Bu sayfayı yazdır

Milliyetçiler Meclisi

05 Şub 2017

Birkaç yıldır kafamda dönüp duran bir proje, "Milliyetçiler Meclisi". Farklı saiklerle de olsa, irili ufaklı birçok milliyetçi "cemaat" ve bireyin şikayetlerini dile getirdiği ve değişim arzusunu dile getirdiği bir ortamda, böyle bir proje faydalı olurdu diye düşünüyorum. Hayal meyal, 80 öncesi böyle çalışmaların olduğuna dair "büyükler"den dinlediğim anekdotlar da var, bunların da tesiri olmuştur.

Böyle bir meclisin en büyük işlevi, tabanda yahut "gerçeklikte" bir karşılığı olmadığı halde gasp yahut manipülasyonla görünürlük kazanan yapıların meşruiyetine ciddi bir darbe vurup, milliyetçi mirasın ve motiflerin, potansiyelin bu hainler elinde heba olmasının önüne geçmek olurdu. Gerçek ve muteber bir "Milliyetçiler Meclisi" olsaydı, sözgelimi kendi delegesinin karşısına çıkmaya cesaret edemeyen MHP'yi pekala milliyetçilikten "aforoz" edebilir, geniş kitlelerin öndersizlik, alternatifsizlik ya da bıkkınlık nedeniyle AKP-MHP ile Neo-Nazilik-Perinçekçilik arasında tercihe zorlanmasının önüne geçebilirdi. Neo-nazi türü oluşumların bütün çirkinliği ve tiksindiriciliğine rağmen, arayışlarına sürekli ket vurulması nedeniyle marjinalleşip buraya akan genç potansiyelin de önüne geçilebilirdi. Böyle bir meclis, milliyetçiler arasında oluşacak efkar-ı umuminin daha hızlı, etkili ve verimli bir şekilde oluşmasına sebep olurdu.

Bu saydıklarım dışında elbette yığınla katkısı olurdu böyle bir meclis yapılanmasının. Bunu ortalama bir zeka ve donanıma sahip herkes öngörebilir, "bir milliyetçiler meclisi lazım" demekte esasında pek de bir maharet yok. Ama "nasıl" sorusu daha önemli, zaten böyle bir yapının ortaya çıkamamış olmasının da nedeni bu nasıl sorusunun cevabında saklıdır. Herhalde ilk engel, meşruiyet ve itibar engelidir: Birkaç bin daimi okurum ve düzenlediğim sohbetlere katılan yoldaşlarımla biz bir meclis kurduğumuzu ilan ettik diyelim, ne kadar etkili, meşru ve muteber olur? Bizim için elbette kıymetli bir iş olur ama, öyle geliyor ki "Milliyetçiler Meclisi" gibi ciddi bir iddianın altını dolduramayan bir yapı olur. 

Öte yandan, "herkesi dahil edecek" olsan, iki sorun var: Ahlaksız, kafasız, saçmasapan sanrıların peşinden giden yığınla ayaktakımının, TBMM'yi dolduran evrim düşmanları, kadın düşmanları gibi bu meclisi kendi temsilcileriyle doldurmasının önüne nasıl geçeceksin? Bir de, "biz olmazsak o meclis boş olur, eksik olur" enaniyetiyle iş yapmadan, katkı yapmadan akıl vermeye kalkacak, modern çağda sahada da, teoride de hiçbir kıymet arz etmeyen "ak sakal" tayfayı nasıl engelleyeceksin?

Bu meclis yapılanmasının, öyleyse, bir ahlaki ve ideolojik çerçevesi olması lazım. Bu çerçeve ne belli bir milliyetçi yorum haricini dışarıda bırakacak kadar dar, ne de halihazırda milliyetçiliğin içine düştüğü sıkıntılara sebep olan kişi ve zihniyetlerin dahil olabileceği kadar geniş olmalı. Bir de, öyle "sıradışı" bir iş başarılmalı ki, tartışmalar ne kadar sertçe geçerse geçsin, ahlaklı olmalı, neticede kaybeden taraf, Amerika'nın İngiltere'den ayrılmasına karşı çıktığı halde ayrılma kararı çıkınca yeni isyancı ordusunda görevini yerine getiren tarihi figürler gibi bilinçli olabilmeli. Bu bilincin sağlanabilmesi için de, tarafsızlık, meşruluk ve samimiyet ispatlanmış olmalı. 

Herhalde şunu diyebiliriz ki, bu çerçeve "milliyetçilikin emir, tutum, çıkarım ve yasaklarını dini referanslarla belirleyenler dışarıda kalmalı" maddesini içerirse sorunların çoğu çözülür. Kanında bir fevkaladelik olduğuna, bu yüzden başkalarına yaşam hakkı tanımayacağına inanan, saçmasapan militarist hezeyanlarla bir tuhaf müstakbel faşizmin paramiliter gücü olmak hayaliyle tutuşan gençlik de dışarıda tutulmalı. 

Öte yandan, her ne kadar "aksakallar" ve kimi kanaat önderi tiplerine eleştiri yöneltsem de, kitlede yahut entelektüel zeminde karşılığı olan insanların eksikliği, böyle bir yapının ciddiye alınırlığını azaltacaktır. Burada, meclisi kuracak bir çekirdek kadro oluşacaksa, bu kadronun yapacağı çağrıda egosunu meclis önünde yok saymayı kabul edeni kabul, etmeyeni de gözardı edecek bir tavır takınması gerekiyor. Bir kişi için bile olsa biraz iltimas geçilir, onun gönlü olsun diye düzenlemeler yapılır, kurumlar ya da kişiler arasındaki "meclis öncesi" rekabetin saçmasapan ve ideolojik olmayan çekişmeleri yansıtılırsa, maksat hasıl olmaz. Boş konuşan, laf ebeliği yapan, yeterince cesur olmayan tiplerle çok uğraşılmamalı, ancak cesaret gösteren ve elini taşın altına koyan insanlar, meclis-öncesi itibarlarıyla meşruiyetine katkıda bulunup, ileride belki bu tiplerin de müspet olabilecek bir kesiminin katılmasını sağlamalı.

Bu meclis, doğrudan siyasi aktör olmak yerine, siyasiler, kurumlar, kişiler üzerine değindiğim çerçeve dahilinde ve çerçeve lehine bir baskı oluşturan ve son tahlilde kendini her türlü siyasi oluşumdan, kurumdan üstün konumlandıran bir yapıda olmalı. Siyasilerin "meşruiyet"lerini, kitle nezdindeki akreditasyonlarını devşirdiği bir meşruiyet ve temsil gücüne erişmiş bir meclis, MHP özelinde de, MHP dışında da milliyetçiliğin sorunlarının çözümü için "uygun ortam" sağlayacaktır. Zira temel sorunumuz budur: Bahçeli ya da bir başkası, MHP ya da bir başka kurum, en büyük eksikliğimiz, yetenek yönetiminin yapılamaması, çözüm önerilerinin sakat olması ya da sakat olmayan önerilerin fiiliyata dökülememesidir. Yani "adam yok" değil, ortam yok. Böyle bir meclis yapısı, hem siyasi zeminde, hem entelektüel zeminde doğru insanların uygun ortam bularak serpilmesine, palazlanmasına önayak olacaktır. 

"O da olsun, bu da olsun" diye çok ayağa düşürmeyen, işini ciddiye alan ve en azından bir milyon "elektör", birkaç yüz de "meclis üyesi" yaratabilmiş bir yapı hiçbir şahsa ihtiyaç duymadan fonksiyonel olacaktır. Yapısal yönü ancak böyle bir iş uygulamaya geçilecek olgunluğa erişmişse değerlendirilir ama bana her ilden bin "elektör"e düşecek bir temsilci ve belki her resmi-gayrıresmi teşkilat ve kuruluşa verilecek 2 kişilik bir "gözlemci kontenjanı" şeklinde bir yapılanma mantıklı geliyor. Temel yetki ve görevler de ayrıca belirlenmeli işlevlere göre tabii.

Bu açıdan MHP başkanlığı için yarışan 4 adayın yanında, hem kongre süresince Balgat yönetimine bayrak açan, hem de referandumda hayır diyeceğini beyan eden eski Ocak Başkanları'nın çıkışını önemsiyorum. Bu çıkışın adaylık sürecinin de ötesinde konumlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Zira adaylar her ne kadar temiz ümitlerimizi temsil etseler de, Balgat rejiminin çatışmayı şahsileştirmesi nedeniyle, şahsiyetlerine aldıkları saldırılardan dolayı zayıflayıp, menfi milliyetçi temsilin geniş kitleleri elinde tutabilmesini engelleyemiyorlar. Meseleyi şahıslardan sıyıran ve şahısların meşruiyetini "atayan" bir yapılanma, rahatsız da olsa gelenek, sözde ülkücü terbiye, yalnızlık hissi ya da diğer saiklerle Bahçelici olmaya devam eden "gri kesim"i kazanacaktır.

Elbette böyle bir yapının hemen değindiğim etki değerine ulaşması imkansız gibi. Ama önümüzde referandum varken, MHP'nin topyekün tasfiyesi, milliyetçi potansiyelin de büsbütün islamcı ve avrasyacı klikler tarafından üleşilmesi ufuktayken, bu yapının etki değeri git gide azalmayacak, artacaktır kanaatindeyim. 

Yazılarımı ciddiye alan küçük de olsa bir kitle var. Bu kitlenin konuya dair görüşlerini aşağıdaki e-posta adresi yoluyla tarafıma iletmesinden, onlarla bir fikir teatisine girmekten memnun olurum. Belki ciddi geridönüşleri derleyerek bir devam yazısı da yazarım.


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

Yorumlara dahil kullanıcılar