İstifamla birlikte yaptığım çağrıya gelen cevaplar, Ercilasun Hoca'nın "kaynama" tabir ettiği bir dönemin en olgun çağında olduğumuzu düşündürdü. Yüzlerce insan, mütevazı çağrıma cevap verip, "bir araya gelip, ne yapmamız gerektiğine karar vermeliyiz" dedi. Fiziken bir araya gelmenin en sağlıklısı olduğunu düşündüğümden, toplantı düzenleyeceğiz dedim. Toplantıları tertip edene dek, hem sosyal medyadan, hem de doğrudan sohbetlerde, insanların fikirlerini aldım. İlk toplantıyı Eylül başında Ankara'da gerçekleştirmeyi düşünüyorum. Kolları sıvamadan evvel, fikirlerine danıştığım insanların söylediklerinden ve gözlemlerimden vardığım sonuçları ifade etmek istiyorum. Bu yazıda bahsettiğim başlıklar elbette değişebilir, elbette, ben ne dediysem o doğru değildir ve olsun dediğim olmayacaktır. Ancak tartışmalarımızın sağlıklı ilerlemesi için, hiç değilse bir çerçeve vazifesi üstlensin diye, davet sahibi olarak bunu yapmam gerekiyor. Aşağıdaki başlıkların, maddelerin içeriğini, nedenini, öncesini sonrasını yazmayacağım, ancak tekrar edeyim: Uzun fikir teatileri ve düşünce mesaisi sonrasında oluşturulmuş, kolektif bir listedir.
1. Türk milliyetçiliğinin birinci sorunu bilimselleşme/akılcılaşmadır. Temelde rasyonel olmayan bir fikir, rasyonel çözümler sunamaz.
2. Türk milliyetçiliği, kimin üstün olduğuyla değil, neyin millet menfaatine olduğu sorusuyla meşgul olmalıdır.
3. Türk milliyetçiliği, Türk'ü "Türk Dünyası" perspektifinden görür.
4. Türk milliyetçiliğinin esastan ve usulden zayıflaması, temel değerlerini, referanslarını kaybetmesi, milliyetçiliği diğer ideolojilerin tesirine maruz bırakmıştır.
5. Türk milliyetçileri, bu sorunların doğrudan ya da dolaylı olarak farkındadırlar. Bir çözüm arayışı, türlü milliyetçi çevrelerde emarelerini gösteriyor.
6. Çözüm bize dışarıdan yahut yukarıdan bir el tarafından sunulmayacaktır. Sorunu biz çözeceğiz.
7. Türkiye'nin sorunları ancak Türk milliyetçiliği uyarınca çözülür, Türk milliyetçiliğinin bu vazifeyi üstlenmesi için, bu göreve layık bir forma kavuşması gerekir. Bunu da ancak, Türk milliyetçilerinin çabası mümkün kılacaktır.
8. Çok geniş bir kitle, Türk milliyetçiliğine mugayir fikir ve söylemlerin sahibi olsalar da, milliyetçi görünümlü yapılar tarafından, milliyetçilik adına sevk ve idare edilmektedir.
9. Bunu engellemek için bağımsız ve etkili bir yapılanma ortaya koymak ve bu yapılanmanın her zaman bağımsız ve etkili olmasını mümkün kılmak, Türk milliyetçiliğini zehirlenmek ve bozulmaktan kurtaracaktır.
10. Kalabalık meşruiyettir. Bu yapılanma, kalabalığı hedeflemelidir.
11. Mücadele etmek isteyen insan sıkıntısı yok. Aksine, çok fazla insan mücadele vermek istiyor, ancak ya yanlış yerde veriyor, ya nerede vereceğini bulamıyor.
12. Aydın, iyi eğitimli, güzel ahlaklı Türk milliyetçilerinin sayısı az değildir. Belirleyiciliği azdır.
13. Bazı ideolojilerin çağı geçse de, ideolojiler çağı geçmemiştir.
14. İdeolojisinin prensiplerini, duruşunu, çizgilerini bilimsel yönteme ve akılcılığa sadık kalarak tespit eden ve kalabalıklara ulaşan bir yapı, başarılı olacaktır.
15. İhale yahut ulufe dağıtmadan binleri, milyonları örgütlemenin tek yolu, ortak ülkü, o ülküyü tespit eden ideolojidir.
16. Türk milliyetçileri, bir araya gelip istişare etmeli, bir yapılanmanın nüvesini ortaya koymalı, ardından diğer Türk milliyetçilerinin de buna katkı yapmasını temin etmelidir.
17. Bu yapı, birkaç sene içinde Türk siyasetinde Türk milliyetçiliğinin belirleyiciliğini arttırmayı ve siyasi kurumlar üzerinde baskı yapabilen bir kurum olmayı başarmalıdır.
18. Bunun taktiklerine ve metodlarına, bir araya gelen insanlar karar verecekler, bir yol haritası çizeceklerdir.
19. Kısa ve öz, yeterince kuşatıcı ve yeterince dışlayıcı bir çerçeve çizilerek, bu çerçeveye uygun düşen her birey, topluluk ya da kuruma, bu yapı içerisinde yer ve söz hakkı verilmelidir.
20. Bu amaçla, bu çağrıyı yapan ve destekleyen davet sahibi irade topluluğunun başlatacağı ilk toplantılar akabinde, bir dizi toplantı çeşitliliğin ve tam temsilin sağlanması için tertip edilmelidir.
Samimiyetimizi ispat eder, doğru, akılcı ve yaratıcı yolları bulur, mevcut "doğru" ve iyi niyetli milliyetçi yapı ve toplulukları bünyemize uyumlu bir şekilde katarsak, bunu başarmamamız için hiçbir neden yok. Türkiye'de, ifade ettiğim gibi, mücadele edecek insan bulma sıkıntısı çekmiyoruz. O mücadeleye kendiliğinden namzet olmuş insanları ya yanlış kurumlarda heba ediyoruz, ya da kurum doğru olsa bile yanlış, etkisiz yöntemler sebebiyle bu birikimin potansiyelini gerçekleştiremiyoruz.
Pekiyi, bu kadar birbirini tanımayan, dağınık insanı bir araya getirip, nasıl etkili, birbirine bağlı bir yapı ortaya koyacağız? 25 yaşında toprağa girebilen gencin en büyük silahı, samimiyetidir. O ölümü bile kabullenen samimiyet, bizi birleştirir, hatta bizden ötesini de bize katar. Türk milliyetçiliğinin tarihinde de hep böyle oldu. Samimi olduğumuzu önce birbirimize, sonra bizi gözleyenlere ispat edersek; toplantı alanına şehit haberi alınca ağlayan, bir büyüğün cenazesine giderken marşlar söyleyen, bir esir kurtulunca sevinçle birbirine sarılan insanlar olarak gidersek, başaracağız. Dünyanın ve insanın bin bir türlü hali var elbette, ancak hangi halimizle orada bulunmayı seçmek bize kalmıştır. Ben, Fırat'ın annesiyle konuşmaya çalışırken dili tutulan Bahadır olarak geleceğim. Bütün diğer hallerimi, hesaplarımı rafa kaldıracağım.
Göklerden yardım gelmeyecek. Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Bu dar boğaza, yeniden, silahlı dört besmele olarak girip, bir millet olarak çıkmanın yolu bu. Zor oyunu bozarsa, samimiyetten daha zorlu bir silah tanımıyorum. Ne para satın alabilir bizi, ne süfli, siyasi hesaplar aramıza ayrılık sokabilir.
Çözüm sürecinde Türk askerine iftira atılırken duyduğunuz öfkeyle gelin. Evladı üşümesin diye ağlayarak saç kurutma makinesini çalıştırıp, içeri odada intihar eden kadın haberinin içinizde yaktığı alevi yeniden tutuşturun da gelin. Sizin emeğinizle, çabanızla kuruldukları makamda size ihanet edenlerin karşısına dimdik çıktığınız o gündeki çelikten iradenizle gelin. Müstebit zalimler bir mevzi kaybettiğinde, bir tokat yediğinde yaşadığınız sevinçle gelin. Esir Türk yurtlarındaki zulmü dinlerken gözünüzde billurlaşan yaşları dökerek gelin. İftiraya uğradığınızda içinizde kabaran nefretle gelin. Bir ay yıldızlı kolye, bir bozkurt çıkartması gördüğünüzde yüzünüzde beliren tebessümle gelin.
En güzel haliniz, halimiz bu haldir. Bu halimizin siyasetini yapalım, gelin. Gelin ki, "bir şey bile yapamasam / Ercesine ölemem mi" diyen ruhun ölmediğini gösterelim. Türküm demeye 17 adam bulabildiğimiz çağdan daha büyük bir karanlık değil bu. Binlerimiz var, o halde neden işgal altındayız, neden kulluk ediyoruz?
Ömer Seyfettin hikayesinde, göğün yüzünde "Fethün karib" ayetini gören safdil Türk askeriyim. Herkes bulutlara bakıp hayal kurar, o kıvrımları bir şekle koyar. Benim kurduğum hayal bu. "Dönülmez ben reh-i aşka yöneldim / Dua-yı hayr kılsın bana yaran!"
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar