Odysseus'un Polyphemus isimli devi öldürdüğü sahne Yunan mitolojisi ve Avrupa edebiyatında meşhurdur. Tek gözlü bir dev olan Polyphemus'un yaşadığı adaya yolu düşen Odysseus, adamlarıyla birlikte dev tarafından esir alınır. Her gün iki adamı yiyerek tutsaklarıyla beslenen deve karşı planlar düşünen Odysseus, yolculuğu sırasında eline geçen tesiri epey yüksek bir içkiyi deve sunmaya karar verir. Hediye olarak verilen içkiyi içen dev, derin bir uykuya dalar. Bu esnada Odysseus bir mızrağı ateşte ısıtıp sertleştirir ve devin gözüne saplar. Kör olan devin elinden kurtulmayı başarırlar. 1
Buna benzer bir öykü, Dede Korkut'ta Basat'ın Tepegöz'ü Öldürdüğü Destan olarak geçer. Arslan Basat, peri kızına tecavüz eden bir Oğuz çobanının Oğuz eline musallat ettiği periden doğma, tek gözlü ve yüzüğü nedeniyle derisine kılıç işlemeyen, her gün Oğuz'dan iki adam alarak yiyen dev Tepegöz'ün hakkından, önce gözünü şişleyerek, ardından yüzüğünü alıp başını keserek gelir. 2
Soldaki görsel, Efes Müzesi'nde, Odysseus'un Polyphemus'u öldürdüğü anı tasvir eden bir heykel kompleksinin fotoğrafı. Çocukken ailemle bu müzeyi ziyarete gittiğimizde hikayesini babamdan dinlemiş ve yine babamın verdiği, tekrar tekrar okuduğum Dede Korkut Kitabı'ndaki mezkur pasaj ile benzerliğini görmüştüm.
Bir zaman, "onlardan bize geçti sanırım" dedim. Sonra, "yok canım, kesin bizden onlara geçti!" diye iddia ettim. Şu sıralar biraz daha farklı bir yerden bakıyorum.
Mitoloji ve folklorda, diyebiliriz ki iki temel antropolojik yaklaşım vardır: Difüzyonculuk ve evrimcilik. Difüzyonculuk, adı üzerinde, motif ve simgelerin bir merkezden etrafa yayıldığını, bir kültürden diğer kültüre geçerek kopyalandığını iddia eder. Evrimcilik ise, insanın her yerde insan olacağını, mitolojik ve folklorik benzeşimlerin büyük oranda aynı bilişsel özellikleri taşımak ve benzer çevrede yaşamaktan ileri geldiğini söyler. 3
Ben bu ikinci görüşe daha yakınım. Elbette kültürlerarası etkileşim vesilesiyle, bir kültürden diğerine motif ve özellikler geçebilir. Seyyid Enflasyonu yazımda ilginç örnekler vererek buna değinmiştim. Fakat çoğu zaman, benzerlikler benzer şartlarda benzer evrimleşir prensibinden kaynaklanıyor, bana göre.
Farklı mitolojilerde neredeyse "aynı öykü"nün, İncil'deki "nihil novi sub sole" vecizini 4 hatırlatacak kadar sık tekrarlandığını vermeyi çok sevdiğim bir örnekle göstermeye çalışayım.
İskandinav ve Cermen mitolojisinde, Sigurd-Siegfried, ejderha Fafnir’i öldürür ve kanında yıkanır. Böylece kendisine kılıç işlemeyecektir. Ancak uçarak gelip kürek kemiklerine yapışan bir yaprak, oraya kan gelmesini engeller. Ve sonunda Sigurd buradan aldığı bir yarayla ölür. 5
İsrailiyat kokan bir rivayete göre peygamber, amcası Ebu Talib’i cehennem ateşinden korumak için bütün vücudunu sıvazlar. Ancak ayak tabanını sıvazlamayı unutmuştur. Böylece Ebu Talib cehennemde sadece ayak tabanlarından yanacaktır. 6
Türk mitolojisinde Tepegöz’ün sihirli yüzüğü, gözünden başka yerine kılıç işlemesini engellemektedir. Ancak canavarın gözünü yaralamayı başaran Basat, yüzüğü alır, ardından devi öldürür. 7
Achilles’i de annesi tanrıların kutsal suyunda yıkar ancak topuğundan tuttuğu için bu kısma su değmemiştir. Achilles buradan aldığı bir yarayla ölür. 8
Çerkes ve Karaçay Nart Destanlarında ise Nart Sosruko, Nartların demircisi Tlepş - Debeç tarafından bir demir cevheri olarak ısıtılmış, dövülerek biçimlendirilmiş ve suda çelikleştirilmiştir. Ancak Tlepş maşası ile dizlerinden tuttuğu için, sadece dizlerinden yara alabilir. 9
Yine İskandinav Mitolojisi'nde, Frigg, Odin'den olma oğlu Baldr'ı korumak için, bütün varlıklardan ona dokunmayacaklarına dair söz alır. Her canlıdan sözü alırken, ökseotunu önemsiz(genç) bulur ve ondan söz almaz. Neticede Balder, Loki'nin bir oyunuyla, kör Tanrı Hodr ökseotundan yapılmış bir ok ya da mızrak ile, yanlışlıkla Baldr'ı öldürür. 10
Bütün bu anlatılar, aynı hikayenin farklı versiyonları gibi. Fakat o kadar alakasız yerlerde karşımıza çıkıyor ki, bir difüzyondan bahsetmektense, "insan her yerde insandır" düsturuyla açıklamak daha doğru geliyor. Vladimir Propp'un Masalın Biçimbilimi eserinde belirttiği gibi masalların temel ve paylaşılan birtakım işlev ve özellikleri varsa, temel olarak insanlara bazı öğütler vermeyi amaçlayan mitolojik metinlerde de bunun olduğunu iddia edebiliriz. Örneğin yukarıda alıntıladığım motif, "ne kadar uğraşırsan uğraş, asla mükemmel olamazsın" ana fikrinin farklı teşbih, metafor ve kurguyla anlatılmış halinden ibarettir.
Bu haliyle "karşılaştırmalı mitoloji" disiplinini, bir evrensel şiiri okumak gibi görüyorum. Her kültür, çoğu zaman aynı hikayeyi, kendi meşrebince anlatıyor. Elbette yerel hikayeler de var; ancak benzeşimlerin tamamını difüzyon ile açıklamak yersizdir. Bunu Türkiye'de özellikle Muazzez İlmiye Çığ takipçileri çok yapıyor.
Gelelim bu yazıyı yazmama vesile olan motiflere... Cermen mitolojisinden iki kesit, tasvir ve olay kurgusuyla, bizim Türk mitolojisindeki kimi noktalara çok benziyor. İlki, "birbirini tanımayan iki akrabanın/baba oğulun er meydanında karşılaşması" motifi.
Hildebrandslied, Alman Folk Metal grubu Menhir yorumuyla tanıdığım bir manzum, eski Alman öyküsü. Savaş meydanında karşılaşan Hildebrand ve Hadubrand, aslında baba oğuldur. Hildebrand, Attila'nın safındaki Cermenlere katılmış ve evi terk etmiş bir savaşçıdır. Geride bıraktığı oğlu, düşman saflarda karşısına çıkar. Baba oğlunu tanır ve öldürmek istemez ama oğlu "sen yaşlı, kurnaz Hun'un tekisin" diyerek babasını tanımaz. Savaşırlar, fakat sonucun ne olduğunu öğrenemeyiz. 11
Benzer bir motif, karşımıza Dede Korkut kitabında çıkar. Uşun Koca Oğlu Segrek Destanı, esir bir kardeş ile onu kurtarmaya giden küçük kardeşin, birbirini tanımadan savaş alanında karşılaşmaları işlenir. Egrek, büyük kardeş, esir düşmüştür. Küçük kardeş, onu kurtarmaya gider. "Kafirler" bir oyun ederler, küçük kardeşi öldürmeye ağabeyini yollarlar. Ağabeyi, uyuyan kardeşini görünce tanımaz ama, kopuzunu görünce kıyamaz, kopuzunu alır ve bir deyiş söyler. Küçük kardeş uyanır, kopuzu hatrına "kafir"i öldürmez, karşılıklı deyişerek kardeş olduklarını anlarlar, düşmana saldırırlar. Bir diğer öykü de, Salur Kazan Esir Olup Oğlu Uruz'un çıkardığı Destan'dır. Salur Kazan esirdir, oğlu Uruz büyüyüp babasının esir olduğunu öğrenince kurtarmaya gider, Oğuz beylerini toplar. Salur Kazan, kafir tarafından savaş meydanına gönderilir ve teker teker beyleri yener. Oğlu Uruz'la karşılaşınca sendeler, Uruz Kazan'ı yaralar. Fakat sonra baba oğul olduklarını öğrenir ve düşmana saldırırlar. 12
Bir diğer motif, bundan daha ilgi çekici. The Three Ravens, "Üç Kuzgun" eski bir İngiliz halk şarkısı. 13 Ölmüş bir şövalyeyi gözleyen üç kuzgunun ağzından anlatılan öyküde, cesedin tepesinde ölü şövalyenin doğanlarının döndüğü, av köpeklerinin ayağının dibinde yattığı ve bir ceylanın onun başında beklediği, daha sonra onu gömdüğü anlatılıyor. Kuzgunlar aç kalıyorlar ve "tanrı herkese böyle köpekler, böyle kuşlar ve böyle bir yar bahşetsin" diyorlar. Bunun Schelmish isimli Alman folk grubu tarafından Almanca'ya çevrilmiş versiyonunu, Almanca öğrenmeye çalıştığım zamanlarda, sözcük-sözcük irdeleyerek Türkçe'ye çevirip bu sitede yayımlamıştım, tıklayarak ulaşabilirsiniz.
"Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğizi var idi, kargayı kuzgundu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu, üç defa yarasını eli ile sıvazladı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktu, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir dedi, kayboldu." Tasviri, Dede Korkut Kitabı'nın Boğaç Han bölümünden. 14 Fakat bundan daha ilginç olan bir kesit, Bahaeddin Ögel'in Türk Mitolojisi eserinde karşımıza çıkıyor.
1000 Temel Eser'e dahil olarak çıkan küçük kitapçıkta, şöyle bir manzume ile anlatıyor Ögel Manas Han'ın zehirlenmesini:
"Kırgız Hanı Manas Han zehirlenip ölmüştü
Han babası Yakup Han, Manas'ını gömmüştü
Bir kız melek göndermiş, Tanrı, Altın-ay adlı
"-Bir gör bak öğren" demiş, "Nasılmış ölen atlı"
Altınay yere inmiş, bakmış atı ağlıyor
Av köpeğiyse sinmiş, yere bakıp havlıyor
Manas'ın av doğanı tünemiş tuğ başına
Aramış Manas Han'ı, bakmamış hiç aşına
Tanrı demiş "böyle at, böyle köpek, doğanı
Öldüremem doğrusu, Manas gibi olanı" 15
Bu ifadelerdeki benzerlik ilgi çekici. Ögel'in asıl eseri olan, sevgili ağabeyim Oğuzhan Murat Öztürk'ün sırf bu yazıya konu olan araştırmama değindiğim için hediye ettiği büyük Türk Mitolojisi eserinin yine birinci cildinde, yine benzerlikler sözkonusu:
"Manas'ın ak-kula atınıysa, hiç kimse ahırdan çıkaramaz, ağzına da bir parça su ile yem veremez olur. Kazları, kuğuları toplayan doğanı, evin üstünde tüner, durur. Köpeği başını kor, kaldırmaz yerinden, yatar durur. Ne yer, ne içer, başını göğe kaldırıp ulur, dururdu.
Tanrı bu sırada bir melek göndermiş ve meleğe şöyle demiş: Git de bak, eğer bu at, bu köpek ve bu doğan iyi hayvanlarsa, onların efendilerine de can ver ve yeniden yaşat." 16
Hildebrandslied ve Üç Kuzgun öykülerindeki tasvirlerle, Türk mitolojisindeki benzerlikler gerçekten şayan-ı dikkat ve hayrettir. Çok daha derinlikli bir araştırmayı hak ediyor: Bu benzerlikler, Türkler Alman, ya da Almanlar Türk olduğu için midir? Ya da Attila zamanındaki göçümüz nedeniyle batıya taşınmış Türk motifleri midir? Yoksa bu iki coğrafyada da benzer olaylar gerçekleştiğinden, "insan her yerde insan" ve "benzer şartlarda benzer evrimleşir" prensiplerinden mi ileri gelmektedir?
Kapsamlı bir "Karşılaştırmalı Mitoloji" araştırması, maalesef modern nazariyeler ve bulgular ışığında yapılmamıştır. Bu yazıda, yazdığım -asla kapsamlı olmayan- "Karşılaştırmalı Mitoloji: Evrensel Şiir" kitabımın girizgahı ya da tanıtım bülteni olarak, deryada çok küçük bir damlayı ele almaya çalıştım. Umarım küçükken Efes antik kentini ziyaretim ve babam ile annemden dinlediğim öykülerle kıvılcımı çakılan mitoloji ateşini okuruma da verebilmişimdir, merakını tetikleyebilmişimdir.
12.02.2016
İstanbul
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Dipnotlar:
1: http://classics.mit.edu/Euripides/cyclops.html, erişim tarihi 11.02.2016
2: Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, s.168-184, Devlet MEB Kitapları, İkinci Baskı, 1971
3: http://anthropology.ua.edu/cultures/cultures.php?culture=Diffusionism%20and%20Acculturation, erişim tarihi 11.02.2016
4: "Güneşin altında yeni bir şey yok", Vulgata Bible, Ecclesiastes 1:9
5: Jesse Byock, Saga of the Volsungs: The Norse Epic of Sigurd the Dragon Slayer, University of California Press, 1990. Ayrıca bkz. J.R.R. Tolkien, Sigurd ile Gudrun Efsanesi, İthaki Yay. 2010
6: Oldukça meşhur olan bu rivayetin bir örneğini şu sitede aramaya "mesh" yazarak bulabilirsiniz. http://ahmednazif.blogspot.com.tr/2013/12/ebu-talibin-iman-meselesi-ve-okudugunu.html, erişim tarihi 11.02.2016, sitedeki kaynak: Sıbt İbnü’l-Cevzî, Tezkiratü’l-havas
7: Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, s.168-184, Devlet MEB Kitapları, İkinci Baskı, 1971
8: http://classics.mit.edu/Homer/iliad.1.i.html, erişim tarihi 11.02.2016
9: Bkz. Nartlar, Ufuk Tavkul, Türk Dil Kurumu Yay. 2011
10: Padraic Colum, The Children of Odin, Digireads, 2008
11: http://www.pitt.edu/~dash/hildebrand.html, erişim tarihi 11.02.2016
12: Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, s 201-214, s216-230, Devlet MEB Kitapları, İkinci Baskı, 1971
13: http://www.vwml.org/record/RoudFS/S223607, erişim tarihi 11.02.2016
14: Muharrem Ergin, Dede Korkut Kitabı, s 20, s216-230, Devlet MEB Kitapları, İkinci Baskı, 1971
15: Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Devlet MEB Kitapları, I. Cilt, 1971, s. 15. Ayrıca bkz. Tuncer Gülensoy, Manas Destanı, Akçağ Yay. 2002
16: Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, I. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yay. 6. Baskı, 2014, s. 561
Yorumlar (1)