Üye Girişi

Üye Girişi

Ülkücü Hareketin Uzun Çocukluğu

29 Oca 2017

Doğada iki tür üreme stratejisi var diyebiliriz, bunlar ebeveyn ile çocuk ilişkisini de belirliyor: r/K ikiliğinde, r'ye yahut K'ya ağırlık veren stratejiler. Bu ne demek? r, bir popülasyonun büyüme hızı, K ise bir habitatın, yani yaşam alanının taşıma kapasitesi. Kimi türler r değerini önemseyen bir üreme stratejisi belirlerler, kimileri K değerini. r değerini önemseyenler genelde böcekler, fareler ve benzeri hayvanlar; bunlar her bir yavru başına en az bakım ve yatırımla en çok sayıda yavru oluşturmayı hedefliyorlar. Ama filler, balinalar gibi hayvanlar, yavruya daha fazla "yatırım" yapıyorlar, yavru bazen yıllarca ebeveynle birlikte yaşıyor, öğreniyor, korunuyor ve nihayet erişkinliğe geldiğinde kendi başının çaresine bakıyor. K değerini önemseyen stratejiler, rekabetin fazla yahut besinin az olduğu durumlarda daha çok karşımıza çıkıyor. Elbette bu stratejilerden hangisinin seçildiği ilgili türün yaşam tarzıyla da alakalı: Avcılar, genelde yavrularına daha fazla yatırım yaparlar; zira avlanmayı öğrenmek uzun zaman alacaktır. Otçulların yavruları ise doğar doğmaz koşmayı öğrenmek zorundadırlar. Yoksa sürüden ayrı kalır, avcılara yem olurlar. Avcıların yiyeceği sınırlıdır, görece az yavru doğururlar, otçulların yiyeceği fazladır, bolca ürerler; gibi. 

İnsanoğlu da bir hayvan ve ek olarak "sosyal uzantıları" da var. Ama orman kanunları ve Afrika savanlarının dinamikleri, insan yaşantısında da geçerli: Eskiden kaslı erkeği tercih eden kadın, artık zengin erkeği tercih ediyor; fakat arkasındaki saik aynı. Eskiden avlanmayı öğrenmek için ebeveynle uzun zaman geçiren yavru, artık üniversite okuyup, bir meslek edinmek için anne-babaya bağlılığını neredeyse 30lu yaşlara dek sürdürüyor. 

Tarımla uğraşan topluluklarda bir r tercihi görürüz: Bolca çocuk yapılır, bu çocuklar aynı zamanda işçi olarak kullanılır. K taşıma kapasitesi zorlandığında, yani baba ölüp, tarlalar bölündüğünde, ya komünal bir yaşam tercih edilir, ya da göç gerçekleşerek toprağın besleyebileceğinden fazlası habitattan dışarı çıkarılır. Oysa şehirli topluluklarda, bir ya da iki çocuk yapılır; soyun devamı garanti altına alınırken, bu çocuklar şehir yaşantısının gerekleriyle donanırlar, acımasız rekabete hazırlanırlar, uzun yıllar "el bebek, gül bebek" yetiştirilirler. Savaş zamanı da nicelik ve r öncelikli strateji öne çıkar, zira herhangi bir yavrunun bütün yatırımı "boşa harcayarak" ölmesi ihtimali çok yükselmiştir. Tersinden bakarsak, çocuklarına çok yatırım yapan topluluklar, savaş karşıtı olmaya başlarlar.

Türk milliyetçiliğinin tarihine baktığımızda, evrimimizin başında "kendiliğinden" ve şartların zorlamasıyla milliyetçi olmuş bir nesilden söz edebiliriz. Bu nesil, kendini çoğaltma yoluna gidecektir; aynı evrimsel serüveni takip eden bir tür gibi. İlk nesil, büyük oranda niteliği niceliğe tercih eden bir strateji izliyor, ortam ve şartlar gözetildiğinde, bu makuldür. Ve-fakat, Başbuğ Alparslan Türkeş, nicel eksiklik nedeniyle sürekli yok olma tehlikesi ve şişe ağzı etkisiyle karşılaşan milliyetçi "tür"ün, r değerini önemseyen yeni anlayışının sembol ismi olarak karşımıza çıkıyor. Stratejinin olumlu sonuçları olduğu kadar, olumsuz sonuçları da var; ancak nicel olarak sayının artması ve milliyetçi kimi söylemlerin daha geniş kitlelere sulandırılarak da olsa sirayet etmesi, son tahlilde en genel haliyle Türk milliyetçiliğinin bekasını temin etmiştir. 

Fakat bu stratejinin olumsuz yanları, diyelim ki türün genetik kalitesi azaldığı için, oldukça görülür ve etkili hale gelmeye başlıyor. "Ben müslümanları iktidardan indirtti dedirtmem" diyerek Türkeş'e islamcı reflesklerle "posta koyan" Muhsin Yazıcıoğlu gibilerin "milliyetçi daire"de yer alabilmesini ve faydalı oldukları dönemde faydalarının devşirilmesini sağlayan bu strateji, nihayet K değerine tosluyor ve göç gerçekleşiyor. 

Bu noktadan sonra, şahsi kanaatim, Başbuğ'un islamcı yuları çekip, başka ve daha "dünyalı" (hadi seküler demeyeyim) bir milliyetçiliği arzu ettiği ve kendi teşkilatı içinde dahi paralel kalan yeni bir nesil yaratmaya çabaladığı. Bu nesil, 80lerde çocuk/genç, 90larda genç/genç yetişkin olanlar. Niteliği öne çıkaran ve niceliği bu merkez nitelikli genetik materyalin belirleyiciliğine bırakmayı amaçlayan bu yeni faz, Türkeş'in vefatıyla sekteye uğruyor. Bu neslin "uzun çocukluğu" da burada başlıyor. 

Ebeveynden "hayatta kalmak için gereken her şeyi" öğrenme süreci baltalanmış ve henüz tam anlamıyla yetişkin iktidarına kavuşamamış bu nesil, milliyetçi hareketin kayıp neslidir. Faruk Kurtbaş'ın "Çocuktum Ülkücüydüm" kitabının başlığı bu bağlamda, kendisi de bu neslin bir mensubu sayılabileceği için, manidar. 80lerde yetişkin/yaşlı olanlar, Başbuğ'un ölümünden sonra, oldukça genç yaşlarda sorumluluk verilmiş, fikirleri islamcı hastalıktan daha uzakta şekillenmiş ve dünyanın gerçekleri ile dinamiklerine daha fazla dikkat kesilen neslin erişkinliğini tamamlamasına izin vermiyorlar. Bir nevi, "alfa erkeği" ölmüş kurt sürüsünün dişilerine rakip sürü tarafından el koyulup, gençlerinin öldürülmesi-sürgün edilmesi gibi. Bu gençler, gerçek bir kurt olmayı gittikleri sürgünde öğrenmelilerdi; ancak duygusal bağları, ölen baba figürünün karizmatik ağırlığı, onları yeni sürüler oluşturmak ve alanlarını yeniden elde etmek yerine, sürekli gaspçı sürünün etrafında dolanıp onlardan arta kalanla yetinmek zorunda bırakıyor. 

Biyolojiyi-etolojiyi bir kenara bırakıp, psikolojiye gelecek olursak, ciddi yatırım yapılmış, "diğerleri gibi olmayan" bu nesil, yalnızca nicel kalabalıkların "Abdurrahman Çelebi"si olmaya namzet yeni "baba" karşısında, anne artık onun elinde olduğu için, yeterince isyankar olamıyorlar. (Kilise nasıl anne ise, dişi ise; ocak ve parti de ülkücülerin gözünde dişidir.) Erişkinliklerinde bile hep "çocuk" kalıyor, öyle davranılıyor, rahatsız olsalar da baba figürüne başkaldırıda ciddi sorunlar yaşıyorlar.

Bir de 80lerin sonu ve 90larda doğanlar var. Bunlar, kolektif şuur açısından zayıflar; bir önceki nesil gibi büyük bir Türk Dünyası coğrafyasına yayılmış ve Türkeş tarafından "aileleştirilmiş" bir camianın değil, kendi ailelerinin tedrisatıyla, nitel cihet önemsenerek büyütülmüş çocuklar. Bu onların hem avantajı, hem dezavantajı: Kendi göbek bağlarını kesmeye alışık, özgüvenli ve cüretkarlar. Ancak bağları zayıf, birleşip maşeri bir şuur, vicdan ve etki yaratmakta, ortak semboller, ikonlar ve öyküden yoksun oldukları için başarısızlar. 

MHP'nin başarısız kongre süreci, bu iki neslin rüştünü ispat etme savaşıydı, başarısız oldu. Bunun ötesinde, MHP'nin ve ülkücülüğün ilk defa işlev partisi ya da ideolojisi konumlandırmasından kurtulup, gerçek bir siyasi parti ve siyasi hareket olma hamlesiydi. Bunda, mezkur neslin ilk yetişkinlik iddiasının gerekenden daha korkak ya da çekingen olmasının da payı vardır. 85 ve sonrası nesil, çok daha cesurdu, ancak onlar da yeterli donanımla donatılmış değillerdi.

Şu halde, önümüzdeki referandum kampanyasının, Türk milliyetçiliğinin yüzakı olabilecek iki neslinin rüştünü ispatı için dönüm noktası olabileceğini söyleyebiliriz. CHP ancak kendi kitlesini konsolide edebilir; AKP havzasındaki seçmene "hayır" dedirtme kabiliyeti yalnızca MHP'dedir. MHP, Bahçeli eliyle bu yüzden özüne ihanet ettirilmiş, islamcıların son operasyonuyla kendini tasfiye sürecine bu yüzden girmiştir. Fakat MHP'ye "baba kesilen"in bu iktidarsızlığı, eski babanın oğulları için rüşt ve iktidar ispat etme fırsatıdır. MHP muhaliflerinin başını çekeceği ve olumlu/başarılı sonuçlanacak bir hayır kampanyası, Kongre sürecinde baltalanan ümitleri tazeleyecek ve uzun bir çocukluk geçiren nesle cesaret aşılayacaktır. 

Üstelik, bu nesil dizginleri ele alır ve yeni "alfa" olursa, 90lı gençlerin dinamizmi, meydan okuyuculuğu ve bilimsel donanımı ile kendi birkimini tevhid ederek, özlediğimiz "verasetin çizgileri dahilinde dönüşüm"ü başarmaya namzet bir köprü olacaktır. Başaramadığı takdirde, klasik anlamda ülkücülük için hikayenin sonu gelmiş olacak; bir ara geçiş formu sonrasında ortaya yeni bir "tür" çıkacak, eskisinden izler taşısa da, evrimsel olarak aynı "tür"den bahsedemeyeceğiz.


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.

Who's Online

1295 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Latest Park Blogs