Birtakım yabancı filmlerde, destek rollerinde karşınıza bir karakter çıkar: Eşcinsel İranlı... İranlılarda eşcinsellik diğer ülkelere nazaran çok yaygın olup, herhangi bir İranlı göçmenin eşcinsel olma ihtimalinin yüksekliği sebebiyle midir? Sanmıyorum. Peki neden? Anladığım kadarıyla, İranlılar ülkelerindeki faşist rejimden kurtulmak, başka ülkelere azınlıklar ve dezavantajlı gruplara yönelik pozitif ayrımcılıktan faydalanarak kolayca iltica edebilmek için eşcinsel olduklarını söylüyorlar. Bu sayede kolayca iltica edebiliyorlar.
Türkler "misafir işçi" kontenjanı haricinde büyük gruplar halinde ve yaygın olarak Batı ülkelerine iltica etseler manzara nasıl olurdu diye düşünüyorum. Maalesef "misafir işçi" olarak gidenler, Günther Wallraff'ın En Alttakiler Kitabı'nda konu edildiği üzere, birer trajik hikaye ve toplumun Suriyeli göçmenlerden az hallice gördüğü yabancılar olmaktan öteye gidemediler. Eğitimsiz ve büyük oranda kırsal kökenli bir kitlenin gettolaşarak böyle bir imaj yaratması beklenmedik değil. Ama ya "Beyaz Türkler"imiz giderse? Bence Türklüğün hayrına olacak.
Burada bir günah çıkarmam gerekiyor. Daha önce Karar'da "Türk'ten Haymatlos Olur Mu?" başlıklı bir yazı yazmış, "gitmeyin" diyemesem de "giderseniz çok zorlanacaksınız" demiştim. Zira ülkenin en eğitimli, faydalı, zengin kesiminin kaybedilmesinin beşeri sermayemiz açısından çok zararlı olacağını öngörüyordum ki, hala böyle düşünüyorum. Ancak şimdi şunu da düşünüyorum: Bu insanlar kendilerine "Türk" diyen adamlar tarafından dövülse, hapse atılsa, susturulsa yahut hayal kırıklığına uğratılsa daha mı iyi? Burada kaldıkça git gide Türklüklerinden de, milliyetçilikten de soğuyacaklar. Bizim cılız seküler milliyetçiliğimiz memlekete hakim değil ve hakim olabilecek gibi görünmüyor, Türk-İslamcılıksa yıllardır kehanet ettiğim şekilde iktidara geldi, diğer makul, sağlıklı milliyetçilikleri boğdu. (Türkiye'de bir üst akıl varsa, eminim ki Türk milliyetçiliğinin nezih, akıllı ve akılcı, insancı ve insancıl olmasını istemiyor. Türk milliyetçiliği bir güvenlik kurgusu ve problemi dahilinde ele alınıyor ve bu işlevin ötesine geçince tehlike arz ediyor.) Bu eğitimli, akıllı, ahlaklı insanlar, kendi milletlerinin hedefine oturunca, Türk düşmanı olacaklar. İşte, HDP'nin üniversiteli gençlik ve büyük şehirlerdeki Türkler arasındaki başarısı ortada. PKK'nın doğrudan uzantısı olan bir parti, Türk gençlerinden oy alabildiyse, bu gençleri suçlu ilan etmek yerine, oturup düşünmek gerekiyor. (HDP'nin propagandasına karşı koymayalım demiyorum. Fakat karşı koyarken, tesir altındaki gençlerin davranış saiklerini anlayalım diyorum.)
Şu halde, Beyaz Türkler yahut eğitimli Türkler, şehirli Türkler yurtdışına giderlerse ne olur? Evvela, Tayyip Erdoğan ve şürekası eliyle baltalanan Türk imajına büyük bir olumlu katkı yaparlar. Gezi gençliğinin, o yaratıcı ve toy heyecanın, Türkiye'nin çetin şartlarında olgunlaşarak, sivrilerek yurtdışına gittiğini düşünün. Hürriyetine düşkün, medeni değerleri benimsemiş, ama taş gibi Türk ve Atatürkçü... Taş gibi Türk nasıl olacaklar? Yabancı ve hatta düşman algılandıklarında kimliklerine daha sıkı tutunacaklarını öngörüyorum. Yurtdışında yaşayan ve arkaplanında Türk milliyetçisi bir geçmiş/aile hikayesi olmayan birçok gençte ciddi bir milliyetçi meyil gözlemledim. Bu arkadaşlar da giderlerse büyük oranda Türk milliyetçisi olacaklar, bunun ideolojik olarak adını koymasalar bile, "ben de Türküm yahu!" diyecekler. Farklı kültürleri gördükçe, "bizde de şu var" demek isteyecekler, ki vaktiyle mitoloji yazılarımın/kitaplarımın şahsımı bir nebze popüler etmesinin altında da bu gençliğin "bizde dinden başka ne var?" sorusuna cevap arayışı yatıyordu. Ekşi Sözlük'ün solcu, liberal, hatta HDP'li gençleri beni neden sevmişlerdi? Dinden ve alışıldık, sıradan olandan başka Türklüğe dair çok şey söyleyebileceğimizi, Türklüğün onlara gösterildiği gibi boş ve çirkin bir suretten ibaret olmadığını anlattığım için.
Üstteki paragrafın ilk cümlesine geri dönelim. Atatürk'ün ortaya koyduğu vizyon sayesinde Türklüğün ve Türkiye'nin bir nebze olsun itibarı vardı. Yıllar boyunca bu itibarı ve imajı baltaladılar. En son, Atatürk'ün Türk olmayanlar için en etkileyici sözünün, "bizim evlatlarımız olmuşlardır" sözünün mirası da taciz edildi, "dedeleri gibi tabutla göndeririz" dendi. Şimdi iktidarda varoşlardan gelen ve dünyayı tanımadığı için kaygısı olmayan, itibar ve imaja neden ihtiyaç duyduğumuzu anlamayan bir kitle var. O kitlenin büyükelçileri ekseriyetle Helen kıyafeti giyecek kadar boş yahut türban takmaktan başka hiçbir özelliği olmayan, gittikleri ülkede Türkiye lehine çalışma yapmak şöyle dursun, Türkiye'nin itibarını kasten zedeleyecek tipte insanlar. Behiç Erkin ayarında diplomatlarımız ve övüneceğimiz, dış ilişkilerde kullanacağımız başarı hikayelerimiz yok. Yumuşak gücümüz, kamu diplomasisi ağımız yok. (Tarikatlerden başka tabii. İhvan-ı Müslimin'in ağı üzerinden yapılacak diplomasinin de Erlik belasını versin.)
Bu boşluğu yurtdışına giden Türk çocukları doldurabilir. Zira bize, Tayyip Erdoğan'ı açıkça eleştirebilen ama dış dünyayla "Türkiye ve Türklük" lehine temas kurabilen insanlar lazım. Dışişleri Bakanlığımızda böyle insanlar varsa bile elleri kolları bağlı ve Erdoğan'ı eleştirmeden aklı başında herhangi bir insan tarafından ciddiye alınmanız pek mümkün değil. Dünyanın Erdoğancı olmayan, şeriatçı olmayan, parlak, neşeli, yaratıcı; çeşitli etkinliklerde, organizasyonlarda boy gösterip çevresinin meyl u muhabbetini kazanan Türkler görmesi olumlu bir intiba bırakacaktır. (Kürt teröristlerin yalandan bir iki kadın savaşçı gösterip feminizm vurgularıyla nasıl itibar topladıklarını ve hayatında Kürt görmemiş Batılıların bunları nasıl samimi bir şekilde savunduğunu hatırlayın) Koskoca devletin beceremediğini elbette örgütsüz, eğitimsiz, hiyerarşisiz bir grubun becermesini beklemiyoruz, ancak Türkiye'nin beceriksizliğine karşı, ileride inşa edilecek Türkiye'nin tutunabileceği bir karşı-tez koymak gerekiyor. Hiç değilse bir altyapı oluşturabilirler, yeni bir hikayenin tohumlarını atabilir, yeni bir ağın nüvesini teşkil edebilirler.
Yani, faşist rejimden sıkılıp/korkup/tiksinip/yılıp yurtdışına giden Beyaz Türkler, ikinci Jön Türk nesli olacaklardır/olmalılardır diyebiliriz.
Öte yandan, yurtta kalıp mücadele edecekler için de gidenler büyük katkı sağlayacaklar. İrlanda'daki büyük kıtlık akabinde Amerika'ya giden, orada İç Savaş'a katılıp tecrübe kazanan İrlandalılar, bu tecrübelerini anavatana aktarıp, ilerleyen yıllarda İrlanda bağımsızlık mücadelesinin kazanılmasına "know-how transferi" açısından katkı yapmışlardı. Ülkücü hareketin en karanlık 12 Eylül döneminde, yapının ayakta tutulmasına Almanya başta olmak üzere yurtdışı teşkilatının katkısı büyüktür. Yurtdışına gidenler, Türkiye'de kalan hürriyet mücahitlerine maddi ve manevi destek verebilirler. Bu destek hayati olacaktır: Tutuklanan bir aktivistin yurtdışı basında haberinin çıkması neden hep solcu/etnikçi tiplere yarasın? Fırat Çakıroğlu'nu düşünün, yurtdışında haber değeri taşımasını sağlayabilseydik nasıl olurdu? Pekala Türk milliyetçisi gençler de akıllı davranıp, uygun söylemler geliştirip, yurtdışında mücadelelerinin geniş yankı bulmasını sağlayabilirler. (Bu milliyetçilikle çelişir mi? Kurtuluş Savaşı'na o dönem Batı'yla ters düşmüş Sovyetlerden temin ettiğimiz destek ne kadar çelişirse, o kadar.) Üstelik, Ermenici ve Kürtçü ağın muzır neşriyatına yerinde müdahale eden bir ağ teşkil edebilirler. Daha önemlisi, çok daha etkili ve geniş bir ağı olan FETÖ yapısına alternatif, eğitimli, eli yüzü düzgün, unvanlı bir milliyetçi ağ, mevcut hükumetin gitmesi senaryosunda FETÖcülerin mağdur ve mazlum pozları keserek yeniden etki kazanmalarını engeller. Halihazırda, zikrettiğim "misafir işçiler"in çocukları ile yurtdışına evvelden yerleşen Beyaz Türkler sayesinde cılız da olsa bir ağ var, bu ağ yeni insan kaynağıyla genişleyip güçlenebilir, anavatana hizmet eder ve anavatandaki mücadeleye yakıt sağlar.
(Burada bir parantez açmalıyım. Ben monarşi/oligarşi/diktatörlük taraftarıyım diyen, iyi niyetli olsa da, Erdoğan namzedidir. Bir müstebit rejime karşı, yeni bir müstebit rejim ikamesi için mücadele edilmez. Türk milliyetçiliğinin en büyük çıkmazı burada ve tam değişecek gibi olurken duvara toslamasının nedeni bu. Kitle, demokratik aydınlanma yaşıyor, ancak fikir bunu takip edemiyor, gelişemiyor. Kitlenin bir kısmı bu yüzden küsüyor, bir kısmıysa radikalleşiyor, marjinalleşiyor. Radikalleşenler faşizan meyiller gösteriyorlar, daha kıymetli olan küsenler ise, bu yüzden milliyetçilikten soğuyorlar.)
Şu halde, eğitimli, eli yüzü düzgün gençlerimiz yurtdışına giderlerse, yabancı filmlerde, romanlarda karizmatik, sıradışı, hürriyet mücahidi imajlı Türkler görebiliriz. Elbette bütün bu kurgum, tek bir muğlaklık üzerine bahis oynuyor: Bu gençler Türk kalacak mı/olacak mı sorusu. Onlara Türklüğe ve millete tutunmak için bir sebep vermek de biz "kalanlar"a düşüyor. İslamcıların, şovenistlerin, faşistlerin ululandığı, yaşam tarzlarının had aşılarak eleştirildiği milliyetçi camiada bu çok zor. Yine de bir avuç da olsak, biz seküler milliyetçilerin ses çıkarmaya devam etmesi, o insanlara "her şeye rağmen değer. her şeye rağmen birileri var." dedirtecektir, yalnız olmadıklarını hissettirecektir. Zaten duygusal olarak doğdukları toprakla aralarında devam eden manevi, hatta sembolik bir bağ arayışında olacaklar, bizler o bağı teşkil edebiliriz.
"Ehl-i dil ârâm eder her kanda kim rağbetlenir
Kâh olur gurbet vatan kâhî vatan gurbetlenir"
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar