Siyasetin kurdu değilim, fakat memleket meseleleriyle kaygılı her genç gibi ben de uzun süredir hayretle takip ediyorum siyaseti. "Aldatıldık, affedin" diyenlerin "Ne aldatan ne aldanan olduk" diyebildiklerini, 17-25'te saat durduranların "FETÖ'ye boyun eğmeyen kahraman", onun "Hiçbir MHP'li sokağa çıkmayacaktır" genelgesine uyanların onu sevmiyor diye FETÖ'cü, Atatürk düşmanlarının Kemalist, örgüt infazcılarının özgürlük mücahidi (...) olduğunu gördük. "Bağ-ı dehrin hazanın da, baharın da görmüşüz" diyebiliyoruz genç yaşımızda, hülasa "beyler gördük efendiler tanıdık."
Dostlar kaybettik, yoldaşlar kaybettik, evvel bize dost diyenler küfreder oldu. Putlarımız kırıldı, sinirlerimiz bozuldu, hayallerimiz yıkıldı.
Böyle bir ortamda, hele ki sosyal medyada küfürlerin havada uçuşması, ucuz, pespaye lafların gezine arpacığına az çok benzer cepheden, düşmandan evvel oraya oturması anlamsız kişileri oturtması beklendiktir. Hatta bu satırların yazarı da, tersini salık verirken, zaman zaman şekeri düşünce aynı fiili işlemiş olabilir. Fakat sözkonusu vatan ve millet mücadelesiyse, hürriyet mücadelesiyse, şu kirletilmiş siyaseti ve psikolojimizin "vur gitsin" diyen tahriklerini bir kenara koymak lazım.
İnsanlar Bahçeli'yi istemedikleri için meydana çıktılar. Mertçe çıktılar, demokratik yollarla çıktılar, hukukun dışına çıkmadılar. Falan adayı, filan adayı desteklediler ama zaferle sonuçlanmasa bile mükellef oldukları seferi gerçekleştirdiler. Elbette aralarında da kavga ettiler, zira sorun tespitinde ortak bir tavırları vardıysa da, nasıl çözüleceğine dair farklı öngörüleri vardı. Fakat o çıkış, mert bir çıkıştı, yürek istiyordu ve onlar bu yüreğin "onlarda" var olduğunu kanıtladılar.
Fakat süreç uzadı, bulandı, karıştı. Zaten Bahçeli&Erdoğan ortaklığının planı buydu. Uzadıkça bıkanlar oldu, azmini yitirenler oldu; zira duygusal yükümüz fazlaydı. Kimi arkadaşlarımızı, abilerimizi, kardeşlerimizi karşımıza almayı göze almıştık. Üstelik, insanları ikna ederek bir sorumluluğun altına girmiştik. Bazı karakterlerin bunu kaldıramaması ve ifrada kaçması, bozulan psikolojisiyle maksadını şaşırması normaldir, insanidir.
Parti kuruldu; oturmuş düzeni, geleneği olmayan bir kurumun doğuş süreci zaten sancılıdır. Bir de acemilikler, dışarı kaynaklı tetikçilikler ile, mezkur psikolojik ağırlık üzerine binince tartışmalar sertleşti, kavgalar büyüdü, Erdoğan'ı götürecek tek güç, başını milliyetçilerin çektiği "milli merkez siyaseti"nin yaratacağı birliktelik şuuru yara almaya başladı. Görev beklerken alamayınca bir anda çark edip, ilk etapta baş kaldırdığımız çarkçıbaşına taş çıkartan bir dönüşle İYİ Parti'ye ve destekçilerine saldıranlar da üzerine eklendi...
Şu halde, ortalık yine toz duman. Erdoğan&Bahçeli ikilisinin, Türkiye Cumhuriyeti'ni bir Kuzey Kore'ye dönüştürme ve ölene dek saltanatlarını sürme planları tıkır tıkır işliyor. Türkiye kan kaybediyor, imajı sarsılıyor, düşmanı artıyor, iç düşmanlar marjinalleşen Türkiye manzarası nedeniyle açık açık finanse ediliyor, destekleniyor. Bütün bu süreçte bizim o "mert"lerin hesabı, falanca göreve kimin getirildiği, falanca işin niye -kendi zaviyesinden- yanlış yapıldığı ve saire...
Fakat, biz yola neden çıkmıştık? Hatırlamak lazım anlaşılan: Türkiye yeniden demokratik olsun, hukuk devleti olsun, saltanat tesis edilmesin, adalet geri gelsin, insanlar bu denli kamplaşmasın; ideolojik çekişmelerimiz olsun ama çatımızı çatırdatan çatışmalarımız olmasın diye... Böyle bir havayla bunu tesis edemeyeceğimiz açıktır.
Kaybedeceğimiz şey, ancak "kızıl balyoz kuş beynimize inince" vayy çekeceğimiz, evimizden alındığımızda, işimizden atıldığımızda kafamıza dank edecek bir şey: Devlet. Külhanbeylerinin elinde bir taşra aile şirketi görünümüne sokulmuş bir devlet; ve o devletin hizmet etmekle mükellef olduğu milletin, millet olma hali. Şu halde mükemmel olmasak da, eksiğimiz çoksa da, bir şekilde memleketin yegane ümidi pozisyonunu almış, millet tarafından misyonla yüklenmiş bizlerin, basit kavgalarla kaybedecek enerjisi ve bahanesi yoktur.
O halde İYİ Parti için ne yapmalı? Sözgelimi biz MHP'liler, MHP için yaptığımız gibi, "gövdemizi basacak" mıyız? Hayır. İYİ Parti böyle bir parti değil, içinde çok sevmediğimiz, onaylamadığımız unsurlar da bulunacak. Fakat öyle ya da böyle, tam ve kamil haliyle değil, genel ve stratejik haliyle memleket menfaatine lehine kaygı duyanlar orada. Evvela bunu bileceğiz.
Sonra, eleştirirken amacımızı bileceğiz: "Bu iş böyle mi yapılır gerizekalılar??" değil, "Gelin böyle yapın" diyeceğiz, doğrusunu ortaya koyup. Bol keseden savurup, elini taşın altına koymamak boş adam işidir. Eleştiriyi düzeltmek için yapmakla, ego tatmini için yapmak arasında bir fark vardır, bunun idrakinde olacağız.
İYİ Parti yöneticileri üzerinde baskı oluşturacağız. Zira partide kazanımımız budur: Bu parti tabanın ortaya koyduğu bir misyon yüklenerek, proaktif hareket eden insanlar sayesinde kuruldu. Emir komutanın beklenmediği, insanların artık yeter diye ortaya çıkarak kurduğu bir yapı. Bunu muhafaza etmek ancak aktif olmakla, sivil örgütlenmekle, söz söylemekle ve nezaket ile millet menfaati terazisini gözetmekle olur. Şikayet etmeyeceğiz, ihtar edeceğiz, ikaz edeceğiz; bu kadar basit.
Çevremizi aydınlatacağız. Sosyal medyada, günlük yaşamda insanları kırmadan, incitmeden ikna etmeye çalışacağız. Hiç ikna olmayacaklarla vakit kaybedip kavgada enerjimizi harcamayacağız, muhtemel ve meyyal kitleyi tespit edip onları kazanacağız.
Yukarıda saydığım psikolojisi bozulmuş, yükü ağır gelip pes etmiş yahut istediğini elde edemediği için şahsi çıkarlarını müddeisi olduğu büyük idealler ve prensiplerin önüne koyarak salvolar atanları görmezden geleceğiz. Zira onları susturacak tek şey, başarıdır. Ahlakı sağlam olanlar o zaman hicap duyar ve tekrar elimizden tutarlar, diğerleri de zaten ne yapsak kendi bildiklerini okuyacaklar, kördürler, sağırdırlar, dilsizdirler. Bu kavgaların içine çekilmek, ancak yıkmak istediğimiz dikta rejiminin işine gelir.
Yolumuza bakacağız. İşimize bakacağız. Vicdanımızı, aklımızı kimsenin emrine vermediğimiz gibi, muarızlarımızla aynı düzlemde buluşmayı reddedeceğiz. Parti'de memnun olmadığınız bir şey mi var? Bir ziyaretimde, birçok hareketini eleştirdiğim Müsavat Dervişoğlu'nun, Mersin'den kalkıp gelerek, samimiyetle ve medeni cesaretiyle tek başına Parti'yi ziyaret eden adama verdiği kıymeti gördüm. O adam gitti, müsait olan herkesle görüştü, hesabını sordu, sorularını sordu, cevaplarını aldı ve döndü. O adam kadar olacağız, sadece bu. Ne gereksiz kavga, ne tahkir edici, itham edici, "niye benim gibi düşünmüyorsun ulan" diye insanların üzerine çullanıcı tavır, ne iğdiş edilmiş bir takipçilik. Etken, proaktif, medeni ve terbiyeli bir kitle, ihtiyacımız olan tek şey bu.
Kaybedersek o ahlaksız kesim aldırış etmez ama, hem biz üzüleceğiz, hem de İYİ Parti'yi desteklemese de aklı ve terbiyesini muhafaza eden kitle. İşte aşağı yukarı bir senemiz var, çocuklarımızın yaşayacağı Türkiye Aziz Sancarlar, Behiç Erkinler, Sabiha Gökçenler mi yetiştirecek; zikirmatiği bilimsel proje, külhanbeyliğini diplomatik vizyon, kocasına kadın getirmeyi feminizmin dik alakası sayan tipler mi peydahlayacak, ona karar vereceğiz.
İYİ olan kazansın.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar