İYİ Parti'nin resmi görevlilerinin, temsilcilerinin kelimelerini dikkatli seçerek konuşmaları gerekiyor. Zira AKP seçmeninin en azından bir kısmını ikna etmeden Türkiye'nin gördüğü en büyük beka sorunu Erdoğan'dan kurtulmak imkansız. Bu seçmeni incitecek, korkutacak söylemlerden ve en önemlisi devr-i sabık yaratılacağı fikrini uyandıracak hareketlerden kaçınmak lazım. Zira Türkiye'de artık bir suç ortaklığı psikolojisi devlete de, kamuoyuna da yayılmış durumda.
Yakup Cemil'in meşhur baskında Nazım Paşa'yı vurmasında bu suç ortaklığı psikolojisinin payı var. İttihat ve Terakki'nin ileri gelenleri Nazım Paşa'yı vurma taraftarı değildir. Ancak fedai Cemil, "ekip"te bir tedirginliğin olduğunu, destek beklenen kimi yerlerden destek gelmediğini görerek bir inisiyatif alır ve Paşa'yı vurur. Bu sayede bu işe "bulaşmış" olanların geri dönme, cayma, saf değiştirme şansı kalmamıştır, kan hepsinin eline bulaşmıştır.
AKP seçmenini Tayyip Erdoğan böyle konsolide ediyor. El birliği ile Türk subaylarına kumpas kurdular, bunun savcısı, destekçisi, tetikçisi oldular. El birliği ile teröristin ayağına mahkeme götürdüler, el birliği ile Fethullah'ı devlet haline getirdiler, el birliği ile Türkiye'yi bütün komşuları ve dünyanın önde gelen güçleri ile papaz ettiler. Şehirlere bombalar yığılmasını sağladılar, HDP'nin ve dolayısıyla PKK'nın dünyada meşruiyet kazanmasını sağladılar, Atatürk'e saldırıp Öcalan'ı mühim bir kanaat önderi olarak sundular. Kısaca Neyzen Tevfik'in dediği gibi, "memleketi alt-üst edip yıktılar..."
AKP'ye ve Erdoğan'a oy veren kitle, bu konularda klasik bir psikolojiyle bahanelere sığınarak tepki gösteriyorlar. Hep dış güçler, hep anlaşılmaz, tuhaf nedenler, komplolar, derin meseleler... Söyleyebilecekleri en az maliyetli yalan, "kandırıldık". Ancak o bile, defaatle kandırılan bir adamın devletin başında olmasının ciddi bir beka sorunu yarattığını işaret ettiği için, çark ediyorlar: Ne kandırıldık, ne kandıran olduk. Bu "Fethullah'ı bile isteye devlete yerleştirdim" anlamına gelir, milletim affetsin, aldanmışım dediğinin yalan olduğu anlamına gelir ama, kitlesi de aynı suça ortak olduğu için ortalık karışmıyor.
Sahi, AKP'nin normalleştirdiği şeylerin bir listesini yapsak... Kişisel hakaretler normalleşti, asılsız hedef göstermeler, hem de manşetten, normalleşti. Her türlü yalan, dolan, hırsızlık, arsızlık, terbiyesizlik normalleşti. Suç ortaklığı psikolojisinden başka, hakikaten yalancı, dolandırıcı, hırsız, arsız ve terbiyesiz olup Türkiye'de bu özellikleri haiz insanın önünü açan bu yeni ortamdan memnun olanlar da var.
Haliyle bu kadar suça ortak olmuş insanlar bir anda "ben ne kadar kötü bir adammışım!" diyemiyorlar. Kabullenemedikleri için, liderlerine sarılmaya, bahanelerle avunmaya devam ediyorlar. Bütün çelişkiler daha büyük yalanlarla, büyük yalanlar komik çelişkilerle örülerek, Türkiye'nin cahil ve dindar insanlarını resmen akıl hastası edecek bir nevroza dönüşüyor.
O halde, İYİ Parti'nin resmi ağzı bu kitleyi incitmemeli, ona acısız ve hesapsız bir çıkış vereceğini vaat etmeli. Fakat netice böyle olmamalı!
Erdoğan'a sözgelimi PKK'ya verdiği destek nedeniyle değil ama, başka hesaplaşmalar nedeniyle Batılılar hesap sorabilir. Böyle bir manzara zaten siyasal islamın Türkiye Cumhuriyeti'nin mezar taşını diktiği anlamına gelir; Erdoğan çökerken bir asırda güç bela yaratabildiğimiz birikimin hepsini mahvederek göçer.
Ancak sağlıklı bir Türkiye inşa edilecekse, Türklerin gayet hukuki biçimde, şeffaflığı gözeterek Erdoğan ve ortaklarından hesap sorması gerekiyor. Ancak o zaman AKP'nin bütün kötülükleri "normalleştirerek" çürüttüğü, kokuşturduğu kurulu düzenimizin ihya olma şansı var. Ettiği en küçük hakaretten, Çözüm Süreci denen ihanet organizasyonuna varana dek her konuda bağımsız ve şeffaf mahkemeler tarafından ilgili yasalar uyarınca yargılanmalı ve ceza almalı. Türkiye'nin uzun vadede "iyi" anlamıyla normalleşebilmesinin yegane yolu budur. Bir devr-i sabık yaratılmaz ve o devirle yüzleşilmezse, her türlü hukukdışılığın cezasız kaldığı görülecek ve Türkiye'nin "iyi"leşmesi mümkün olmayacaktır. Erdoğan'ın palazlandırdığı iş adamları, insanlara saldıran tipler, "karıları bize helaldir"ciler, palalılar, tekmeciler; bunların hepsi ciddi bir hesabı ödemek zorunda bırakılmazsa Türkiye ortalama bir Irak, hatta doğal kaynak zenginliği de olmadığı için, bir Afganistan olacaktır.
Cemaatlerin neden tehlikeli olduğu, siyasal islama neden veba muamelesi yapılması gerektiği, ahlakın, laik yapının, hukukun üstünlüğünün neden gerektiği artık yalnızca "elitler" değil, halk tarafından da anlaşılacak derslerle gayet aşikar oldu. Bundan sonra Türkiye'de "Allah'tan biraz fazla bahseden" herkese şüpheyle yaklaşılan yeni bir kamusal alan tesisi gerekiyor. Bunu başarmak için, vaktiyle Erdoğan'ın yaptığı gibi, cumhuriyet çocuklarının da takiyye yapması gerekiyor mu? Maalesef evet. Ancak bu da vatani bir vazifedir ve bizim İYİ Parti'den beklediğimiz budur.
Parti'yi bir seçmen olarak takip ediyor ve yapacağım katkıyı "dışarıdan" yapıyorum. Zira içinde bulunduğumuz durum bunu gerektiriyor: İyi polisler olduğu kadar, unutmayan, affetmeyen ve kindar kötü polisler de olmalı. Benim ve benim gibi düşünenlerin Parti'den beklediği budur: Köprüyü geçene kadar nazik vaziyeti kurtarmanıza eyvallah. Ancak sonrası için bir gizli ajandanız olmalı, askeri kışlaya kapatan validen, cemaat eliyle ihracat kapısı açan işadamına, Atatürk düşmanının adını liseye veren müdürden, yasaları delen milletvekiline herkesin sicilini bir deftere yazmalı ve iktidara gelir gelmez hesap sormalısınız.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar