Ülkenin Tayyip Erdoğan nefreti üzerinden ikiye bölünmesi çok kötü. Tayyip Erdoğan'ın belki de verdiği en büyük zarar bu: O kadar nefret ettirdi ki kendinden, sırf ona düşmanlık etmek için her şeye razı olacak bir kitle yarattı. Vaktiyle söylemiştim: Gerizekalı imam hatipliler ile, gerizekalı hevaller arasında bir çekişme görünüyor ufukta. Akl-ı selim, bir üçüncü yol ihtimali, Tayyip Erdoğan'ın sertliği, kural tanımazlığı ve nefret ya da tapınma objesine dönüşmüş olması nedeniyle ortadan kalkıyor.
Bu durum en çok, şu sıralarda süregiden terörle mücadelemizdeki söylem sorununu etkiliyor. Bütün siyasi pozisyonunu "Tayyip Erdoğan'ın yaptığının aksini yapmak" şiarıyla belirleyenler, bu uğurda Kürtçü, Rusçu, şucu bucu her halt olmayı kabul ediyorlar. Suriye meselesini düşünün: Türkiye, bir Türkmen ülkesidir, en büyük Türkmen ülkesidir. Ve Suriye Türkmenlerini terörist olarak görüp, onların katillerini destekleyen, Türkmenlere etnik temizlik yapan çeşitli Kürt hareketlerini kahraman gören bir CHP anlayışı ile karşı karşıyayız.
Birkaç saat evvel Deniz Baykal ekranlardaydı. PYD'ye yapılan müdahaleyi savundu, bence doğru bir tavır sergiledi. PYD'nin palazlanmasını sağlayan, Ayn el Arap'takileri (Hükümetin ve teröristlerin deyimiyle Kobane) alnından öpen, Peşmerge yollayan, Süleyman Şah karakolunu trajikomik bir operasyonla terk eden AKP idi, bunu unutmamak şartıyla. İşte bu şart, zurnanın zırt dediği yer.
Deniz Baykal'a CHPlilerin tepkisini gözlemliyorum. Öncelikle, neden "Cehap" zihniyetinden nefret ettiğimi hatırlıyorum. Sonra, bu Tayyip nefreti çok kötü bir şey. Bütün "Cehap"lıları Türk düşmanı teröristler haline getirebilecek kudrete erişmiş, yazık.
Daha önce bu "söylem sorunu"na değinmiştim. Bizim AKP'ye "çakarak" ordunun operasyonlarını desteklememiz lazım, içeride ve dışarıda. Bu eski açılımcılarda en ufak namus emaresi olsa zaten, terörle mücadeleyi orduya bırakırdı. Poz keseceğim diye insanları özüne düşman ediyor. Hükümet, teröristi palazlandırdığının farkında, defaatle kendi sözcüleri ağzından itiraf da etti. Şimdi bunun menfi etkileri ve sorumluluğundan kurtulmak için terörle mücadele ediyormuş gibi görünüyor, açıklamaları kendisi yapıyor. Halbuki, nedamet göstermeli ve ülkenin yüksek menfaati için, operasyonları ordunun ve polisin uhdesine bırakmalı, bilgilendirmeyi politikadan uzak ordu ve polis sözcülerinin yapmalarını sağlamalıydı. Yapmadılar ve "Tayyip Nefreti" terörle mücadelemizi baltalıyor. Ancak terörle mücadeleyi destekleyen, orducu ve AKP'ye ölümüne düşman bir kesimin kalabalık olarak görünmesi bunu engelleyebilir.
Ek olarak, Baykal'ın konuşmasının sonunu takside dinledim. Taksici AKP'liydi, ama adam bildiğin "Ya Tayyip bozdu, Baykal gelsin oy veririm" dedi. Verecek midir bilmem, ama Baykal'ın yaptığı şey, özü bir yana, politika açısından bakınca aynı zamanda "halkın dilini konuşmak". Cehap, bunun ne demek olduğunu daha bin yıl anlamayacak gibi duruyor.
Bu "ordu" hususu önemli. Bir kampanya bile başlatılabilir, "AKP'den nefret ediyorum, ordunun yanındayım" diye. Orduya da moral lazım. Ordu sempatik tabanını yitirdi, geriye Perinçek gibi tuhaf yaratıklar kaldı bir tek. Vatansever ve namuslu bir kitlenin uyanması Erdoğan'ın arzusu hilafına uçak düşüren ordudan çok daha büyük sürprizlerin çıkmasını sağlar. Hem de terörle mücadelede çok önemli bu.
Evet, Rus uçağını Erdoğan düşürtmedi. Ordu içerisindeki bir klik düşürttü. Ve o kliğe de çok güvenmesem de, mevcut durumda bir yandan Kürtçüler ve Kürtçü kuyruğu olmuş solcular, diğer yandan Kürtçülerin ağzıyla konuşan hükümet varken, MHP de Bahçeli elinde can çekişirken, ordu içerisinde "vatansever" ve kudretli isimlerin palazlanması hayati öneme sahip. Düşünün ki Başbakan'ın "çözüm önerisi", "Kürtçe konuşan Türkmen" ve "Anadolu kültürü", yani Türkiyelilik. Eh, HDP ve PKK'nın istediği de bu; Apo'nun demokratik bilmemne stratejisi de bunu öneriyor: Etnik asalaklık. Tecavüzcü Kürt ise "Kürt tecavüzcü" demenin ayıp olduğu, fakat Nobel ödülü aldıysa "Nobel ödüllü Kürt" dememizin gerektiği, sözkonusu Türk ise, "Nobel ödülü alan Türkiyeli" dememizi şart koşan bir tavır. Bunda Türk'ün kazanacağı hiçbir şey yok, bunu anlatmamız lazım. Kardeşlik, vatanın bölünmez bütünlüğü falan illüzyondan ibaret: Türk, bu tavırla kaybedecek.
Konuyu dağıtmayalım, odağa geri dönersek, AKP'ye en çok muhalefet edenlerin, terörle mücadeleyi destekleyenler olması lazım. Ki, "sıradan insanlar" sırf Tayyip'ten nefret ettikleri için bunu kaşıyan toplumsal ajanların peşine takılmasınlar. O yüzden sevmediğim bir zat olan Deniz Baykal'a bir Türk milliyetçisi olarak bu konuda müteşekkirim.
Suriye meselesine gelince, Mara Salvatrucha denen mafyavari yapılaşma, El Salvador’daki iç savaştan kaçan Salvadorluların kurduğu küçük çeteler olarak başlamıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nde tutunmaya çalışan Salvadorlu göçmenler, hem kendilerini korumak, hem kaçakçılık yapmak, hem yeni göçmenlerin trafiğini yönetmek için küçük çeteler oluşturmuşlardı. Bugün bu örgüt Amerika’nın tamamına yayılmış, hatta Orta ve Güney Amerika ülkelerine sıçramış, İspanya’da bile karşımıza çıkabilen, 70.000 üyeye sahip, FBI’ın başa çıkamadığı dev bir suç şebekesi.
Ben, Türkiye’deki Suriyeliler için de benzer bir yapının ortaya çıkacağını öngörüyorum. Hiçbir düzenleme olmadan aramıza başıboş salıverilen 3 milyon Suriyeli’nin uyumlu ve güzel insanlar olarak mozaiğimizi şenlendireceğini ummak gerizekalılıktır. Hele IŞİD gibi bir örgüt varken, Arapların alnında “ben IŞİDliyim”, “ben değilim” yazmadığından, onca Suriyeli arasından kimin canlı bomba, kimin mülteci olduğunu anlamak mümkün olmayacaktır.
Bu konuda kitabın ortasından konuşmuştum, ilerleyen günler AKP'nin bizi sürüklediği ve en iyi senaryoda bile yarasız kurtulamayacağımız bol bombalı ve çatışmalı anlara şahit olacak. Atalar ruhu, Türk milliyetçilerini korusun, onlara rahmetli Başbuğ'un stratejik aklından biraz olsun bahşetsin.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar