Viking"ler... Özellikle Vikings dizisi sebebiyle birkaç yıldır İskandinav kültürü ve tarihi ülkemizde oldukça popüler. Bu popülerlik tarihe, kültüre, edebiyata ilgiyi arttırdığı gibi kof, yanlış ve saçma bilgilerin, inanışların da yayılmasına sebep oluyor. Örneğin, Vikingler ya da "Norsemen" boynuzlu miğferler kullanmıyordu, Wagner'in bir operası için tasarlanan kostümler sebebiyle bu yaygın bir yanlış inaınşa dönüştü.
Bu yazıda Viking tarihine dair ilginç bilgiler ve kesitler paylaşacağım. İlk olarak "longboat" dediğimiz, Vikingleri "Viking" yapan muhteşem gemi tasarımıyla başlayalım...
Longboat
Dreker denen Viking gemileri, Vikinglerin en büyük silahıydı. Bu gemiler orijinal tasarımı, yüksek manevra kabiliyeti, dayanıklılığı ve sığ sularda yüzebilmesi sayesinde, Asya içlerinden Kuzey Amerika'ya uzanan bir coğrafyaya Viking yağma ve fetihlerinin uzanmasını sağlamıştı.
Viking sözcüğü, bir teoriye göre, "gemiyle maceraya/akına çıkmak" anlamına gelir. Vikingr ise, bu maceraya/akına katılan adamdır. Yani Viking bir etnik isim değil, bir sıfattır. Avrupa'nın en büyük İmparator'u Charlesmagne'ı (Büyük Karl) bile "iplemeyen" bu maceracı adamlar, Avrupa tarihi, kültürü ve dili üzerinde olumlu ve olumsuz birçok iz bırakıp, değişen şartlar ve teknolojiler sebebiyle yok oldular.
Varangianlar
Viking gemisinin en önemli özelliği, hem açık denizde, hem ırmaklarda kullanılabilmesiydi. Bu gemiler hem yelken, hem kürek gücüyle hareket ediyor, yeterince geniş ve derin her ırmakta yol alabiliyordu. Bu İskandinav çapulcuların çok farklı bölgelere hücum edebilmesini sağladı: Seine Nehri yoluyla Paris'e kadar gelip Fransa içlerini bile yağmaladılar.
Bir diğer talan bölgesi ise Asya'daydı. Baltık bölgesindeki ırmaklardan Rusya içlerine, ırmakların birbirlerine çok yaklaştığı bölgelerde gemileri karadan yürüterek, Volga, Dniepr gibi ırmaklara geçerek neredeyse Orta Asya'ya kadar akınlar düzenliyorlardı.
Bu Doğu Vikinglerine "Varangian", "Vareg" dediler. Bugün Slavların en kalabalık grubunu oluşturan Rusların adı, esasen bir Viking klanı ya da kabilesinin ismidir. Slavları köleleştirerek hüküm süren Rurik ve ailesi, bir süre sonra kendisi de slavlaşarak ilk Slav krallıklarını kurmuştur.
Varangian Guard: Tágma tōn Varángōn
Roma'nın Preatorları vardı, Osmanlı'nın Yeniçerileri... Bizans'ın, "Varangian Muhafızları".
Türkiye'de müfredatta pek işlenmez ama, Bizans'ın Ukrayna havzasıyla tarih boyunca ilişkileri çok yoğun olmuştur. Hatta annesi bir Hazar olan 4. Leo, Fatih Sultan Mehmet'ten önce Basileus (imparator) sıfatıyla Bizans tahtına oturan ilk (yarım) Türk'tür diyebiliriz.
Bölgedeki Vikinglerin akınlarına maruz kalan Bizanslılar, bu savaşçı çeteleri kullanabileceklerini fark ettiler. İmparatorluğun bir nevi "kapıkulu" ordusu oldular.
Anna Komnena, Alexiad isimli eserinde bu Vikingleri oldukça yakışıklı bulduğundan bahsetmiştir. Aynı zamanda çok sadık olduklarını belirtmiştir.
Büyük imparatorluklar, yerel güç odaklarının nüfuzunun dışında, direkt merkeze bağlı olacak askeri topluluklara ihtiyaç duyarlar. Bu Roma ve Bizans için de böyleydi, Osmanlı için de böyle oldu. Yeniçeri sisteminin ve bu sistem bozulduktan sonra özellikle Kafkasya'dan göçen Çerkeslerin sürekli Harbiye'de yer bulmasının nedeni bu ihtiyaçtır diyebiliriz.
Ayasofya'da Bir Garip Viking
Yaklaşık bin yıl önce, vatanından, yurdundan ayrılmış bir garip Viking, "Miklagard" dedikleri İstanbul'a gelmişti. Hacca giden Türklerin Hira mağarası duvarlarına isimlerini kazımaları gibi, bu garip Viking, Halfdan da adını Ayasofya'nın duvarlarına kazımıştı.
Camileri ahır yapmışlardı ya... İbadethanelerin ahır yahut kışla olarak kullanılması bu coğrafyada eski bir gelenektir.
Burası Muştur, Vikingi... Ulan?!
Evet, şu sıralar Malazgirt Savaşı'nın yıldönümünü idrak ediyoruz. Pek çok şiire, destana, efsaneye, öyküye konu olmuş ve çok önemli bir savaş. En güzeli, şüphesiz Gençosmanoğlu'nun Malazgirt Marşı'dır. Bizans'ın Türk'e secdesinden bahseden bu marşı, milli görüşçüler "Türk" ile ilgili kısımlarını mümkün olduğunca sansürleyerek okurlar. Fakat bu savaşın bir tuhaf boyutu daha var.
Malazgirt Savaşı'nda en çok unutulanlar, Bizans ordusundaki Vikinglerdir.
Siyasi hesaplar nedeniyle etnik Rumların çoğu savaştan geri çekilmişti. Diyojen'in rakipleri, Doukas sülalesi siyaset uğruna yenilgiyi hazırladılar. Ermeni eyalet askerleri de savaşa katılmadılar, muhtemelen Alparslan'ın Ermenilere yönelik gönül kazanmacı siyaseti bunda etkili olmuştur. Kesin olarak bildiğimiz, Bizans çağında Ermeniler ve merkezi otorite arasında sürekli bir mezhep çatışması olduğudur.
Bizans ordusundaki Türk paralı askerlerin bir kısmı saflarımıza geçti. Ama geçmeyenler de hayli fazlaydı, yeminlerini bozmadılar. İlginç olan ise, Varenj denen Viking paralı asker-muhafız ordusu tek bir fire vermedi. Sonuna kadar yeminlerine sadık kaldılar. Savaş, büyük oranda Alparslan'ın Türkleri ile, Vikingler ve Bizans'ı satmayan paralı asker Türkler arasında geçti.
Şöyle bir hayal edin: Muş civarında, örgülü saçlı Viking Halfdan ile, kurt yelesi saçlı, çekik gözlü Alparslan savaştı bir zaman.
Alparslan'a dair ilginç bir bilgiyle bitireyim: Alparslan'ın asıl adı Muhammed idi. Fakat Türkmenler bu adı ya telaffuz edememişler, ya beğenmemişler, adını Alp Arslan koymuşlardı. Tam tersi de, Celaleddin Harzemşah'ta görülür: Asıl ismi tertemiz Türkçe, Mengüberdi idi. Mengüberdi, ebedi olan verdi, Tanrıverdi anlamındadır.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar