Üye Girişi

Üye Girişi

Eşcinsellik: Kimlik mi, özellik mi?

01 Tem 2019

"Doğal" ve "normal" kavramları sıkıntılıdır. Doğal olan nedir? Sözgelimi, fabrika doğal mıdır? Bence doğal: Fabrika, doğada bulunan elementlerden oluşur. Doğada bulunan elementlerle çalışır. Doğanın yarattığı insan zekasıyla inşa edilmiştir. Doğaüstü yahut doğaötesi bir bileşeni yoktur. Normallik de böyle; "normal" olan, zaman ve mekanla sınırlıdır. Dün, insanların kokması normaldi. Bugün buna burun kıvırırız. Yarın, muhtemelen, evde çocuk bakan baba figürü normalleşecek. Üstelik normal olmayan kötüdür demek, zaman ve mekanla sınırlı olduğunu bilsek bile yanlış, zira üstün zeka, üstün yetenekler vs. de "anormal"dir. "Doğal ve normal" olmak üzerine argüman kurmak sıkıntılıdır; bu argümanları "Türk x yapmaz" diyenlerin argümanlarına çok benzetirim. 

Eşcinsellik de böyle, hem eşcinsellik taraftarı, hem eşcinsellik aleyhtarı (bu konunun aleyhtarlık yahut taraftarlığı aslında saçmadır, fakat kolaylık olsun diye bu ifadeyi kullanalım) argümanlar mutlaka "doğallık" ve "normallik" kavramlarına değinirler. Bu konudaki görüşlerimi paylaşmadan evvel, tarihteki ilginç bir motifi paylaşayım. Eski Yunan'ın Thebes şehrinde, "Mübarek Tabur" (Hieros Lochos) diye bir askeri birlik vardı. Bu birliğin en önemli özelliği, 150 çift erkek eşcinselden müteşekkil olması. Rivayetlere göre, böyle teşekkül etmesinin nedeni, sevgilileriyle birlikte savaşacak askerlerin, hem onları korumak, hem onların gözüne girmek için daha yiğitçe çarpışacağı fikri. 

Nitekim öyle de olmuş. Görev yaptığı sürece gözüpekliği ve askeri efektifliğiyle nam salan "Mübarek Tabur", nihayet meşhur Büyük İskender'in babası II. Philip tarafından yenilgiye uğratıldıklarında, 2 kişiye kadar kırılmalarına rağmen meydanı terk etmemişler. (Bu arada Philippos ismi "at seven" anlamına gelir. Bu Yunanlar hakikaten tuhaf arkadaş. Zaten lezbiyen adı da Lesbos adasından geliyor.) Thebesliler de, yıllar boyu ayakta kalan bir anıt diktirmişler bunlar için, yiğitliklerinin hakkını teslim ederek, üzerine de yazmışlar "Bu adamların münasebetsiz olduklarını düşünen kim varsa helak olsun!". (Bu anıt Yunanistan bağımsızlığını kazandıktan kısa bir süre sonra hazine arayan bir Yunan komutan tarafından yıkılmış.) 

Bu kesit bize ne anlatıyor? Birincisi, eşcinsellik insan olmaya, yahut asker olmaya mani değildir. İkincisi ve daha önemlisi, bize "Eski Yunan'da eşcinsellik çok yaygındı, Osmanlı'da kol gezerdi" diye anlatılsa da, Thebeslilerin diktiği anıtın alt metninde başka bir şey var. Evet, eşcinsellik hiç değilse bugünün ortadoğusuna göre daha görünür, ama hala "normal" olmayan bir şey. Belki de dalga geçilen bir şey. O yüzden, anıta "bu adamlar münasebetsiz değildi" yazma ihtiyacı hissetmişler. Bu yaygınlık meselesine geri döneceğiz, doğallık konusuna girelim şimdi.

İnsana dair her şeyde olduğu gibi, iptida, evrimsel sebeplere bakmak gerekir. Evrimsel sebepler "her şey" değildir, zira insanoğlu sosyal bir evrim de geçirmiştir, diyelim ki bir erkek binlerce kadınla birlikte olabilecek "biyolojik donanım"ı haizdir ama böyle yapmaz. Yapmak zorunda değildir, yahut bunu yapmıyor oluşu evrime karşı gelmek de değildir. Göktürklerin atlı göçebe bir kavim olduğunu tespit edip, bugünün Türklerine bakarak "neden at sürmüyorsunuz" demek gibi bir şey bu. Peki, nedir eşcinselliğin altında yatan evrimsel sebepler/itkiler? Evrim çoğalmayı hedeflemez mi, neden bazı canlılar eşcinsel olmaya itilmiş? Eşcinsellik, bu veçhile, evrimsel bir hata, bir bozukluk, bir çıkmaz yol kabul edilebilir mi? 

Bilimadamlarının tespitlerine göre, birçok hayvan türünde eşcinsellik gözlemleniyor. Türlere göre oran değişiyor; zira muhtemelen eşcinselliği türün çiftleşme sistematiği, çevresi, yaşam tarzı vs belirliyor. Ancak her türde belli oranlarda eşcinsellik "kesin olarak" gözlemleniyorsa, diyebiliriz ki eşcinsellik doğaldır. Peki neden gözlemleniyor? Birkaç teori var. Örneğin, türün yaşam tarzı "tek bir alfa erkeğin çiftleşme tekelini elinde tuttuğu" bir sisteme dayanıyorsa, diğer erkekler eşcinselliğe yöneliyorlar. Bazı maymun türlerinde ve insanlarda, bazı bireylerin eşcinsel olması, kaynakların daha az tüketilmesine ve "komün"ün çocuk sahibi olmuş çiftin çocuklarına daha fazla emek ve ilgi vererek bakmasına vesile oluyor diyen bir teori de var. Biz daha fetüs evresindeyken, parmaklarımızı birbirine bağlayan hücreler intihar ederek, parmaklarımızın ayrılmasını sağlarlar. "Canlılığın devamı", "genin bencilliği", "hayatta kalma içgüdüsü" ve "çoğalma içgüdüsü" büyük resimde anlamlı tespitler, ama özele indiğinizde yetersiz kalabiliyor. Hücreler neden intihar etsinler? Hücre canlılığını devam ettirmeye programlı değil mi? Diğer hücrelerin yaşamaya devam etmesini mümkün kılıyorsa ve genetik materyali buna uygun gelişmişse, hücre intihar eder. Aynı şekilde, genetik yatkınlığımız varsa, uygun koşullar oluşunca eşcinselliğin tetikleniyor olması da mümkün, "yeğenler"in daha iyi bakılması ve bu sayede genlerimizin doğrudan değilse de, dolaylı olarak varlığını sürdürmesi için. Eşcinsellik ayrıca "güç gösterisi" yahut sürü üyeleri arasındaki "bağları pekiştirmek" işlevi ile de hayvan topluluklarında gözlemleniyor. 

Demek, eşcinsellik doğal fakat anormaldir. Normu teşkil etmiyor, ama doğada gördüğümüz diğer her şey kadar doğal. 

Gelelim "gay pride", LGBTİJKLM gibi yeni fenomenlere. Feminizmin yaşadığı müthiş ve muzır dönüşüm, bu meselede de karşımıza çıkıyor. Sözgelimi, bugünün normları ve ahlak anlayışı dünden farklıydı dedik. Evet, Osmanlı'da eşcinsellik daha görünür ve daha "kabul edilir" bir şeydi. Ama bu Osmanlıların tamamının eşcinsel olduğu anlamına gelmiyor. Yahut eşcinselleri sevmemek ya da onların görünürlüğüne karşı olmak "gizli eşcinsellik" belirtisi değildir. Hakikati çarpıtan ve yeni hakikat inşa etmeye çalışan, bunu yaparken de politize olan ve belli bir ajandaya sahip bir hareket, LGBT; bu yönüyle yeni dalga feminizmle benzer ve en az onun kadar iğrenç, ahlaksız, gereksiz, zararlı ve aptalca.

Cinsiyet teorileri, "birden çok cinsiyet" gibi meselelere girmek konuyu çok uzatacak, belki bu kaçak güreşmek gibi de algılanabilir zira hem yeni dalga feminizm, hem de LGBT, sıkıştığı her yerde, paradigmayı en temelden yeniden inşa etmek ve bambaşka bir düzlem yaratmak suretiyle, atıflarını bu yeni "cinsiyet/cinsellik teorisi"ne yapıyor. Argümanlarınıza cevap vermiyor, kendi düzlemini gösteriyor. Bu, bir islamcıyla tartışmak gibi bir şey, yahut bir marksistle; o yüzden o konuya girmeyecek ve devam edeceğim. 

Eşcinsel insanlar var mı? Evet varlar. Burada özel alan ve kamusal alan ayrımı yapmamız gerekiyor. Özel alanda insanların neden hoşlandığına vs karar vermek zaten en müstebit rejimlerin bile gerçekleşsin diye çaba göstermediği bir zulüm. Ama tartışmalar kamusal alan ve o alanın olguları üzerinden dönüyor ve saçmasapan teoriler ile vıcık vıcık kampanyalar olmasaydı bu tartışmalar faydalı da olabilirdi. 

Evvela, mesele bir hukuk meselesi. Cinsel yönelim, aynı cinsiyet gibi, insana has ve özel bir motif, dolayısıyla cinsel yönelim sebebiyle bir ayrımcılığa uğramayacaklarının garanti altına alınması talepleri gayet makul. Bu anayasal talebin ötesinde, evlilik konusunda da haklı olduklarını düşünüyorum ve "eşcinseller evlensin mi" referandumlarını saçma buluyorum. Benim evliliğim referandum konusu olsa çok bozulurdum. Neden evlensinler? Evlilik, hukuken birçok hak ve garanti yaratıyor, eşcinseller de hayatlarını birleştirirken bunlardan yararlanabilmeliler. Bunun yanında, adını hatırlayamadığım bir İngiliz politikacının sözü düşüyor aklıma: "Eşcinsellerin evlenmesini savunuyorum, çünkü ben muhafazakarım ve evlilik muhafazakar bir kurumdur." Eşcinselliğin bu şekilde legal ve "aydınlık" alana çekilmesi, fuhuş ve uyuşturucu dolu yeraltı dünyası eşcinselliğini zayıflatacak ve topluma son tahlilde faydalı olacaktır. Henüz karar veremediğim tek konu, evlat edinme hakları; zira burada eşcinsellerin kendi tercihleri değil, kamunun dahli sözkonusu: Yetiştirme yurdundaki çocuklar için ana-babasızlıktansa iki anneli yahut iki babalı bir ailenin daha iyi olacağını söyleyen eşcinseller var. Fakat, bu konuda henüz yeterince deneyim sahibi değiliz ve kamunun vesayetindeki çocukların psikolojisi ile gelişimlerini nasıl etkileyeceğini bilmediğimiz bir konuda aceleci davranmak doğru değil. 

Hukuk dahilindeki konularda gayet pro-eşcinsel olduğumu söyleyebilirim. Fakat ötesi? Zurnanın zırt dediği yer burası.

"LGBTSJDSJ" ve türevi adlar altında örgütlenen eşcinseller, esasen apolitik olan bir temel insani özelliği politik bir payda haline getiriyorlar. Elbette, STK'lar bunları kendilerine payda edebilir ve hatta etmelidir de; kadınlarla, çocuklarla yahut down sendromlularla ilgilenen, alanını bu kesimler için özelleştirmiş STK'lar faydalıdır. LGBT örgütlenmeleri bununla kalmıyor, hayatın her alanında bu paydayla söz sahibi olup, sosyal, siyasi, ekonomik ve felsefi düzlemlerin hepsini işgal etmek istiyorlar. Bunu yaparken de yeni inşa edilen bir felsefeyi ve paralel gerçekliği dayatıyorlar. Her dizide, her filmde bir eşcinsel olması gerektiğini, bunun "şart" olduğunu savunabiliyorlar; bir salon beyefendisi olmasam "bok yesinler" derdim. Bu tarz kararlara ve "beğeni"lere karışmak, hatta LGBT'nin dayattığı beğeniyi paylaşmayanların kusurlu, yarım, faşist vs. olduğunu iddia etmek, en az eşcinsel avlamak amacıyla örgüt kurmak kadar aşağılık ve had bilmez bir tavırdır. 

Çıplak gezmek, toplum içinde cinsi münasebette bulunmak ve benzerleri, cinsel yönelimin ne olduğundan ayrı olarak toplumun geneli tarafından ayıplanacaktır ve bu kötü bir şey değildir. Ahlak, elbette mükemmel değildir ve bazen muzır bile olabilir, ancak bin yılların ve milyonların nesillerdir tevarüs eden irfanını bir çırpıda yabana atmak da akıl karı değil. Eşcinseller "görünür olmak"tan eğer "Queer Theory" ve benzeri "sıradışılık"ların norm olması arzusunu beyan ediyorlarsa, ki bahsettiğim örgütlenmeler bunu yapıyorlar, başarılı olamayacakları gibi, kendilerine düşmanlığı pekiştirmekten öteye gidemeyecekler. 

Eski kafalı, İngiliz tarzı bir "muhafazakar" olarak, cinselliğin ve cinsel yönelimin zaten uluorta konuşulmasını, bir kamusal alan meselesi haline getirilmesini, muhataplarından ötesine taşırılmasını abes ve sevimsiz buluyorum. Bana "günaydın" yerine "selam ben eşcinselim" diyen komşudan rahatsız olurum, ama "herhangi" bir diğer komşumla konuştuğum gibi, konuştuğum kadar ve "özel olmayan" muhabet edebileceğim bir eşcinsel komşudan rahatsız olmam. 

Şunu da söylemeden edemeyeceğim. Kişi kendisini ne hissediyorsa o değildir. Cüzdanımı çalan adamı polise tarif ettiğimde, "otuz yaşlarında zenci bir erkek" dediğim zaman, "hem ırkçısın hem de peşinen cinsiyet yükledin" diye tepki göreceğim bir dünya istemiyorum. 

Başlıktaki görsel, görüşümü özetliyor aslında. Eşcinseller birey bireydir. Her vatandaşın hakkı onlara da tanınmalı. O vatandaşlara uygulanan kısıtlamalar onlara da uygulanmalı. Eşcinseller bireyse, fakat, her görüşten olabildikleri, farklı istek, arzu ve heveslere, hikayelere sahip oldukları, sırf eşcinsellik teması üzerinden birleşemeyecekleri görülmelidir. Ancak o zaman eşcinsellik "normal" olabilir.

Son olarak, "gay pride" bence anlamsız; insan heteroseksüel olmasıyla gurur duyamaz mesela. Meşrebine göre, belki, binlerce adamı/kadını tavlamış olmasından gurur duyabilir belki. Ama "heyoo, ben esmerim" demek ne kadar saçmaysa, ezilen ve ötekileştirilen bir dezavantajlı grup dahi olsalar, eşcinsellerin bununla "gurur"lanmasını ve onlara gururlanmaları gerektiğinin söylenmesini anlamıyorum. Ama çarpıcı -ve maalesef tiksindirici- eylemlerle gündem yaratıyorlar ve muarızları da onları eleştirirken buna su taşıyor. Ermeni meselesinde de tavrım aynı: Bu konuda, 24 Nisan dışında her gün konuşulabilir, ama Ermenilerin seçtiği ve gündem belirlediği günde konuşulmamalı. Bencileyin "eşcinsel insandır, beni ilgilendirmeyen konularda hadsizlik yapmam, nasıl yaşadıklarıyla ilgilenmem, eşcinsellerin homojen (pun intended) ve yekpare bir grup gibi yansıtılmasından ve bunun üzerine politik bir kimlik inşa edilmesinden rahatsız olduğum kadar, kamusal alandaki taleplerinden ve fikirlerinden de rahatsızım" diyen arakdaşlara tavsiyem, bu tür günlerde umursamaz davranmaları. Sosyal medyada anasayfam eşcinselliğe dair görüşlerle dolduğu için bu yazıyı yazmadan edemedim, ama en azından onların seçtiği günde yapmadım.


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.

Who's Online

1518 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Latest Park Blogs