadınları ziyarete gelen bu yakışıklı yaratık, özellikle bakire kızları kandırır ve onlarla birlikte olur. Sabah olmadan da uçar gider ve kızları utancıyla başbaşa bırakır. 

Kocakarıları Neden Sevmeliyiz?

Sıkça duymuşsunuzdur, "kocakarı inancı", "kocakarı masalı", "kocakarı ilacı", "kocakarı takvimi"... Bunun sebebi ne ola ki, kocakarılar etrafında bu denli girift bir biçimde örülmüş bir anlatılar yumağı var?

Eski dönemde, toplumda sınıflaşmalar ve bireylerin görevleri tesis edilirken, "çocuğa milli/etnik irfanı aktarma" görevi büyükanneye düşmüştü. Büyükbaba ve baba daha çok "ev dışı" işlerle meşgullerdi, anne çocukların bakımıyla uğraşıyordu. Büyükanne ise, irfanı aktarmakla görevliydi: Her biri birer işlev ve mesaj içeren masallarla, yani mitolojinin beslendiği bereketli kaynağı oluşturan anlatılarla. Dolayısıyla "kocakarı"lar, eski irfanı en iyi hatırlayan, özümsemiş bireylerdir. Bu yüzden, örneğin ülkemizde daha şamanistik dönemden izler taşıyan inançlarımıza "kocakarı inancı", milli irfanımızı anlatan masallara "kocakarı masalı", şamanistik ilaç yapım teknikleriyle yapılan geleneksel inançlara "kocakarı ilacı" deriz. Kocakarılar milli hafızamızın en gösterişsiz ama en kıymetli bekçileridir, gidin babaannenizin elini öpün bu vesileyle. 

Bu durum bir başka meseleyi de beraberinde getiriyor: Yayılmacı dinler, bu yüzden kadın düşmanı olmak zorundadır. Örneğin Hıristiyanlık, bu yüzden cadı avına çıkmıştı: Avrupa'nın yüksek kültürü Latin Katolik etkisinde idiyse de, halk kültüründe Cermenik ve Keltik inanışlar devam ediyordu. Örneğin İngiltere'de "cunning folk" denen, saygı duyulan ancak uzak durulan şifacılar insanları tedavi ediyor, yöreleri geziyor ve anlatılarını paylaşıyorlardı. Kocakarının ve genel olarak kadının üstlendiği işlev nedeniyle, bu Cermenik ve Keltik mitolojiden yadigar inanç, anlatı ve eylemleri muhafaza edenler genellikle kadınlardı. Katolik kilisesinin kadınlara yönelik bir yıldırma politikası yaratması bu sebeptendir.

Karşılaştırmalı Mitoloji: Evrensel Şiir başlıklı kitabımı yazarken kendime not, okuyucuya da hoş vakit geçirme amaçlı paylaştığım bu yazılar umarım amacına ulaşıyordur. 


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.