Üye Girişi

Üye Girişi

İYİ Parti Yöneticilerine Açık Mektup

01 Ağu 2019

Yazdığı açık mektuplarla memleket gündemini (bizim için sonsuza kadar) değiştiren ve bir büyük mücadelenin meşalesini yakan Atsız'ın mirasçılarıyız. Bu yüzden açık mektup yazmayı çok seviyorum. Bu defa, fakat, muhatabım tek bir kişi değil, bir partinin bütün yöneticileri. Kısa bir süreliğine Genel İdare Kurulu üyesi olduğum ve kendimce büyümesi, başarılı olması için kuruluşunun öncesinden itibaren emek verdiğim İYİ Parti, kongreye gidiyor. Siyasi bir aktör olmak, parti içinde siyaset yapmak mesela, bana göre değil. Ama İYİ Parti'nin var olmasının ülkenin hayrına olduğunu düşünüyor ve bu yüzden siyaset yapmanın üzerimize vazife olduğuna inanıyorum. Bundan hareketle, henüz kimin seçildiği belli değilken, dolayısıyla şahıslar üzerinden yorum yapmanın mümkün olmadığı bu günden, İYİ Parti'nin karar alıcıları olarak seçilecek meçhul insanlara hitap eden bir mektup kaleme alma kararına vardım. Ahmet'in ya da Mehmet'in seçilmesinden çok, bizim Ahmetlerin, Mehmetlerin siyasetinin yapılıp yapılmamasını önemsiyorum, bu yüzden bu açık mektup İYİ Parti'nin karar alıcılarına, tabanın düşünceleri ve yönelimlerine dair bir hatırlatma amaçlı, "içeriden" ve dostane bir hitaptır. 

İYİ Parti'nin kıymetli karar alıcıları,

Partinin neyi olduğumuz sorgulamasında şüphesiz en önemli kimlik, partinin seçmeni oluşumuz. Oy bir irade gösterisidir, dolayısıyla vebal de içerir. Yanlışa oy verirsen onun vebalini yüklenirsin, yahut oy verdiğin parti/şahıs makama gelirse, o parti ya da şahsa karşı da vebal altındasındır. Onu oraya sen taşımışsındır, sürekli beslemek, inandığın doğrulara ve hakikate hizmet etmesini temin için tetikte ve aktif olmak şarttır. İnsana dair hemen her şeyde olduğu gibi, siyasette de tepeden aşağıya doğru düzelme olmaz, seçmen bilinçliyse, hesap soruyor yahut doğru gördüklerini beğendiğini göstererek teşvik etmeyi başarıyorsa, kısacası aktivistse, siyasette mustarip olduğumuz marazların çoğu ortadan kalkar.

Şu halde size ilk hatırlatmak istediğim husus bu. Sizler Türkiye'nin en sorgulayan, en cesur, belki bu nedenle de en zor beğenen seçmenini temsil eden bir partinin merkez kadrosusunuz. Diğer partilerin seçmenleri aptal değildir, kalitesiz değildir, ancak ortalama seçmen tipi göz önüne alınınca, İYİ Parti seçmeni kendine özgü hikayesi nedeniyle ayrışıyor. Türkiye'de bağları koparmanın, karşı koymanın, muhalifi olmanın en zor olduğu parti, MHP'dir ve İYİ Parti seçmeninin nüvesi ve ekserisi, bunu başarabilmiş bir kesim. Bu yalnızca mafyatik tehditlere karşı koymanın zorluğundan kaynaklanmıyor, 3 hilal, ocak, teşkilat, Başbuğ, reis, başkan gibi kavramların, aidiyetlerin duygusal gücünden kaynaklanıyor. İnsanların uğruna ölebildiği bir fikir ve hareketin temsilini üstlenmiş kurumlardan, belki uğruna hapis yattığınız, kurşun yediğiniz, akrabanızı toprağa verip, paranızı, şerefinizi, hatta erkekliğinizi kaybettiğiniz bir partiden kopmak kolay değildir. İnsan uzun süre kullandığı arabayla bile duygusal bağ kurarken, beşeri sermayesini vakfettiği, deyim yerindeyse yatırım yaptığı, ama hiç "kâr" elde etmediği bir yapıyı kolay bırakıp da başka yere yelken açamaz. 

Dolasıyla, saygıdeğer kurul üyeleri, ilk olarak üzerinde düşünmenizi tavsiye ettiğim husus, seçmenle iletişiminiz. Art niyetli olmasanız, hatta faydalı işler peşinde olsanız bile, seçmeninizle iletişiminiz bozuksa, muhatap olacağınız kitle çabuk posta koymaya meyilli ve istediğini elde etmeye saplantı derecesinde takıntılıdır, anında nefret odağı olmanız mümkün. Posta koyarak, çelik gibi irade gerektiren bir rüzgara karşı koşu neticesinde bu partiyi var eden seçmen, kıymetli ve müspet olduğu kadar, "devlet kurmakla malum olduğu kadar yıkmakla da maruf" Türkmen seciyesindendir. Seçmeninizi değiştirme lüksünüz olmadığına ve partiyi var edenin de İYİ Partililerin bu gözükaralığı olduğuna göre, kitlede sürekli bir kaynaşma ve şikayet varsa, davranışlarınızı ve verdiğiniz mesajları gözden geçirmenizi öneririm. Gizlici olmayın, hele "bilmediğiniz şeyler var" asla demeyin, bu cümleye dair on yıllardır alerji geliştirdik. Şeffaf olun, mert ve mütevazı olun, dinleyin, konuşmaktan çok konuşturun. Kitlenin her şeyden çok boşalmaya, içini dökmeye ihtiyacı var, onlara hiç değilse bunu borçlusunuz, bırakın yapsınlar. Yoksa, içine atanlar çok daha büyük ve yıkıcı boşalmalar yaşıyorlar.

Ülkeyi Erdoğan'dan kurtarmasını umduğumuz stratejinin sevgili kurmayları,

Evvelki kısımla bağlantılı bir husus da, partililerin ödediği bedeldir. Yalnızca yenilenen İstanbul seçimleri evvelinde onlarca üyemiz, destekçimiz saldırıya uğradı. Bunların pek azı basında yer buldu. 20 yaşlarındaki delikanlılardan, standlarda gönüllü hizmet eden teyzelere, fiziki ve psikolojik şiddetin her türlüsüne maruz kaldık. Sabık MHP'li bir seçmen olarak, MHP zamanında bizi en çok yaralayanın, bizim arkadaşlarımız saldırıya uğrarken, sıkıntı çekerken, temsil makamındakilerin bunu umursamaması olduğunu söyleyebilirim. Sizler makam sahibi olun, vekillerimiz temsil sahibi olsun diye kıymetli vaktinden ayırıp çalışmakla kalmayan, hiç lüzumu yokken bir de huzuru ve hatta beden bütünlüğü bozulan kardeşlerin sizden beklentisi, sözgelimi, Kavakçı ailesi mensuplarını değil, bu isimsiz kahramanları savunmanız. Onların "mesele"sini "dava" etmeniz. İYİ Parti'nin yaşça en küçük, kudretçe en zayıf, çevrece en yalnız üyesi, en az oy aldığımız ilde, bize en çok diş bileyenlerin yaşadığı mahallede dahi göğsünü gere gere gezebilmelidir. Lütfen bu meselenin üzerine eğiliniz: Bir İYİ Partili sıkıntı yaşadığında aynı anda mecliste önerge verilir, dört beş GİK üyesi anında ziyaret eder, bütün medya imkanları seferber edilir ve en yüksek makamlar mertebesinde bu arkadaşların derdi partinin ana meselesi haline getirilirse, çalkantılar geçiren kitle tazelenip kenetlenecek, büyüyecektir. Zira bu uzun ve meşakkatli yolu yürüyenlerin yakıtı kısıtlıdır. Sürekli örselenmek, dayak yemek, kavga etmek, tehdit altında hissetmek, geçim kaygısıyla birleşince zaten yorucu. Bir de sahipsizlik hissi geldi mi, o yolda kimseyi tutamazsınız. Belki iyi niyetle, "bu tarz konuları gündem etmek ateşi iyice harlayabilir, provoke edebilir" diye düşünebilir, yahut "kan kusup kızılcık şerbeti içtik diyeceğiz, bunu değil memleket meselelerini konuşacağız" diyebilirsiniz. Ama kitleyi kaybettiğinizde etki namına hiçbir varlığınız kalmaz, o yüzden bu hataya düşmeyiniz. Genel Başkan'ın sehl-i mümteni bir tespiti var, iki kelime: Güç kalabalıktır. Kalabalığımızı, ancak bir mensubumuzu kalabalık bir halde kolluyorsak muhafaza edebileceğiz. Tartışma ve rekabetin edep ve hukuk çerçevesinin dışına taşan yollara tevessül edenler, karşılarında daima bir kalabalık buluyorlarsa sinerler. Sindiren biz olalım, Genel Başkan ne zaman "hodri meydan!" dese bize yaradı, bu pratik veriyi unutmayalım.

Beş milyonun birkimini yatırıma dönüştürmekle görevlenecek ey hamsun-ı mümeyyez,

İYİ Parti yeni bir islamcı parti değildir. Türkiye'de mücadele islamcılıkladır. Kendi partisini ümmet olarak gören, bu haliyle bir tür örtülü peygamberlik iddiası sezinlediğimiz bir adama ve onun zihniyetine karşı mücadele ediyoruz. Bu, bu kadar basittir. Bu bizim temel hareket noktamızdır. Arzumuzdur, bizi bir arada tutan nedendir. İdeolojiniz, siyasi hesaplarınız buna uygun değilse, lütfen daha fazla diretmeyin, gidin. Gözlerimle gördüğüm bütün çalışmalar şunu gösteriyor: İYİ Parti seçmeni Atatürk sözkonusu olunca CHP seçmeninden dahi daha Atatürkçü. Türk Dünyası konusuna olan ilgisi, MHP seçmeninden bile yüksek. Kaygıları, refleksleri milliyetçi. Ancak sosyoekonomik olarak alışıldık milliyetçi nişin biraz dışında: Daha okumuş, daha şehirli, daha modern. Seçmenimizin kabaca tarifi budur, İYİ Parti şehirli Türk milliyetçilerinin partisidir. Kasaba diliyle siyaset yapılacaksa, yahut Türk milliyetçiliğine mugayir laflar edilecekse, yeri bu parti değildir. Partinin seçmeni, islamcılığın zehrini fark etmiş, bununla kendi çapınca mücadele etmiş, etmeye devam etmeye de kararlı insanlardan oluşuyor. 

Elbette mücadele dinle değil, dincilikledir. Karşı tarafın eline koz verecek laflar etmeye de lüzum yok. Ancak vaktiyle -bu kadar satırı kendimi övmeden yazmayı başardım, bir kerelik hoş görün- güzelce tarif etmiştim: Allah bize yardımcı olsun demek islamcılık değildir. Ama "Allah bize oy vermenizi istiyor" demek islamcılıktır. Siyasetin tartışmalarına Allah'ı karıştırmak islamcılıktır. Üstelik bu zemin karşı tarafın üstün olduğu bir zemin, yılların hacı-hocasının kendi zeminindeki güçlü argümanlarını, dilinizi biraz onlara benzetip, kendinizce "iyi ve doğru" amaçlar uğruna, çürütemezsiniz. Yalnızca onların zeminine meşruiyet kazandırırsınız. Mealen "bize oy vermeyen gavurdur" propagandasına karşı, imanınızı ispatlamaya çalışmanız, iyi niyetli bile olsanız, islamcılığın ekmeğine yağ sürer. Bu zemini meşrulaştırır. Bu zemine girmeyin. Girdiğinizde, belki zannedersiniz ki, AKP seçmeni sizden etkilenip, aslı varken suretine oy verir. Hayır, vermez. Sizi en fazla över, "o bok çukurunda ne işi var" falan derler. Parti içinde ayrılık havası oluşmasına, farklı telden çalan kliklerin oluşmasına da böyle zemin hazırlarlar.

Doğrudan doğruya Atatürkçü, Türk milliyetçisi, şehirli, medeni bir siyaset, kitlenizin özlediği bu. Türkiye'nin ihtiyacı olan da bu. Bu zemini altınızdan çekmelerine izin vermeyin. Türkiye'nin yegane kurtuluş ümidini, kolaycılığa kaçıp, taklitçiliğe kaçıp kurban etmeyin. 

Hamiyet mayasıyla yoğrulduğundan şüphe etmediğimiz ey al-i himem,

Partide bir gençlik sorunu vardır. Bu gençlik kolları sorunu değil. Gençlerin temsil ve yönetim makamlarına seçilememesi sorunu da değil. Çok daha derin, etraflı ve ciddi bir sorun. Konuştuğum, dertleştiğim İYİ Parti seçmeni gençlerin hiçbiri memnun değil. Memnuniyetsizliklerinin nedeni de Genel Başkan değil. Aksine, partiden soğuyanlar dahi ona sempatiyle bakmaya devam ediyorlar. Ancak partiye dair ciddi bir "hayal kırıklığı" sözkonusu. 

AKP'li zatların son zamanlarda "kanka" vs diyerek "biz gençleri önemsiyoruz" mesajlarına bir bakın. Kesinlikle etkili olmuyor ve dalga konusu ediliyor. Sizden böyle bir ucuzluk, sunilik beklemiyoruz. Gençlik kolları şöyle olsaydı, böyle olsaydı da demiyoruz. Ancak Türkiye'de hayalleri çalınmış, bıkmış, sürekli tepesine binilen, sürekli liyakatsizin ve ahlaksızın kazandığını görüp, üç kuruş maaşla yetinmesi gerektiği söylenen, sürekli büyüklenmeye muhatap kalan bir gençlik var. Seçim şarkılarına çektiğimiz kliplerdeki ruh partiye hakim olmalı. Aktivist, genç, enerjik, karşı koyan, posta koyan, hesap soran... Siyasetin "doğrusu" kabul edilen yanlışlar var, o da klasik siyasetçi davranış ve konuşma modelidir. Bu modeli bırakın. Konuşun, gülün, espri yapın, kızın, efelenin, bağırın, çağırın ama sıradan olmayın. Sivri laflar edin, risk alın, sorumluluk alın, siyaset artık etnik dernekler, hemşeri örgütleri, vakıf çevreleri, tarikatler, cemaatler, aşiretler üzerinden yapılmıyor. Bunların hiçbiriyle aidiyet ve illiyet bağı kurmayan, kurulmasından hoşlanmayan, birey olmuş, tekil kalmış gençler var. Bunları ancak onların ruhuna hitap ederseniz yakalarsınız. Belki hala vekil olmak için, yahut güç kazanmak için "klasik siyasetçi" modeliyle hareket etmek gerekiyordur. Ancak her geçen sene bunun önemi ve etkinliği azalıyor. Bunu unutmayın. Sorgulayan, talep eden, cevap veren, karşı çıkan bir gençliği, kasaba siyasetçisi gibi davranarak yakalayamazsınız.

Engellenmiş kongrelerimize hep birlikte geldiğimiz gençler marş söyleyerek geliyorlardı. Umutla, hevesle geliyorlardı. Şimdi o gençlerin çoğu birbiriyle kavgalı, bir kısmı apolitikleşti, bir kısmı partiye düşman oldu, bir kısmı yoluna baktı, bir kısmı da kaygılı, mücadeleyi bırakmasa da üzgün ve yıpranmış durumda... Bu manzara acıdır, buna alet olmayın, bu hevesleri kırmayın. Ulaşılır olun, hatta siz ulaşın, sahaya inin, birlikte gezin, yiyin için, ama ne olursunuz, hevesleri kırmayın. Ben o gözlerde "Türkiye değişecek ve bunu biz yapacağız" diyen Türk milliyetçisi bir ateş görmüştüm. Şimdi kararmış iki boş kovukta, donuk iki beyazlık görüyorum. Bu beni yaralıyor. Sizi de yaralasın. O fotoğraf, bu fotoğrafa nasıl dönüştü? Ben sorumluluk hissediyorum, siz de hissedin.

Muhteremler,

İdeolojimizin siyasetini yapalım. Değerlerin siyasetini yapalım. Bir kerecik olsun, falancanın adamı, filancanın kontenjanı mevzuları dönmesin kulislerde. "Biz neyiz?" diye soralım, değerlerimizi soralım, bunlar ne ise onları mikyas yapalım. Birbirinizi övmekten, sevmekten, desteklemekten çekinmeyin. Aman bu büyür, ben gölgede kalırım, aman şuna şöyle yaparsam bu bana böyle yapar demeyin. Sizler orada şahsınız olarak bulunmuyorsunuz zira. Üzerinizde beş milyonun vebali var. Duygularınızı da, şahsi çıkarlarınızı da bir kenara atıp, her zaman hakikatin, doğrunun, iyinin ve güzelin tarafında olmak zorundasınız. Siyasetinizi de ideolojimize, değerlerimize göre belirlemelisiniz. Hesabınız kontenjansa, mesela görüş olarak uyuşsanız bile rakip gördüğünüzden birine "çakmak"ta beis görmüyorsanız, her gece yattığınızda kafanızda hinlikler dolanıyorsa, İYİ Parti sizin partiniz değil. Göreviniz, unvanınız ne olursa olsun, değil. Sizi oradan alırlar. Sizi rezil ederler. Çünkü bu parti hem ele, hem kendinden görünene posta koyabilenlerin partisi. Her gece yattığında kafasında hinlik dönenlerden usanıp "Kardeşim dümdüz, tertemiz, hesapsız Türk milliyetçiliği yapalım" diyenlerin partisi. 

Posta yersiniz, rezil olursunuz. Olmayın. 

Başarılı olmanız ve bizi bu yola çıkaran saiklere, arzulara ve taleplere sadık kalmanız dileğimdir. Ümit ediyorum ki bir gün hep birlikte iftihar edeceğiz. "Türkiye'yi bir muhteristen ve onun nepotik oligarşisinden kurtardık, aydınlığa doğru yürüyüşe kaldığımız yerden devam ediyoruz" diyeceğiz. Benim siyasetten beklentim budur. Doğru yolda, doğru ereğe doğru yürümüş olmak. Ereğe ulaşınca da, yarene yoldaşa dönüp, "iyi ki savaştık ve iyi ki kazandık" demenin hazzını tatmak. Bir gün birileri bize gelip iyi ki varsınız, iyi ki yaptınız diyebilirler. Bizi ayakta tutan ve bize siyaset yaptıran, o basit, yalın ama muhteşem övgüye, iltifata nail olma çabası olmalı. 

Her kim iseniz, isminiz, çevreniz, kliğiniz, görüşünüz ne olursa olsun, bu yoldaysanız eğer, hayırlı uğurlu olsun yeni göreviniz. Bu uzun metni mümkün mertebe kibar ve yapıcı bir dille yazdım, olur da birilerine sövmek, kırıp dökmek gerekirse lütfen haber verin, vallahi kendimden sıkıldım. 

Sağlıcakla,

M. Bahadırhan Dinçaslan


This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.

Who's Online

581 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Latest Park Blogs