Üye Girişi

Üye Girişi
M. Bahadırhan Dinçaslan

M. Bahadırhan Dinçaslan

Beni uzun zamandır okuyup takip edenler için, Amerikan İç Savaşı'na farklı bir ilgi duyduğum malumdur. Özellikle güneylilerin hikâyesi ilgimi çeker. Esasen siyasi pozisyonum kuzeylilere yakın durmamı gerektirirken, güneylileri daha kahraman, nasıl desem, daha "eski çağ bakiyesi romantik şövalyeler" olarak görürüm. Belki şahsen Avşar olup, "kaybeden isyancı"ların soyundan gelişim bunda etkilidir.

Zülkarneyn'in tarihsel kişiliklerden kim olduğuna dair tartışmalar meşhurdur. En ilginci, İskender Türe'nin uzaylı iddiasıdır ki, bir zamanlar okur-yazar tayfayı çok meşgul etmişti diye hatırlıyorum. 

Bir süredir aklımda bir küçük proje vardı, deyim yerindeyse Türkiye'yi bir birey gibi kabul edip, psikiyatrlara "değerlendirin ve bir teşhis koyun lütfen" demek. Tohumlarını, kıymetli hocam Zekeriya Kökrek ile yaptığımız sohbetlerde kendisine sorduğum sorularda attım. Sonra kafamdakini biraz değiştirdim; analiz edip teşhis koyun demek çok iddialı olacaktı, "bir psikiyatr gözüyle..." başlığının yeterli olacağına kanaat getirdim.

Görünüşe göre, kıymetli okurlarımın büyük bir kısmı, ekşi sözlük'te arpad takmaadıyla yazıp çizdiğim mitoloji ve etimoloji başlıklarını özlemiş. Efkan Ala denen zatın Kutadgu Bilig ile imtihanından sonra, biraz geçmişi yad edip, vaktiyle ekşi sözlükte yazmış olduğum ve şimdi silinmiş bulunan bir iki bilgi kırıntısını bir araya getirip, bir manzara çizmek istedim.

Milliyetçi camiada kadın sorununa eğilirken, yazılarıma ve fikirlerime kaynaklık etmesi, temel oluşturması için bilimsel olmasa da verilere dayanan bir çalışma yapmak istemiştim. Bir grup milliyetçi kadınla mülakat yaptım ve yalnızca ana hatlarıyla da olsa mülakatların neticesini paylaşmak istedim.

Bu yazı yalnızca Aşık Reyhani ve onun eserlerine dair inceleme nevinden bir yazı değil. Bir ağıt; ve kaleme aldığım günün sabahında şakaklarımdaki kırların bollaştığını görmemden mütevellit, sanırım, babamı anlamanın bir nişanesi olarak kişisel seyrime düştüğüm bir not.

Yazılarımı düzenli okuyanlar bilir, Türk-İslamcı değilim. Olmadığım gibi, karşısındayım. Elbette Türk-İslamcı münevverlerin milliyetçi fikre katkı yaptığını kabul ve haklarını teslim ederim, ancak son tahlilde böyle bir milliyetçiliğin mümkün olmayacağını düşünürüm. Fakat bu yazımda bir "Türk-İslam" savunuculuğuna soyunayım dedim.

Fark ettim ki, Rus jetinin düşürülmesi ve IŞID meselesine dair hep İngilizce yazmışım, Euromaidanpress'teki köşemde. Son zamanlarda görüşme fırsatı bulduğum isimlere de doğrulattığım kimi fikirlerimi bir kolaja çevirerek, IŞİD'in genel bir manzarasını bu defa Türkçe olarak çizme ihtiyacı hissettim.

Yazının başlığı sert, evet. Tutup bütün Türk erkekleri tecavüzcüdür demiyorum elbette. Ama şu an Türkiye'deki manzara bu: Türk erkeği, mütemadiyen, "potansiyel tecavüzcü" olarak yetişiyor. Kadının ve erkeğin toplumdaki, kültürdeki yeri, iki cins arasındaki münasebetleri öyle ya da böyle "tecavüz"leştiriyor. 

Bir süre evvel bir sohbette, ülkücü camianın içinde olup bir şekilde MHP ve Ülkü Ocakları'nın kurumsal işleyişinden, yönetim kadrosundan ya da genel manzarasından rahatsız gençlerle, bizim yıllardır sürdürdüğümüz Cumartesi sohbetlerinden birinde, ortam biraz kızıştı. Her şeye rağmen, Bahçeli, Şefkat Çetin gibi adamlara rağmen ülkücü camianın çok dışında durmayı kabul etmeyenlerle, "bu adamlarla ben bir değilim, böyle ahlaksız bir camiada niye durayım" diye haklı bir şekilde isyan edenler hafif karşı karşıya geldiler. Orada, her iki tarafı da anlayan ve büyük bir iç çelişki ile her iki tarafa birden mensup olan bendeniz, bir laf ettim: Ülkücüler aslandır...