Zülkarneyn'in tarihsel kişiliklerden kim olduğuna dair tartışmalar meşhurdur. En ilginci, İskender Türe'nin uzaylı iddiasıdır ki, bir zamanlar okur-yazar tayfayı çok meşgul etmişti diye hatırlıyorum.
Menkıbelerin ötesinde Zülkarneyn'in kim olabileceğine şöyle bir bakarsak, bugüne ışık tutacak bir takım bilgilere ulaşabiliriz belki.
Evvela Zülkarneyn teorilerine şöyle bir değinelim. Zülkarneyn, etimolojik olarak "iki çıkıntılı" anlamına gelir: karn çıkıntı demek. -eyn; ikilik anlamı verir, Harameyn-İki Haram Belde gibi. Zül, sahip demektir: Zülkadir-kadir sahibi gibi. Bu "iki çıkıntı sahibi olan" anlamının "iki boynuzlu" olarak okunduğuna çok rast geliriz. Bu vesileyle boynuzlu tasvir edilen İskender ya da oğuz-öküz teorisi nedeniyle Oğuz Kağan, tarihi olarak Zülkarneyn olabilecek kişiler olarak çeşitli yazarlar tarafından önerilir.
Temelsiz iddialar ve "kasten öyle görmeler" dışında, tarihi veriler ışığında kim olabilir bu karakter diye sorduğumuzda, Sevan Nişanyan ilginç bilgiler veriyor Bari dipnot ver birader makalesinde. Özetleyecek olursam, bir Süryani metni ile Kuran'daki Zülkarneyn tasviri arasında benzerlikler buluyor. Ve bu Süryani metninin, Sasanilerle savaşan Bizans İmparatoru Heraklius'a dair olduğunu belirtiyor. Sasanileri zayıflatarak kendisini "İran'ı fetheden Yeni İskender" olarak konumlandıran Heraklius'un, Zülkarneyn olarak Kuran'da geçtiğini söylüyor; zira bu zayıflama, İslam'ın ve Arapların güçlenebilmesini sağlamıştır. İslamiyet'in işine gelen bu Bizans-Sasani savaşında, Bizans temsilcisi elbette kayıtlara olumlu geçmiştir.
Bu mesele bununla sınırlı değil. Solda Sasani Şahanşah'ı Hüsrev'e diz çöktürdüğü bir tasvirini gördüğümüz Heraklius'a baktığımızda, örneğin Buhari'de, Heraklius'un peygamberin mektubunu aldıktan sonra müslüman olduğu, hatta Bizanslıları müslüman olmaya davet ettiği gibi mevzularla karşılaşırız. Bu Bizans hükümdarı, müslümanlar tarafından çok önemsenmiş, hiç beklenmedik biçimde hakkında çok fazla hadis, rivayet ve menkıbeyle işlenmiştir.
Pekala bunları neden anlattım ve Suudi Arabistan - İran gerginliği ile bunun alakası nedir?
Malumdur, Suudi Arabistan şii bir lideri idam etti, İran karşılık olarak elçilik bastı, Suudi Arabistan'ın bugün Yemen'de İran elçiliği vurduğu söyleniyor. Ciddi yayınlardaki analizlere baktığımızda, gerçek bir savaş korkusunun analistlere hakim olduğunu görüyoruz.
Bu kime yarar? Elbette Türklere.
Bizans Sasanileri zayıflattığında, Zülkarneyn "peygamber olmayan ama peygamber kadar önemsenen bir veli" olarak İslami literatüre geçmişti, çünkü Araplara ve dolayısıyla İslamiyet'e bir yaşam alanı (lebensraum?) açmıştı. O esnada Türkler ile Bizanslılar arada bir ittifak yapıyorlardı, Heraklius'un savaşlarına denk gelen dönemde, kuzeyden Türk akınları da vardı. İki koldan Sasaniler zayıflatılıyordu.
Ölümcül darbeyi Araplar indirdi: İslam ordularının İran'ı fethi, aslında bir sonraki dönemin temellerini atmıştı: Ortadoğu'da 1000 yıl sürecek "Türk eşittir yönetici" çağı. Buraya Şah İsmail'den bir dörtlük koyup, öyle devam edeyim:
Yetdükçe tükenir Arab’un kuy u meskeni,
Bağdat içinde her nice Türkman kopar
Şirvan halaiki kamu Tebriz’e daşına
Mülk-i Acem sorar ki, "kıyamet kaçan kopar?"
Güçlü bir Sasani devleti Türklerin ancak ve ancak Karadeniz'in kuzeyi yolundan batıya göçebilmesine neden oluyordu. Kavimleri göçerttiğimiz çağlardan bahsediyorum. Ancak Türklere komşu ve çok güçlü bir merkez olan Sasaniler yıkılınca, Arapların "uç diyarı" olan bu bölgeyi ellerinde tutmaları kolay olmadı. Güçlü merkez yıkılmıştı, yerel güçler parçalanmış bir yapıya evrildiler ve Türgişler&Hazarlar ile şöyle böyle başlayıp; Karahanlılar, Gazneliler derken Selçuklular ile perçinlenen bir Türk hakimiyeti başlayabildi. Yani o bölgeyi Araplar da ellerinde tutamadı. Önündeki set yıkılan Türkler ise, bu yıkılış ile başlayan olaylar zinciri neticesinde Viyana'ya kadar at koşturabildiler; Bizans önlerinde biraz oyalansalar ve soydaşlarının iki defa müdahil oluşu ile biraz sarsılsalar da.
Ortadoğu'da iki çıban başı olan bu iki devletin, İran ve Suudi Arabistan'ın bir savaşa tutuşması, uzun vadede Türkiye'nin işine gelecektir. Hele, Türk firmalarının Arap ülkeleriyle yaptıkları zırhlı araç, hücumbot, silah vs. ihracı antlaşmaları ve İran'da yaşayan 25 milyon Türk göz önüne alınınca. Türk Devleti'nin yapması gereken, "neo-Sasani"yi, Arapların yok etmesi için destek verip silah satmak, ekonomik ortaklıklar kurmak ve neticede Arap'ın kendisinin de Kuteybe bin Müslim tohumu olduğunu unutmamak.
Eğer AKP bir çuval inciri berbad edeceği yerde, Türk-İslam Savunması yazımda değindiğim gibi doğru ve Türkçü yöntemler kullansa idi, bugün özlediği Osmanlı'yı farklı bir rejim ve realitede diriltmek amacına gerçekten çok yaklaşabilirdi. Ne diyelim, sağlık olsun; bir savaş çıkarsa iki taraf için de bol acılı ve kayıplı geçmesini ummak ve maalesef her savaşta, bir dahli olmayan masumların zarar göreceği gerçeğine acıklı bir "yazık..." demekten başka yapacağımız bir şey yok. Savaşın masum kayıplar dışında en olumsuz sonucu, petrol fiyatlarını yükselterek Rusya'nın hayatını kurtarması olabilir.
Ha unutmadan, girişteki tablo İranlı ressam İman Maleki'ye ait, müthiş bir ressamdır.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar