"Aşk imiş her ne var alemde
İlim bir kil u kal imiş ancak"
Fuzuli
İslamcı neşriyat, bilimsel gelişmeleri, nazariyeleri, ekolleri sık sık falancaların, filancaların oyunu diye tarif eder. Kerameti kendinden menkul islamcı söylemler ve inanışlarla çelişen her türlü fikir, yargı, tutum, bir takım düşmanların kasten ortaya attığı şeylerdir. Elbette bilimin gözünden gayet anlaşılabilir bir şey bu: İslamcılar, böyle yaparak, beyinlerini rahatlatıyorlar, zira dünya böylece çok basit bir şekilde açıklanabilir bir manzaraya kavuşuyor. Beyni çalıştırıp, analiz yapıp, veri toplayıp, yorumları birleştirerek bir manzara çizmek yerine, işin içinden böyle sıyrılmak tabii daha az enerji harcar ve kafa kesip kendini havaya uçurmakla meşgul islamcıların, bu faaliyetlerden artıracakları enerjiye ihtiyaçları var elbette. Bu yazıda, sık sık "masonların oyunu", "Yahudilerin oyunu" vs. diye adlandırılan materyalizme ve onun nihai hali olan fizikalizme değineceğim.
Materyalizm, evet, "her şey maddeden ibarettir ve maddeye bağlıdır, madde kaimdir" demek. Bunun hatalı yahut eksik olduğu, "fizik ötesi" yani metafizik bir varlık keşfedilmesiyle değil, maddenin esasında enerjiye dönüşebildiğinin görülmesiyle anlaşıldı. Örneğin e=mc2 olarak bildiğiniz formül, eşitliğin bir tarafında enerji, diğer tarafında kütle, yani madde barındırır. Bu, madde enerjiye, enerji maddeye dönüşebilir demektir.
Bir adım öteye gidelim. E, enerji, m0 ilk kütle, m göreli (hızlanma nedeniyle artan-azalan) kütle, c ışık hızı, v cismimizin hızı olsun. Cismimizin hızına göre kütlesi değişiklik gösterecektir, matematik ve fizik üstadlarını gülümsetecek çocuksulukta açıklayacak olursak;
m= m0/√1-v2/c2 yani sözel ifadesiyle "son kütle eşittir, ilk kütle bölü kök içinde bir eksi v kare bölü c kare" formülü, bize cismin kütlesinin hıza göre değişimini verecektir. c, yani ışık hızı çok yüksek bir değer olduğundan, v hızı bizim alıştığımız "günlük hayat sınırları" içindeyken, v2/c2 işlemi bize 0'a çok yakın bir sonuç verir. 1 - 0 yine 1 olacağından, gündelik hayatta hıza göre kütlede gözlemlenebilir değişiklikler olmaz. Fakat v, yani cismin hız değeri arttıkça, bölme işleminin sonucu 1'e yaklaşacaktır. 1'e yaklaştıkça, işlemin geri kalanında m değeri büyüyecektir. v2/c2 sonucu 1 olduğunda, yani hız ışık hızına çıktığında ise, kök içindeki değer 0 olur, işlem tanımsız çıkar. Yani, kütle ortadan kalkar da diyebiliriz: Işık hızında hareket eden, saf enerjidir.
Bu durum, "madde"yi gözden düşürdü, ama materyalizmin temel iddiasını boşa çıkarmadı: Her şey fizikidir. Fizikalizm de, bilimin bu yeni gelişmeleri ışığında yeniden düzenlenen ve mükemmelleşen materyalizmdir.
Şiir? Şiir fizikidir, bir adamın beynindeki elektrik sinyalleri ve kimyasal salgılarla oluşur, sese dönüşür, bu ses yine fiziki yollarla, bizzat fiziki bir organ olan beyin tarafından icat edilmiş harflerle kodlanır. Yani şiiri kelimeler, sesler, harfler kadar, nörotransmitterler olarak kodlamak da mümkündür. Bilinç? Bilinç de elbette gökten düşmedi, fizik ötesinden gelmedi, gayet fiziki kurallar içerisinde, fiziki yapılarla bağlantılı olarak evrimleşti. Yani bilinç, fiziki bir fenomendir. Beyin olmazsa; bilinç yok. Bilinci yaratan madde yoksa, bilinçten söz edemiyoruz, ortadan kalkıyor.
Bu bakış, İskender Öksüz'ün özellikle yeni kitapları ve yazılarında sık sık konu ettiği sosyobiyoloji gibi, beşeri bilimleri "pozitif bilimler" dediğimiz düzlemle tevhid eden yeni bilim dalları yaratıyor. İnsanı ve insan topluluklarını, bilişsel meseleleri anlamada, çok daha isabetli ve öznel yoruma daha az yer bırakan yollar geliştirip mesafe kaydediyoruz.
Evrim Teorisine düşmanlık edenlerin vatan haini olması gibi, kıt bilgisi ve dar ufkuyla materyalizme yahut fizikalizme saldıranlar, Türk gençliğinin bilimle ilgilenmesini istemiyor, köleliğe devam etmesini arzuluyorlar desek, yanlış olmaz.
İnsanların alışıldık dünya kurgularının yıkılması korkusu da, fizikalizme düşmanlığın motivasyonlarından biri. Fizikalizmin, yani bilimsel gerçeğin ne olduğunu anladığınızda, beylik laflarla her şeyi açıklayıverip işin içinden çıkamazsınız. Ve bir "ölçekler hiyerarşisi" ile karşı karşıya kalırsınız: Zaman ve mekandan münezzeh lafları ancak fizik söyleyebilir ve fiziğin söyledikleri bile, kapsama alanı geniş olduğu için, sürekli düzeltilip genişletilmeye mahkumdur. Örneğin Newton fiziği, "yanlış" değildi, ama eksikti. Gündelik olayları açıklarken iyiydi, ama daha fazlasını gördüğümüzde eksik kaldığını fark ettik. Görelilik teorileriyle genişlettik, ki kuantum fiziği de apayrı bir alan açtı ve bilim adamları bu alanda yeni birleştirmeler ve genişletmeler peşindeler. O zaman, insanlara dayattığınız fikirler, ahlaki yargılar, dinler; hepsi gelip geçicidir, ölçeği dardır. Biyoloji, 13.6 milyar yıllık bir fiziki skalanın yaklaşık 4 milyar yıllık bir kısmını kapsayabiliyor. İnsan, bugünkü fiziksel görünümüne en erken 200.000 yıl önce kavuşmuş, 2000 yıl önce yazı hala çoğu yerde yaygın değilmiş ve 100 yıl önce elektrik kullanımı hala çoğunluk için geçerli değildi. Böyle bir manzarada, namuslu ve had bilen birisi, ancak şimdiye ve baz aldığı parametrelerin geçerlilik süresine hitap edebileceğini bilir. Bilimsel bakış, insana büyük bir tevazu kazandırır. Ancak kibirli dogmalar, bu erdeme asla tahammül edemez, sürekli saldırırlar. Zira onlar, "ölüm fikri" ile, kendilerince metafizik varsayımlar ortaya atıp, bunlara yürekten inanarak başa çıkmayı seçmişlerdir. Bunu kabul etmeyen, ürperti veren gerçeği yalan teselliye tercih edenlerse, bütün bu kurguyu bir anda sırrı keşfedilmiş bir illüzyon gibi gözden düşürebilmeye muktedirlerdir. O yüzden islamcı, çocukları öcüyle korkutmaya mecburdur.
Keşke, Türkiye'deki fizikalizm düşmanları, yabancı muadilleri kadar kaliteli olabilseler, bilgisizliklerinin cesaretiyle değil, hiç değilse çürütmek niyetiyle de olsa bilimsel yöntemi ve felsefi argüman oluşturma yöntemlerini öğrenerek, dişe dokunur karşı savlar geliştirselerdi. Öyle olsa, islamcılık bile bilime katkı yapabilirdi: Onlara neden hatalı olduklarını anlatmak için güzel metaforlar, nükteler geliştirirdik, Russel'ın çaydanlığı gibi.
Uzunca bir süre, diğer milletler uzay teknolojisi geliştirirken Türkler, islamcı Necip Fazıl'ın "Bizimkiler ışığa gem vurup da binerler / Yerden göğe çıkmazlar gökten yere inerler" tesellisine tutunup, kahvede birbirlerine böbürlenerek mavra çevirecekler gibi duruyor.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar