Yazının başlığı sert, evet. Tutup bütün Türk erkekleri tecavüzcüdür demiyorum elbette. Ama şu an Türkiye'deki manzara bu: Türk erkeği, mütemadiyen, "potansiyel tecavüzcü" olarak yetişiyor. Kadının ve erkeğin toplumdaki, kültürdeki yeri, iki cins arasındaki münasebetleri öyle ya da böyle "tecavüz"leştiriyor.
Bunu böyle ifade etmek zor, kabul etmek daha zor. Ancak kabul etmedikçe daha fazla Özgecan vakası yaşayacağımız, skandal haberlerde mahkemenin tecavüzü normal gördüğünü okuyacağımız aşikar.
Önce Türk erkeğinin geçmişine şöyle bir bakalım; bir nevi önce övüp, sonra sövelim.
Kadın için ahreti yakardı, öyle müthiş hasletlerle donanmış bir aşıktı.
"(...)Dadaloğlum der ki ben ne yapayım
Neye tapıyorsan ona tapayım
Eğil de bir al yanaktan öpeyim
Yeridir ha nazlı dilber yeridir."
***
"Sana çirkin dediler düşmanı oldum güzelin
Sana kafir dediler diş biledim Hakk'a bile
...
Sana çirkin demedim ben sana kafir demedim
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin"
(Faruk Nafiz)
***
"Allahından sen eğer gorhmayıp olsan tersa
Gorhiram men de dönüp din-i mesihaye gelim"
(Sen Allah'tan korkmayıp hıristiyan oluyorsan, korkarım ben de döner mesihin dinine gelirim.)
Şehriyar
***
Şu damardan kendine bir kültür yaratıp İtalyan erkeğini falan silip süpürebilecekken tuttu "kadın sesi evden çıkınca ar perdesi yırtılır", yok "kadın erkeğin malıdır" vs. diyenlerin peşinden gitti bu erkek, yazık etti. Deyince ne oldu? Bugüne gelelim.
Türk erkeği kendine güvensizdir. Bu yüzden Türk erkeğinin geneli, kadını "zorla" elde eder. Bu zorla elde edişin en iptidai hali ilk aklımıza gelen şekliyle tecavüzdür. Ancak Türkiye'nin genelinde, erkeğin kadınla kurduğu ilişkinin ekserisi "bir nevi tecavüz"dür.
Kendine güveni olmadığından, boktan bir ahlak anlayışı ve aile terbiyesiyle yetiştiğinden, bir kadını ancak zorla elde edebilir. Tecavüz etmiyorsa, örneğin, kadının görevini çocuk doğurmak ve "kocasına karılık etmek" olarak gören partilere oy verir. Lafa gelince, öyle görmediğini söyler ama, bu partilere oy verir, bu "çark"ın dönmesini ister. Bu sayede, "güzel" bir kadına, onun salt "fiziki" varlığına, erişim şansı yakalar: kadın, mecburen kendisini geçindirecek bir erkek bulmak zorundadır ve el oğuşturan Türk erkeği, orada hazır bekler.
Evlendikten sonra da bitmez. Karısının hep "kendisine muhtaç" kalmasını arzular, onun kendine ait bir hayatı olmasını engeller. Zira, kadın kendine ait bir hayata sahip olursa, bir "şans" elde eder, başka erkekler tanıyabilir, o kadını "kendine mecbur bırakan" adamı bırakıp başkalarına gidebilir.
Çok indirgemeci ve sosyal darwinist olacak ama, bir dereceye kadar, ortadoğulu vs. toplumların bu kadar aşağılık, gerizekalı ve ahlaksız olmasında, şu gerçeğin payını görebiliriz: Evrimde, "kadın seçer". Hatta, etologlar (biyolojik davranışbilimciler) vs. bu gerçeği dile getirdiklerinde, Avrupa'nın erkek egemen kafası oldukça sert karşı çıkmıştı. Ancak biliyoruz ki, "genellikle", erkek "şovunu sergilemek" ve "kadın tarafından seçilmek" zorundadır. Avrupa ve bir nebze Amerika, bu gerçekle barıştı ve orada işler güllük gülistanlık değilse bile, "bizden iyi durumda" oldukları aşikar. Kadın, tekrar, bu ülkelerde, "seçici" konumunu elde etmeye başladı. Özgür iradesini tekrar kazandı. Bu sayede nesiller daha akıllı ve iyi hale gelmeye başladı. Biz hala, "kadını zorla elde ediyoruz" ve bu yüzden, evrimsel olarak intibak etme, uyum sağlama, güçlü yön geliştirme şansımızı baltalıyoruz. Bırak bir aile kurmayı, toplumdan tecrit edilmesi gereken insanlar baba oluyorlar. Kendi zehirli fikirlerince kızlar yetiştirip, onların anne olmasına vesile olup, bu boktan kısır döngüyü, kendi yarattıkları "kadın görünümlü, erkek olmadığına ağlayan tuhaf insanlar" eliyle destekliyorlar.
Bu yüzden, Müslüm Gürses'in "dünyayı garipler yakar" dediği gibi, Türkiye'yi düzeltirse "kız babaları" düzeltir. Bir de, lafa gelince "kadın özgür olmalı, insanlar yargılanmamalı vs vs." dediği halde, evleneceği ya da kız çocuk yetiştireceği zaman "eski töre, eski adet"i devam ettirmeyi bırakabilecek aydın gençler.
Burada biraz flört meselesine ve kültürde cinselliğin işlenişine değinmek istiyorum, kapatırken. Barış Manço... Yetişkinlere yönelik şarkıları ayrı güzel, çocuklara yönelik olanlar ayrı… İçinde Anadolu var, Türkmen ozanları gibi “Yaz dostum Barış söyler kendi bir ders alır mı”, “Kozan yaylasından geldim Barış’tır adım” diyerek sona doğru adını söylemek var, “sırma saçlı kırk güzel” var, “levent boylu kırk yiğit” var, yüce hakanla bilge hatunun kılıç kuşanan dokuz çocuğu var, Binboğa’nın mistik Avşar kızları var, en latifinden ve rahatsız etmeyeninden “müspet cinsellik” var, var da var… Alla beni pulla beni al koynuna yar, örneğin.
Ancak bu şarkılardaki “Türk usulü, güzel cinselliği” boğdular, "muhafazakar demokrat" yapımıza ters diye diye, kadını uzaylı, erkeği tecavüzcü bir toplum olma yolunda iyice yol aldırdılar bize.
Türkiye’de bilgisayar kullanıp da Amerikan mahsulü porno endüstrisine yolu düşmeyen genç yoktur. Bu itici bok çukurundan uzak durması için gençlerin, sevdiğine “adab-ı muaşeret” uyarınca “seni koynuma almak istiyorum” demeyi şairane bir şekilde başarması, Nedim (Yüksek Kültür) ya da Karacaoğlan (Halk Kültürü) usulü kur yapmayı öğrenmesi, rahatça sevdiğinin elinden tutup gezebilmesi, yanağından buse alınca mutlu olması lazımdı.
Bunu yok ettiler. Sonra "özgür"ü seksomanyak, "muhafazakar"ı tecavüze meyilli bir toplum çıktı ortaya. Eskiden beri çok sağlıklı değildik de, daha iyiydik. Barış Manço diyince aklıma, hep onun şarkılarındaki "müspet cinsellik" gelir her şeyden evvel.
Hülasa tecavüz yalnızca yolda yürüyen bir kadına cinsel saldırı yoluyla olmaz. Kadının köle olduğu toplumlarda bütün ilişkiler tecavüzdür. O toplum, topyekün tecavüz meyvesidir; piçleşir, köksüzleşir, en alta itilir ve parlak geleceği elinden alınır. Kadının özgürlüğü yalnızca bir vicdan ve merhamet meselesi değil, bir hayatta kalma ve gelişme meselesidir.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar (1)