Bahçeli'yi göndereceğiz. İktidar yürüyüşüne çıkacağız. Ve bizden korkacaklar.
Bizim ülkücülerin biraz korkutucu olduğu söylenir hep. Elimizi kolumuzu bağlayan bir korkudur bu; üniversitede ilk yılımda "ülkücüyüm" dediğimde beti benzi atan kızı gördüğümden beri dert edindiğim. Bu korku sebebiyle bizden uzak dururlar, "uğruna can verdiğimiz Mehmetler" bizden kaçar, hatta bizi aşağılar, hor görür.
Neden Akşener yazımda kendimce çizdiğim manzara gerçekleştiğinde, bizden yine korkacaklar. Zira ülkücüden çekinilmesi iyidir, Anadolu irfaniyle son büyük aşıklardan Reyhani, "benim böyle gençlerim var" diyerek bağrına bastığı ülkücü neslin yarattığı korkuyu nasıl anlatıyordu? "Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar / Geliyoruz, geleceğiz yakındır..." Sade, biz düşman için kuşandığımız pusatla, silahla çarşıda gezdik, milletimiz zannetti ki kastımız onadır. Meral Hanım'ın arkasına aldığı rüzgar, ülkücünün bu acı yanlış anlaşılmayı kıracağı bir geleceğin müjdecisidir. Meral Hanım'ın konumlandırması bunu gerçekleştirmeye o kadar uygundur ki, laboratuvarda sırf bu amaçla bir potansiyel başkan adayı oluşturacak olsak, aşağı yukarı böyle bir insan yapmamız gerekirdi.
Gücünden, teşkilat ağırlığından, prensipleri ve kırmızı çizgilerinden bir şey kaybetmemiş, hatta pasif Bahçelici dönemin "ülkücüleri sokaktan çektik" kepazeliğiyle, ülkücü sanki serseri, tacizci, hırsızmış da, gençlerin cemiyet hayatından tecridi iyi bir şeymiş gibi ülkücüye hakaret ederek kapatmaya çalıştığı "ciddiye alınmama" buhranından kurtulmuş bir MHP düşünün. Üstelik bu MHP artık yeni yüzlerin o dizilerle, sol propagandayla, islamcı vaazlarla bilinçaltına yerleşmiş "korkunç ülkücü" fobisinden sıyrılarak gelebildiği, temsil vekaleti verdiği bir yer olacak. Bu, yalnızca ve yalnızca yeni ülkücüler yaratmak, o yıllardır hayal ettiğimiz ama Başbuğ'un vefatının tetiklediği bir vefa dalgasının kısa süreli ve sınırlı etkisi hariç asla gerçekleşmemiş "milliyetçi - millet kucaklaşması"nın gerçekleşmesi demektir.
O zaman bizden kim korkacak? Biz, bayrağın yalnızca bez parçası olmadığını biliyoruz: Bayrak, hürriyet ve istiklal sembolüdür. İstiklalin sembolü olduğunun çoğu zaman farkındayız ama, hürriyet sembolü olduğunun da idrakinde bir ülkücü anlayış, ülke yönetiminde söz sahibi olacak. O bayrağın, kız kardeşimin gece sokakta dolaşma hürriyetinin de, mutlu bir yaşam sürme hürriyetinin de, istediği kadar çocuk yapma hürriyetinin de remzi olduğunu bileceğiz. Türbana el uzatmak isteyen de bizden korkacak, Ramazan'da içki içiyor diye adam dövmeye kalkan hadsiz de. Milletsiz bir müslüman tipi yaratıp, nesepsiz ve zürriyetsiz bir müslüman "sürü"nün çobanı kesilmek isteyen de bizden korkacak, etnik ırkçı da. Paralelcisi bizden korkacak, PKKlısı bizden korkacak, DHKPClisi, Hizbullahçısı, IŞİDcisi... Teröristin önüne Mehmetçiği kurban diye sunan sorumsuz ve hain bürokrat, millete hizmet aşkıyla içi dolmamış memur, yola tüküren adam, emanet çocukları taciz eden -sözde- öğretmen; Türkiye'nin kanseri, paraziti ne kadar tip, kesim, grup varsa, bizden korkacak.
Devir ülkücülerin devri diyecekler. Yalnızca varlığıyla Türkiye siyasetinin sola çekmesini defalarca engelleyen Başbuğ'un yaptığı şey, kurumsal değerimiz olacak, partice bunu yapacağız. Artık ülkücüler güçlü, ülkücüler iş başında diyecekler. Biz yumruğu daha sıkmadan, o yumruğun korkusuyla düzelecekler, düzelemiyorlarsa korkup kaçacaklar. "Bir doğrunun imanı bin eğriyi düzeltir" kehaneti gerçek olacak.
Şu sıralar Meral Hanım'ın çevresindeki isimlerden özellikle Müsavat Dervişoğlu üzerinden bir karalama kampanyası var. Kendisini tanımam, geçmişini bilmem, pek bir fikrim yok. Ama, ülkücüde de bir korku hasıl olduğunu görüyor ve üzülüyorum: ülkücü niye korksun? Ülkücü iradeye alenen terbiyesizlik etmiş ve bununla yetinmeyerek tehdit, şantaj, hatta fiziki müdahale ile bunun önünü almaya çalışan mafyavari bir yapılanma var Genel Merkez'de. Bu yapılanmaya karşı, kemik sesleri gelen bu mücadelede elbette sert mizaçlı görev insanları rol alıyor. Fakat ben, Meral Hanım'ın çevresinin ülkücülerin korkması, çekinmesi gereken bir tavır içerisinde teşkilatlı bir şekilde gireceğini düşünmüyor, buna ferdi olarak tevessül edenin de, bizzat Meral Hanım tarafından engelleneceğini görüyorum. Yapılan, ülkücü hareketin Bahçeli nedeniyle bozulan psikolojisinden doğan sebepsiz korkuları kaşımaktır, diğer muhalif adayların ekipleri, bu kara progapandanın dozunu arttırarak büyük ayıp ediyor, Bahçeli'ye kazandırıyorlar.
Müsavat Dervişoğlu'nun yapacağı en güzel şey, çıkıp açık yüreklilikle "kalbini kırdığım hakkını helal etsin, insanız ve stres altındayız ama ben sizi kıracağıma kendim kırılırım" demek olur, bunu da söyleyelim. Zira biz, birliği temsil etmeliyiz, bırak ülkücü hareketi, cumhuriyet tarihinde hiç olmamış işler yapıyorsak, bir siyasi figürün bu denli samimiyet ve alicenaplıkla tepkileri kabullenip, tepki vermeden teskin etmesi zaferimizi pekiştirir.
Yeni bir Başbuğ değil, üvey baba elinde psikolojisi bozulmuş ülkücüleri rehabilite edecek birini arıyoruz ve böyle durumlarda en iyisi bir anne elidir demiştim. Travmalar, ancak onlarla yüzleşip, en sert tecrübelerle de olsa, üstesinden gelerek çözülür. Travmanın yarattığı korkuları, sanrıları kaşımaya devam edenler, ancak o travmanın devamlılığını sağlarlar. Diğer muhalif adayların Meral Hanım üzerinden gündeme gelme çabasını bırakıp, zatlarıyla, "ne olduklarıyla" gündeme gelmeyi tercih etmeleri yerinde olacaktır, aksi takdirde öz saygılarına dair kuşkular herkesin kalbine yerleşecek, destekçilerinin bile.
Ülkücü, Meral Hanım'dan neden korksun? Ülkücü gençler sınavlarına gidebilsin diye nöbet tutan kadından ben korkmuyorum. Fakat, nasıl Bahçeli bir korku havası yerleştirip saltanatını kurduysa, aynı yöntemle saltanat kurma arayışında olan "Çin malı Bahçeli"ler var ve başarılı olamayacaklar. Zira iki defa iradesini koyarak gösteri yapan delege, "öcü"lerden artık korkmadığını ispatlamıştır.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar