Amerika kurulduğu günden beri federal bir cumhuriyet olarak yönetiliyor... Ya da öyle mi?
Görünüşe göre Amerika 1859 - 1880 yılları arasında rejimini bir süreliğine değiştirmiş. Amerika'nın başına haşmetmeabları İmparator I. Norton geçmiş.
Joshua Abraham Norton, İngiliz yahudisi bir aileden geliyor. Önce tüccarlık yapıyor, yüklüce bir mirasa konduğundan işleri de iyi... Uyanıklık yapıp Çin'deki kıtlık sebebiyle artan pirinç fiyatlarını manipüle ederek zenginliğini katlamak isterken çuvallıyor ve her şeyini kaybediyor...
Kaybına sinirlenen Norton, çareyi kendini Amerikan İmparatoru ilan etmekte buluyor.
1859 yılında, şöyle bir ilan yayımlıyor taze imparator:
"Birleşik Devletler vatandaşlarının çoğunluğunun kati ricası ve arzusu üzerine ben, Joshua Norton, Cape of Good Hope, Algoa Bay kökenli, 9 yıl 10 aydır San Fransisco, California vatandaşı; kendimi bu birleşik devletlerin İmparatoru ilan ve beyan ediyor; bu münasebetle edindiğim yetkiye dayanarak, işbu fermanla federal birliğin eyaletlerinin temsilcilerine gelecek Şubat'ın birinde bu şehrin Musical Hall'unda toplanmalarını emrediyorum."
Bu ilan başta çok ses getirmese de, bir San Fransisco gazetesinde yayımlanıyor ve ilgi çekmeye başlıyor. İlgi çektiğini gören Norton, peşinden bir ferman daha yayımlıyor ve ordu komutanlarını, emirlerini dinlemeyen Meclis'i kapatıp üyelerini tevkif etmeye davet ediyor.
Tabii emirlerine uyulmuyor. Ama karşı da çıkılmıyor! Gazetelerin önceleri dalga geçerek yayınladığı fermanlar, git gide mutad bir hal alıyor ve Norton, San Fransisco halkının sevgilisi konumuna geliyor. Hatta, kimi siyasi olaylarda halkın sesi konumuna gelip, yayımlamaya devam ettiği fermanlarla destek görüyor. Toplumsal olayları yatıştırıyor ve evet, kendi parasını basıyor! Norton'un bastığı paralar en lüks restoranlarda kabul ediliyor ve bu sayede alışveriş yapıp geçimini sağlamaya başlıyor. Arada kendini Meksika Muhafızı da ilan eden Norton, ülke başkanlarına, Kral ve Kraliçelere mektup yazıyor, uluslararası platformda arabulucuk teklifleri yapıyor, bir İmparator gibi yaşıyor. Hatta yapılan bir nüfus sayımında, isminin yanında mesleği kısmına "imparator" yazılıyor.
Gün gelip çattığında Norton bir sokak köşesinde ölüyor, fakat gazeteler "Kral Öldü", "İmparatorumuz Hayatını Kaybetti" diye manşetten veriyorlar bu haberi. 230.000 nüfuslu San Fransisco'da 10.000'i aşkın insan cenazesine gelip yasını tutuyorlar, bir imparatora yakışır şekilde uğurluyorlar.
Herhalde Norton, "gerçekten" imparator olsa, halihazırda sahip olduklarının üzerine pek az koyabilirdi, birçok bakımdan gerçekten bir imparator olmuştu diyebiliriz. Ciddiye alındı, sevildi, siyaseten bir şeyleri değiştiremese de hiçbir otoritenin arkasında durmadığı parayı en lüks restoranların kabul etmesini sağladı ve örneğin bir defasında Çinlilere yönelik linç girişimini galeyana gelmiş halkın önüne çıkıp onları teskin ederek engelledi. Gerçek bir imparatorun Norton'dan tek farkı, herhalde ordu ve donanmasının olmasıdır. Max Weinreich'in dediğini hatırlayalım: Bir lisan, ordusu ve donanması olan bir lehçedir. (A language is a dialect with an army and navy.)
Bir de Türkiye'ye bakıyorum. Fiilen rejimin değiştiğini söyleyen bir adam var, her kürsüye çıktığında "siz bu kürsülerin acemisisiniz" demek zorunda, her yerde tetikte olmak, korkutmak, diş göstermek, kendi yancılarını etrafına doldurup meşruiyetini kendi kendine hatırlatmak zorunda. Karşısına gazeteci diye aldığı adamlara açık oturumlarda kendini övdürmek zorunda. Muhtar bile olamazsın lafının acısını çıkarmak için lanlu lunlu konuşarak, kompleksleriyle boğuşup kabalaşarak kavga etmek zorunda. Dalga geçildiği yabancı gazetelere ve gazetecilere karşı kendini iyice küçük düşürerek saçmasapan beyanlarla saldırmak zorunda.
Herhalde Norton'un imparatorluğu, "bizimki"nin başkanlığından daha geçerlidir.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar