Koca koca "prof"ların "olta attım, aslında deney yaptım" dediği bir Türkiye'de, sevgili kaari, Bahadırhan Dinçaslan ilgi çeksin diye böyle bir başlık atmış çok mu?
Efendim, Karşılaştırmalı Mitoloji: Tolkein Ne Yaptı? başlıklı eserimde, Abdülkadir İnan'ın Tarihte ve Bugün Şamanizm eserinden alıntılar yapmıştım. Bu alıntıların en önemlileri, Tarikat-Şeyhlik-Seyyidlik müesseselerinin esasen Şamanistik meyillerimizden kaynaklandığını ispatlar nitelikteydi.
Burada kısaca özetleyecek olursam, şamanizmde şamanlık soydan ve vücut sıvılarıyla geçer. Şaman olmak için bir şamanın soyundan gelmek yahut vücut sıvılarını almak şart gibidir. Tarikatlerde "teveccüh" gibi başlıklarla gördüğümüz şeyhin müridin ağzına tükürmesi geleneği, örneğin, bu kapsamdadır. Şamanlar, bozulmamış bir silsileden şamanlığı devraldıklarını ispatlamak için silsilelerini sayarlar. Bu silsileler ekseriyetle mitolojiktir. İnan, "müslüman şamanlar" dediği, yeni müslüman olmuş şaman gruplarının silsile sayarken Fatıma'yı yollarının kurucusu olarak saydıklarını söylüyor. Kırgız şamanlarından birinden verdiği örnekse şöyle:
(..) Cüz cirme tört paygambar, Mekke de evliya
Medine de evliya, Han Çingiz de evliya
Kızıl tavdın basında kız evliya
Öküz tavdın basında öküz evliya (...)
Silsileler sayılırken Kağanlar, peygamber (Mukambet), ehl-i beyt, kızıl dağın başındaki kızlar, öküzler, hatta Çengiz birbirine giriyor... Türklerde devlet adamının kutsal kabul edildiği malumdur; hatta hükümdarların tanrısallık iddia etmesi Türklerin ata sporudur diyebiliriz. Tengri tek tengride (Tanrı gibi gökyüzünde) olan Göktürk Kağanlarından, "Karşı gelin secde kılın / Gaziler, deyin Şah Menem" diyen İran Şahlarına, Türk hükümdarlar tanrısallık iddiasındadırlar ve onlara tanrısallık atfedilir. Şamanların bu silsile hassasiyetinin tarikatlere geçmiş olması nasıl beklendikse, bu silsilelere devlet adamlarının girmiş olması da o denli beklendiktir. Gülşeni tarikatinin kurucusu İbrahim Gülşeni, o yüzden soyunu şamanistik bir meyille Muhammed'e dayandırmak yerine, Oğuz Kağan'a dayandırmış.
Gelelim Atatürk'e. Bir iletişimci olarak Anadolu köylerinde Atatürk'ün nasıl bir "kültürel gösterge" olarak konumlandığı ve nasıl işlendiği hep ilgimi çekmiştir. Kendi babannem, Avşar kadını Hatice Dinçaslan'dan dinlediğim bir ağıtta, bir mazmun, bir teşbih öğesi olarak geçen Atatürk hiç aklımdan çıkmaz mesela:
"Kara kapıt tırnağında
Altın yüzün parnağında
Şurada bir adam ölmüş
Atatürk'ün örneğinde"
2000 rakımlı köylerde Atatürk bir "büyüklük mazmunu"yken, islamcı alçakların rüyası hiç gerçek olur mu? Olmaz elbet. Bir diğer teşbih örneği de, Avşar eşkıyası Gizik Duran'ın ağıdından:
"Arkasını vermiş taşa
Al kanları akmış döşe
Senin öldüğünü duymuş
Ankara'da Kemal Paşa"
Hal böyleyken, Atatürk'ün duvaz-ı imam tadında, Altay esintili şaman silsilelerine benzer, çoğu zaman didaktik, dinleyicilere köylünün mitolojik tarih ve "ulular" konseptini aktarmayı amaçlayan eserlerde yer alması gerektiğini düşünüyordum. Yakın dönemde, "doğal" aşıklık geleneği içinde değil de, daha eğitimli yahut köylü olmayan aşıkların Atatürk övgülerini bunun dışında tutuyorum. Aradığım doğallık ve özgünlükte bir örneği sevgili Aydın Kocabaş gönderdi. Ses kaydında anlaşılmayan yerler var, ancak Konya Ereğli'den Türkmen kocası Servet Kocabaş'ın hafızasından aktardığı iki ayrı deyişi buraya koyuyorum:
Adem'e yaşattın hayli ömürü
Davut'un yumrukla dövdü demiri
Hüseyn'in ağzında balçık çamuru
Susuzluktan öldürmek mi muradın?
Nuh'a tufan verdin dağ taş ağlattın
İsmail'i kurban ettin (...)
Yusuf'u kuyuya sensin attıran
Yunus'u balığa verip yutturan
Hazret-i Ali'ye deve sattıran
Yoksulları bayıltmak mı muradın?
Nice devlet nice sultan getirdin
Getirdin de geri alıp götürdün
Sultan Vahdettin'in yurdun batırdın
Baykuşları tünetmek mi muradın?
Mustafa Kemal'i şarktan geçirdin
Diledin düşmanı yaman kaçırdın
Erzincan'ı gece ansız uçurdun
..... kül etmek mi muradın?
Ateş verdin Nebioğlu özüne
Gece gündüz uyku girmez gözüme
İlahi lutfunla bak bir yüzüme
Yalvartıp da seyretmek mi muradın
(...)
Malum oldu Muhammed'le Ali'ye
Kemal Paşa geçti Anadolu'ya
Çıkınca Samsun'a değişti dünya
Kurtarırım vatanı dedi Gazimiz
Toplandık başına biz olduk muti
Marş etti askeri çevirdi atı
Dedi korkman evlatlar bu düşman kötü
Yok etmeli onları dedi gazimiz
Gazi Paşa dürbününen bakıyor
İsmet Paşa ordusu mermi yakıyor
Top gürlüyor siperleri yıkıyor
Yıkalım evlatlar dedi gazimiz
Kaldı sağımızda Bursa'yla Söğüt
Gelmiş paşalar veriyor öğüt
Anneler doğurmuş nice koçyiğit
Vuralım evlatlar dedi gazimiz
Afyon Şam'a benzer İzmir de Mısır
Çalıştı işinde koymadı kusur
İslamköy'de alındı on üç bin esir
Salmayın arslanlar dedi gazimiz
Antalya Akseki Türk'ün sağ kolu
Dörtyol, Mersin hep gonca gülü
Mardin ile Urfa kırılır beli
Veremem yurdumu der İsmet Paşa
Kazım Karabekir şarktan seslendi
Kılıcın kabzası kanla paslandı
Nice düşman karşısında uslandı
İntikam almalı der Karabekir
Ne demek Türkiye'ye yan gözle bakmak
Düşmanın başına vurduk bir tokmak
Dolaşır cepheyi bu koca Çakmak
Yenerim düşmanı der Fevzi Paşa
Sonunda da şöyle ekliyor Servet amca: "Babam büyük hocaydı, bu paşalara atanın dini yok derdi." Atatürk'e sövenlere cinlerin musallat olduğuna inanan öz dedem aklıma geldi.
İlk deyişte, Atatürk peygamberler silsilesinin sayıldığı, kırsal ve mitolojik tarih anlayışının aktarıldığı deyişte, peygamberler ve sultanlardan hemen sonra anılıyor. İkinci deyişte de, peygamber ve Ali anıldıktan hemen sonra, Atatürk'ün onların dileği ile Türklere geldiği anlatılıyor.
Bu iki deyiş, köylümüzün Atatürk'ü benimseyişi ve algılayış tarzına dair güzel birer şahitlik eseri olmanın yanında, girişte değindiğim husus nedeniyle de önemli. Şamanlarda devlet adamları ve dini adamlar arasında belirgin bir ayrım yok; müslüman olduktan sonra Peygamber'i, Demirci Kam'ı, Çingiz'i, öküz dağının başındaki öküzü, yani kutsal gördükleri her şeyi tek bir "silsile sayan deyiş"te anabiliyorlar. Alevi geleneğimizdeki duvaz-ı imam, 12 imamın sayıldığı deyişler, bu geleneğimizin bir ürünü. Servet Kocabaş'ın aktardığı deyişlerden özellikle ilkinde, aynı motifi, tarzı, anlayışı görüyoruz.
Ta İç Asya bozkırından Anadolu yaylalarına gelen bu anlayışın yarattığı eserlerden birinde Atatürk'e rastlamak, bir Türk milliyetçisinin, üstelik bir mitoloji araştırmacısının vecd ile bin secde etmesine vesile olmaz mı? Olur. Bir sonraki mitoloji çalışmam için bir "kendime not", meraklısı için de ilginç bir kesit olarak buraya koymak istedim, ben Bahadırhan Dinçaslan, "bengüağa bitidim, bedizetim."
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar