Durduk yere aklıma düştü; Korsan Edebiyatı yazımda değindiğim Hoist the Colours High isimli korsan şarkısında "Fiddler's Green" diye bir şey geçiyor.
Fiddler's Green "Kemancının Çayırı" demek. İnanışa göre, uzun süre denizlerde dolanan korsanların ve diğer leventlerin ruhu, cennete ya da cehenneme değil, bir yerlerde sürekli bir keman çalan sakin, munis bir çayıra gidermiş. Kemancının Çayırı, bir nevi Korsan cenneti; ya da cehennemi.
Fakat Fiddler's Green yani Kemancının Çayırı motifinin tek geçtiği yer orası değil. Amerikan Birinci Süvari Tümeni ile özdeşleşmiş bir şiir var, "Süvarinin Şiiri". Belki bir gün "Süvari Edebiyatı" yazısı yazarım, o zamana dek bu örneği Türkçe'ye çevirmek ve devamında bu motife dair birkaç laf etmekle yetineyim.
Acemi bir kayıt da olsa, tıklayarak dinleyebileceğiniz bu bağlantıda bir şarkıcı şiiri bestelemiş, güzel de olmuş. Türkçeye çalakalem çevirirsek sözleri şöyle:
Cehenneme giden yolun yarısında
Gölgeli yeşil bir çayırda
Ölü süvarilerin ruhu kamp kurar
Eski, büyükçe bir mataranın başında
Ve bu ebedi istirahat yeri
Kemancının Çayırı diye bilinir
Dosdoğru cehenneme giden
Piyadeler görünür
Beraberinde istihkam sınıfı
Topçu ve komandolar
Süvarilerin hayaletinden başka
Kimse inmez atından Kemancının Çayırı'nda
Bazısı yolu takip edip
Daha sıcak bir yer arasa da
Hiçbir süvari cehenneme gitmez
Matarasını boşaltmadan evvel
Ve tekrar tekrar geri döner
Kemancının Çayırında kafa çekmeye
Ve adam ile at düştüğünde
Keskin bir kılıcın altında
Ya da kükreyen bir hücum esnasında
Göğüsleyince bir kurşunu
Ve düşman gelince kafa derinin peşinde
Sadece mataranı boşalt
Daya namluyu şakağına
Ve git Kemancının Çayırına
Bu dokunaklı şiirde de geçen bu Kemancının Çayırı ne ola ki?
Aklıma bir Abhaz fıkrası geliyor. Abhaz'ın biri, muhaciri çevirmiş. Dövmeye bahane ararken, sormuş; "söyle ulan, ölünce siz nereye gideceksiniz, biz nereye?" Muhacir cevap vermiş: "Siz kabadayılık yapıyorsunuz, cehenneme gideceksiniz. Biz cennete gideceğiz." Abhaz bunu bir güzel dövmüş, bir daha sormuş; "şimdi söyle, siz nereye, biz nereye?" Muhacir tabii dayaktan korkup "Siz cennete gideceksiniz, biz cehenneme gideceğiz" demiş. Abhaz "cennet de bizim, cehennem de bizim ulan" diye tekrar dayak atmış, bir daha sormuş. Muhacir çaresiz, "Abi cennet de sizin, cehennem de sizin; ortada bir yeşil çayır varmış, biz orada çadır kurarız" demiş. Abhaz bir daha dövmüş: "Biz orada atlarımızı otlatacağız."
İskandinav mitolojisindeki Valhalla iyi bilinir. İnanışa göre savaşta yiğitlikle ölenlerin yarısı, Valkyr'lar tarafından Odin'in salonuna, Valhalla'ya taşınır. (Burada 13. Savaşçı filmindeki efsanevi sahneye bir selam çakalım.) Fakat daha az bilinen bir durum var: Freyja, İskandinav tanrıçası, kedilerin çektiği arabasıyla savaş alanına gelir ve ölenlerin diğer yarısını alır, Fólkvangr'a götürür. Fólk "ordu", "güruh", "topluluk" anlamında; Fólkvangr ise direkt olarak "Ordunun Çayırı" ya da "Ordunun Düzlüğü" anlamına geliyor.
Hayalet Süvariler Mitinin Peşinde diye bir yazı yazmıştım uzun bir süre evvel, bir başka halk şarkısı, Christopher Lee'nin yorumuyla "Ghost Riders in the Sky"daki antik mitoloji izlerine değinmiştim. Burada da benzer bir durum olmalı: Eskinin yüksek kültür ürünü kadim mitolojik anlatıları, özlerinde de zaten masallardan, halk anlatılarından doğmuş olup, yıllar içinde tekrar ait oldukları havzaya dönüyorlar. Korsan edebiyatında da, asker şarkılarında da karşımıza çıkan Kemancının Çayırı, muhtemelen bu kadim Cermenik motiften alıyor köklerini.
Eh madem Süvari edebiyatı yazısı dedim, girişmişken eserlere değineyim, o yazıyı da yazmış olayım. Madem bu site benim, hareket hürriyetim sonsuzdur. Fakat İngilizce eserleri çevirmeyeceğim, Amerikan İç Savaşı'nı, Stonewall Jackson ve JEB Stuart'ı pek sevdiğimden, en çok onlara değineceğim, bir iki de bizden esere.
Tarihsel süreçte süvarilik "askerlik" içinde ayrışan, kendi kodlarını, ayrı "kurum kültürü"nü haiz bir gruba evriliyor. Merasim kılıçları, örneğin, süvari kılıcıdır: Orta Asyalı göçebelerin, gadasını aldığım Türklerin icadı olan kavisli süvari kılıcı, önce ortadoğuya geliyor, ardından Mısır'da, çelik teknolojisinde ilerleyen Şam'a yakınlık ve süvari sınıfını geleneksel usulde devam ettiren Memluklar (Türk ve Kafkas kökenlilerdir) sayesinde, ideal formunu alıyor. Bu kılıç, bugün dünyanın ekserisinde kullanılan subay kılıcı modellerinin temel arketipidir.
O eskinin "centilmen savaşları"nın, kahramanlık öykülerinin, "mertliği bozan" tüfeğin icadına bir süre daha direnen romantikliğin temsilcileri süvarilerin artık yok olmaya yüz tuttuğu çağlarda son bir kahramanlığı, belki, meşhur İngiliz şiiri "The Charge of the Light Brigade"'de işlenir. Kırım Savaşı'nda, bir yanlış anlaşılma ya da gerizekalılık sonucu müstahkem bir Rus mevkiine yalın kılıç hafif süvari saldırısı yapan bir grup İngiliz atlının öyküsünü anlatır. Büyük kayıp vermişler, yine de emri yerine getirmişlerdir. Fakat ağır top ateşi karşısında dağılıp geri dönmüşler. Şiirin ilk kıtası:
Half a league, half a league,
Half a league onward,
All in the valley of death
Rode the six hundred.
"Forward, the light brigade!
"Charge for the guns!" he said:
Into the valley of death
Rode the six hundred.
Bestelenmiş hali de çok güzel, bu bağlantıdan dinleyebilirsiniz.
İnsan "Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik" diyen Akıncı şiirini ya da aynı şairin, Yahya Kemal'in "Mohaç Türküsü"nü hatırlıyor:
"...Gül yüzlü bir âfetti ki her bûsesi lâle;
Girdik zaferin koynuna, kandık o visâle
Dünyâya vedâ ettik, atıldık dolu dizgin;
En son koşumuzdur bu! asırlarca bilinsin!"
Bir Alman-Prusya marşı var, "Der Tod in Flandern" (Hollanda'da Ölüm Var), pek severim. Bu eserde de, dost kuvvetlerin yardımına koşası bir süvari işlenir, buraya tıklayarak dinlenir.
Tevekkeli değil süvarilik hep cehennem, hep ölümle ilişkilendirilmiş. Amerikan İç Savaşı'nda Güneyli süvari birliklerine katılma çağrısı yapan Jine the Cavalry şarkısı da öyle diyor: Eğer şeytanı yakalamak, eğlenmek ve cehennemi koklamak istiyorsan, süvarilere katıl!
Cavalier's Glee (Süvarinin Neşesi)
Spur on! spur on! We love the bounding
Bestelenmiş halini buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz, ilginç olan, bu şarkıyı yine bir subayın, Yüzbaşı William W. Blackford'un bestelemiş olması.
Son olarak atlı heykellerle ilgili bir rivayete değineyim. Her ülkede uygulanmayan ama yaygın olan inanışa göre, eğer bir atlı heykelde at şaha kalkmış ise, tasvir edilen binici savaşta ölmüştür. Eğer at tek ayağını kaldırmışsa, binici savaşta yaralanmış, atın dört ayağı da yerdeyse binici savaş dışındaki sebeplerden ölmüştür.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar