Bu sayfayı yazdır

Müstakbel Darbe Mahfili: Diyanet İşleri

24 Tem 2016

Türkiye, bir islamcı ve islami yapının örgütlenmesine neden izin verilmemesi gerektiğine dair yarının seküler milliyetçi Türkiyesinde ders olarak okutulacak nitelikte bir darbe girişimi yaşadı. Bu hususta biz seküler milliyetçilerin temel hassasiyeti, "bir islamcı yapı temizlenmekle olmaz, biri gelip biri gidiyor. Sorun kökünden hallolmalı, bütün tarikatler temizlenmelidir" ana fikri etrafında dönüyor elbette. Fakat ben bu ideolojik analizden çok, pratiğe yönelik ciddi bir tehlikeye değinmek istiyorum bu yazıda: Diyanet İşleri Başkanlığı.

Önce bu kurumu genel olarak ele alıp fayda ve zararlarını tartışmak lazım. Faydası var mıdır? Yoktur. Hiçbir faydası, katkısı yoktur.

"Tatmin" sağlar, ama örneğin meyhane de tatmin sağlar. ya da striptiz kulübü. Devlet nasıl striptiz kulübü zinciri ya da meyhaneler açmıyorsa, müftülükler de açmamalı. Zira insanlar müslümansa, vakıflarını, derneklerini kurup, kendi bağışlarıyla özgür bir şekilde dini araştırmaları yapabilmeli ve gereksinimlerini karşılayabilmeliler. Sadece müslümanlar değil, herkes.

Ancak bu kadar faydasız bir kurum olmasına rağmen, herhangi bir şeye "çare" olmamasına rağmen, birçok bakanlıktan daha yüksek bütçesi var. Bu kurumun 2015 bütçesi: 5.743.383.000. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan fazla! (Ki Milli Eğitim Bakanlığı da, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi gibi bir garabeti içeren bir kurum.) Peki, örneğin Afet ve Acil Durum Yönetimi başkanlığı 2015 bütçesi? 993.414.000. Yani deprem meprem olursa, göçük altında kalırsam kurtarmaya gelecek bir adama karşılık, öldüğümde bir tarafıma pamuk sokmak için sıraya girecek 6 adam var.

Diyanet'in maliyeti yüksek, faydası sıfır. Hatta zararı var. Böyle faydasız kuruma bu kadar para verirsen Kuran'ı pasta yapar yer. Yemez mi?

Kafası çalışan kesimin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığını savunması temelde tek bir argümana dayanır. “Diyanet işleri İslam’ı sevk ve idare etmezse radikal islamcılar basar ortalığı.” Zaten bu kurumun kuruluşunda da böyle bir çekince var. Efendim, insanları “aşırı” akımlardan alıkoyan tebliğlerden, yönlendirmelerden çok “hayat gailesi”dir. Sisteme entegre olmuş, “hayat gailesi” içinde kaybolmaya başlamış birey kolay kolay aşırı akımlara kapılmaz. Ki tarikatların, cemaatlerin içine kapalı ekonomik ve sosyal sistemler kurmasının sebebi budur, o anki ve mustakbel müridler “başka” bir dünyanın tadına bakmamalıdır. Dolayısıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı günümüz Türkiyesinde böyle bir görev üstlenmiyor. Tersine, Iğdır müftüsünün Caferi raporunda görüldüğü üzere, insanları mezhep temelli ayrıştırıyor. Çeşitli tarikatlere, cemaatlara mensup müftülerine, müezzinlerine, imamları ve diğer görevlilerine devlet bütçesini aktarıyor. Yani güya ortadan kaldırmakla görevli olduğu sisteme sermaye kazandırıyor. Buraya geri döneceğiz, önemli. Şimdilik kafası çalışan kesimin Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ontolojisine dair olumlu bakışına karşı bir diğer sav sunayım: Devlet, IŞİD'i, Hizbullah'ı, yerine benzerini koyarak değil, mutad hukuki ve kamu düzeni sağlama araçlarını (teröristin kafasına sıkmak, Habur'da olduğu gibi ayağına mahkeme götürmemek mesela) kullanarak engellemekle mükelleftir. Yani sorun, devletin kamu düzeni ve güvenliğini sağlayamamasıdır, güvenlik sorunudur. Güvenlik sorununa saçmasapan sosyal açılımlar getirmek AKP alamet-i farikasıydı, Diyanet savunmak bu devirde AKPliliktir. Zira 1923 Türkiyesinde değiliz ve bir devrimi benimsetmeye çalışırken, efektif eylem yarıçapı çok küçük ve dinci muarızları olan bir taze meclisi temsil etmiyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığı, son bir yıldır özellikle, politikanın çok fazla içerisinde. Mercedes tartışmalarıyla iyice ivme kazandı. Darbe girişimine karşı salâlar ve nihayet politikaya dair birbiri ardınca gelen demeçler ile, bu kurum iyice siyasete girdi. Başta masum görünebilir: Vaktiyle Fetullah Gülen'in, ölüleri mezardan kalkıp AKP lehine oy kullanmaya çağırması gibi mesela? Bugün güya kamu düzeni ve güvenliği lehine bir takım açıklamalar yapmasına izin verilen kurum, üstelik darbecilerin karşısına halktan insanlar dikilirken en temel motive edici saik din iken, ileride bunu kendi ajandası için kullanamaz mı? Pek tabii kullanır.

Üstelik bu kurum hiçbir işe yaramamasına, müslümanların gönüllülük ve vakıflar yoluyla halledebilecekleri işleri, tantanalı, Kuran biçiminde pastalı, lüks araçlı şekilde halletmekten başka bir işi olmamasına rağmen, afedersiniz domuz yüküyle para alıyor. (Özellikle rahatsız edici ifadeler kullanıyorum, ülkem islamcı işgali altında iken, kimsenin topyekün islamcılığı ve Fethullah'ın devlete sızmasına yataklık edenleri eleştirmemesi kanıma dokunuyor. İfadelerimden bozulan, alınan herkes vatan hainidir. Buraya gıcık bir sırıtış gelecek.) Bu para, Diyanet içinde fink atan cemaatlerin, tarikatlerin finansmanı için kullanılıyor...sa? Ne halt ederiz? Düşünün ki Gülen cemaati benzeri bir cemaat, sadece Diyanet'i ele geçirerek kitleleri teyakkuza geçirme, devlet memuriyetinin koruyucu kalkanı, din dokunulmazlığı ve hayli büyük, birkaç bakanlığa denk bütçe elde edebilir. Bir taşla on kuş falan ediyor.

Bu, Türkiye Cumhuriyeti için ontolojik bir tehlikedir. İslamcı cemaatlerin devlete nasıl zarar verdiğini görüp, Atatürk'ün sözüne sığınarak doğru yolu bulan sayın Cumhurbaşkanımızdan talebim, benzer vakalar bir daha yaşanmasın, aşağılık darbeciler seçilmiş cumhurbaşkanının canına kast edemesin diye, bu tehlikeli kuruma dair gerekli anayasal düzenlemeyi halk oyuna sunup kapatmasıdır. Gençlik yeni Anayasa istiyor sayın Cumhurbaşkanım.

Tabii bir diğer seçenek de -aptalca bir seçenek bence- bütçeleri düşürüp, bütün dinlere aynı şekilde birer başkanlık açmak, adil olsun diyerek. Öyle bir şey olacak olursa, hazırda bekliyorum, Türkiye Şaman İşleri Başkanlığı'nı alıp, bütün yeşil alanlara ibadethane statüsü kazandırıp, AKP rantçılarının elinden kurtaracağım.  


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.