Bu sayfayı yazdır

Hasbıhal IX: İbrahimî Kitaplardan Seçme Sözler

08 Ağu 2019

Seni unutmadım sevgili kaari. Şehre gece çöktükten sonra sigaramızı yakıp, birlikte kimsenin umursamadığı yitip gitmiş bilgilerin ve irfan kırıntılarının peşine düştüğümüz o fasılları unutmak mümkün mü? 

Bugün "Sami Kitaplar"a dair yazasım var. Hasbıhal yazıları boyunca çok tekrar ettim: Bana en çok ilham veren metinlerin başında, bu kitaplar gelir. Bu kitaplardan sık sık alıntıladığım, mırıldandığım yahut benimsediğim ayetler var. Başlığı da "ayetler" şeklinde koyacaktım ama neme lazım, biri çıkar "Allah'ın dini budur, öteki tahrif edilmiştir, onlar ayet değildir" der. Adını bu yüzden başka koydum. Yazının da formatı alıştığından farklı olabilir, ama kesit kesit, bir oradan bir buradan; bir anlamı için bir sesi, bir haşyetle bir edebi bir zevkle, ayetleri paylaşacağım. Üzerine birkaç laf edeceğim.

İlk olarak, Kuran'dan bir ayet. Herhalde siyasete girse "bu islamcılıktır!" diyerek itiraz etmeyeceğim, o kadar evrensel ve o kadar haklı bir ayet:

"Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme!"

(Kalem, 10-14)

Üzerine laf etmeye lüzum bile görmüyorum. "Ümmet"in fedaileri İslam'dan yalnız bu ayeti alsalar ve gerisini bıraksalar, müslüman coğrafyası herhalde şimdiki gibi harabeler, acılar, zulümler ve halinden memnun, sefih ve sefil bir güruhtan müteşekkil olmazdı. 

Adalet gözetecek bir adam değilim, lüzum da yok zaten ama, peşinden İncil'in en vurucu sözlerinden biri geliyor:

"Kutsal olanı itlere verme, domuzların önüne inci atma."

(Matthew 7:6)

Bazen kendimi böyle hissediyorum sevgili kaari. Zaten dini metinlerin özelliği budur. Bazen başarısız olsalar da, ekseriyetle insanın zamandan ve mekandan bağımsız sorunlarına, dertlerine, kaygılarına hitap ederler. Onlarda kendimizi bulmasak, zaten, milyarlarcamız onlara inanmaz, hatta onlar için ölmez, öldürmezdik. O yüzden, ben yalnız değilim, hepimiz aynı hissi yaşıyoruz: Kutsal olanı köpeğe vermişiz, domuzların önüne inci atmışız gibi. Eltisiyle kavga eden taze gelin de böyle düşünüyor vakti gelince, ulvi addettiği idealleri uğruna mücadele ederken köylüsünün istihzasına uğrayan Ady Endre de. (Bkz: Hortobagy'nin Ozanı) 

Şimdi İncil'den devam edelim, bir hitap cümlesiyle: 

"Özgürlüğe çağrıldınız!"

(Galatalılar 5:13)

Latincesi kulağa çok etkileyici geliyor, zaten "quidquid latine dictum sit altum sonatur" demişler, Latince aslı şöyle: "In libertatem vocati!" Aslında tam böyle de değil, Paul'un yazdığı mektuplarda geçen bu ifadenin yaygın kullanımı kısa versiyonu olsa da, tam hali şu: Vos enim in libertatem vocati estis, fratres. Yani, "sizler, kardeşlerim, özgürlüğe çağrıldınız."

Ve şimdi aklım, şiirlerimde sürekli alıntıladığım ayetlere gidiyor, peş peşe paylaşayım:

"Karia! Karia nedir? Karia'yı bilir misin?" 

(Karia 1-3)

 

"Ay'a, çekilip gittiğinde geceye, aydınlandığında sabaha andolsun ki cehennem büyüktür ve insan içindir."

(Müddessir 32-36)

Şu korkutucu edaya, şu tasavvurun almayacağı yakıcılıktaki tehdide, yine de vakur ve hiç yükselmeyen, derinden gelen caydırıcılığa bakar mısın? Ya şuna ne demeli:

"Zamana yemin olsun ki insan hiç şüphesiz hüsran içindedir."

(Asr 1)

Evet, insan hüsran içindedir. Pindaros'tan beri, ne bileyim Çuçu'dan beri, Goethe'ye gel, oradan Ramiz Rövşen'e var, herkes sana bu hikayeyi anlatır zaten. Aklım van Langen'in Siechentrost şarkısına gidiyor, çünkü cehennem sonsuzdur, evet cehennem sonsuzdur, bir gün daha yaşa, son gününü yaşa... Fakat, yine de bu metinler teselli vermiyor değil, yine aynı etkileyicilikte:

"Biz senin göğsünü yarıp genişletmedik mi?"

(İnşirah 1)

Bu ayetten mülhem, "Açıp genişletmedin mi sadrımı sen de benim?" diye sormuştum. 

Tevrat, hüsranın yıkıcılığını, kırıcılığını, arzuları boğuculuğunu tarif etmede geri kalmıyor:

"Beyhudeliğin beyhudeliği! Her şey beyhude!"

(Vaiz 1:2)

Bu yine Latincesi kulağa daha ağır gelenlerden: Vanitas vanitatum et omnia vanitas! Sırf bu "vanitas" sözcüğü çok önemlidir, vanitas isimli bir tür tablo sınıfı da vardır, her şeyin geçiciliğini, yiticiliğini sönmüş mum, kafatası, böcek gibi sembollerle anlatan. Bu ayetin görsel tefsiridir onlar, pek severim, o yüzden "Bir kıralın kırık tacı ve titreyen örümcek /.../ Vanitas kehanetinin hükmü mutlak erecek!" demiştim. 

Herkes sana bu hikayeyi anlatır demiştim. Elbette, sevgili kaari, orada senin aklına "nihil novi sub sole" gelmiştir. Yahut "nihil sub sole novum." Güneşin altında yeni bir şey yok, bu Tevrat'tan (daha doğrusu, ahd-i atik diyelim) en sevdiğim söz, yine Vaiz bölümünden. Tam hali şöyle:

"Olmuş olan yine olacaktır. Yapılmış olan yine yapılacak. Güneşin altında yeni hiçbir şey yoktur."

(Vaiz 1:9)

Peki epik, hamasi pasajlar yok mu? Olmaz mı? Gerçi teologlar farklı yorumlamış, demişler ki İsa efendimiz bir kehanetin şartlarını yerine getirmek için kılıçtan bahsediyordu, yoksa kavgacı değildir, ama söz şu:

"Şimdi sizden kılıcı olmayan, abasını satıp bir kılıç alsın!"

(Luka 22:36)

İşte bu şiarla da yaşanır hayatta. Mutlaka bir kılıcın olmalı, aban olmayabilir, aç olabilirsin, yoldaşın dahi olmayabilir ama kılıcın olacak. Kılıç seni insan kılandır, insanın tabiatı dönüştürebilme, ona karşı koyup özgürleşebilme yeteneğinin sembolüdür, aynı şekilde insanın yarattığı "çevre"ye karşı da dönüştürücü bir yetiyle donanmalısın ve bu da kılıçtır. Eh, kılıç demişken meşhur "kılıçla yaşayan kılıçla ölür"ü anmadan olmazdı, ama bence kılıç bahsinde İncil'in en etkileyici sözü yukarıdakidir. 

Bak, buradan aklım çocukluğuma gitti, Ömer Seyfettin okuduğum yıllara... Türk askeri gökyüzünde Arap harfleriyle bir ayet görür de, moral bulur. "Fethun karib" yazısını görmüşlerdir, "fetih yakındır." Tam hali çok güzel, Arapçasıyla da çok güzel:

"Allah'tan gelen bir zafer. Ve fetih yakındır. Müminleri müjdele!"

(Saff 13)

Arapçası şöyle, ezberden yazıyorum hiç tahkik etmeden: Nasrun minallahi velfethun karib. Ve beşşirülmüminun. 

Madem epik alıntılardan devam ediyoruz, savaşla alakalı olmasa da tüm zamanların en epik cümlelerinden biri var İncil'de, onu da analım:

"O dem hakikati anlayacaksın ve hakikat seni özgür kılacak."

(Yuhanna 8:32)

Özgürlüğe çağrıldınızla birlikte oku: Demek, hakikate çağrılıyorsun, özgürlüğün ancak hakikattedir. Paul'un ve İncil'in diğer müelliflerinin kastıyla benimki elbet aynı değil, ancak bu asırlara varan yaştaki sözler, bugün de geçerli. Hakikat seni özgür kılar ve özgürlük seni çağırıyor. Yeter ki cesaret et. Yeter ki bir kılıç al ve bir zamanların Kelt Druidleri gibi "dünyaya karşı gerçek!" diyebil. 

Kuran'a gidiyor aklım, hakikat yolunda tuzaklar vardır elbet. Ve bakın ne diyor Kuran:

"Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır."

Enfal 30

O Allah ki, "ey örtülere bürünen" diye başlayan hitabının devamında,

"Beni yarattığımla baş başa bırak!"

(Müddesir 11)

diye müthiş bir söz ediyor ve başka bir yerde ekliyor:

"Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız!"

(Kaf 16)

İncil ve Tevrat'ın biraz avantajlı bir tarafı var: Farklı müellifler konuya dahil olmuşlar. Farklı edebi tonlar aynı kitapta yer alıyor. Mesela hep alıntıladığım, Poe överken bahsedip durduğum, Yeremya'nın ağıt yakarken "Gilead'da merhem yok mu" deyişi... Ama herhalde, bizim Zebur dediğimiz, Mezmurlar diye de bilinen, ecnebicede adı Psalms olan Tevrat bölümü, en şahane pasajları içeriyor. Hele "derinliklerden adını seslendim tanrım..." (De profundis clamavi ad te, Domine) deyişi, sadece ben değil, onlarca şaire ilham olmuş. Onlarca güzel dize seçmek mümkün, ancak bir tanesi, Davud'un esriyerek Tanrı'ya övgüler yazması, hatta aşk şiirleri yazması sahnesini hepsinden öte, sehl-i mümteni ifade etmiş:

"Kupam beni sarhoş ediyor!"

(Psalms 22:8)

Gerçi, Süleyman babası Davut'tan geri kalmamış ve şöyle bir laf etmiş ki, müthiş, vurucu, sarsıcı:

"O (kadın) ebedi ışığın bir aksi ve tanrının yüceliğinin kusursuz bir aynası, onun kereminin resmidir."

(Süleyman'ın Hikmeti 7:26)

Böyleyken böyle sevgili kaari. "İnsan için emeğinden gayrısı yoktur. Ve muhakkak ki emeğinin karşılığını görecektir." gibi, daha binlerce cümle var alıntılamaya değer. Ama şiirlerimde en sık alıntıladığım, gönderme yaptığım pasajları almak, biraz olsun açmak istedim. Belki oralarda bir yerlerde, şiirlerimi kılı kırk yararak okuyan birileri vardır, hiç değilse onların hoşuna gider. 

Öyle ya, 

"Şairlere gelince, onlara da sapıklar uyar. Baksana, her vadide şaşkın şaşkın dolanıyorlar."

(Şuara 224-225)


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.