Etimolojiyi seviyorum. İlginç bir etimolojik bağlantı keşfettiğimde ya da okuduğumda, mutlaka bir yazımda kullanmaya çalışıyorum. Zira etimolojide toplumların yaşayışlarına, teşkilatlanmalarına, icatlarına uzanan birçok alana dair işaretler var. Mesela, neredeyse bütün dillerde, "yazmak", çizik atmak, kazımak anlamına gelen bir sözcüğün anlam genişlemesi ile karşılanan bir fiil olmuştur.
Örneğin Arapça "ketebe", (kitap kelimesinin kökü) ilk anlamı "iğneyle işlemek".
Yazmak; Nişanyan "çizmek"le ilişkisi olduğunu söylüyor; Anadolu ağızlarında "yer yazmak" ya da "yazı" (geniş yer, ova, satıh, taban) olarak yaşayan "yazmak" ile ilişkili değildir diyor, bence alakalı olabilir. Parşömeni yayıyoruz mesela. (Bu yazmak ile yaymak ilişkilidir. Bizim bugün yaz dediğimiz mevsime eskiden yay denirdi. Yayla-yaylak oradan gelir. Şehriyar o yüzden "İndi yaya kış deyirem / Sabık kışa yay demişem" diyor. Karaçayca caz, yani yaz, ilkbahar anlamında kullanılıyor, cay, yani yay da yaz anlamında: "Senden sonra kaysı tavdu / Aruvluk bla bay bolgan / Başı kış bolup, beli caz bolup / Eteklerinde cay bolgan") Yine Nişanyan kitap anlamında bitik için "bi-" kökü önermiş, "biz" (delici alet) ile akrabadır demiş. Öyleyse "biçmek" ile hısımdır.
İngilizce write, en eski kökü wrey, yarmak, koparmak, deşmek anlamında. Script sözcüğünün kökündeki scribo Latince, en eski kökü skreyb, çizmek, tırmalamak anlamında. Ayrıca Yunanca "grafik" de kazımak anlamında bir kökten geliyor.
Bunlar elimizdeki tek veriler olaydı, yazının nasıl evrildiğine dair neredeyse kesin bir görüşe varacaktık: Yazı ilk olarak çivi yazısı gibi sert bir satha kazınma yöntemiyle geliştirilmiştir. Çünkü neredeyse bütün dillerde yazmak sözcüğünün kökü sert bir cisimle çizmek, kazımak anlamından türemiş. Ama biz bunu zaten biliyoruz, keşke daha güzel bir örnek verebileydim. (Üzgün surat)
Fakat etimoloji mutlaka böyle anlamlı ve işlevsel bir sonuca götürdüğü için zevkli değil. Kelimeler arasındaki bağların peşinden koşmak başka hiçbir işe yaramasa da eğlenceli. Son keşiflerimden birine değineyim: Kütük - kodeks - kod - log.
Codex esasen caudex, Latince "ağaç gövdesi" demek. Ana türkçe karşılığı "tomruk".
Romalılar özellikle geçici notlar almak için ağaçtan yapılma not defterleri kullanıyorlardı. (görsel) Bu tahta tabletlerin üzeri balmumuyla kaplanıyordu ve balmumuna çizmek suretiyle notlarınızı alıyordunuz. Daha sonra balmumunu ısıtıp, yüzeyip bir spatulayla sıvayıp temiz, yani tabula rasa durumunda, yeniden yazılmaya hazır bir tablet elde ediyordunuz.
Sanırım bu codex'ler birbirine iliştirilmiş iki kitap yaprağı gibi olduğundan, tomar halinde dürülen parşomenlerden sonra popüler hale gelen, bugün bildiğimiz kitap formundaki ciltli kitap ve defterlere de codex denmeye başladı. Bildiğin kütük, yahut ağaç, oldu sana defter.
Fransızlar Latinlerden yadigar yazılı kurallara, kural kitabında yazıyor anlamında codex ve sonra code dediler. O yüzden kural, kaide anlamında kod, yine odun anlamına gelen bir sözcükle akraba oldu.
Birinin nüfus kaydını, yahut bir geminin seyir kaydını defterlere tutuyorsun. İngilizce'de bunlara "log" dendi, log yine tomruk, yani kodeks demek. Latince'nin çevirisi. Böyle durumlara calque denir, bir başka dilden bir kelimeyi birebir aynı mantık ve anlamla kendi dilinde kurmaktır.
Kodeks Türkçeye geçerken "kütük" oldu. Hem de iki anlamıyla: Rumcadan dilimize geçen bu kelime hem nüfus kütüğü, hem de ağaç kütüğü olarak iki anlamıyla da geçti. Bu açıdan çok ilginç kelimelerdendir.
Bir başka kelime akrabalığına zıplayalım. Bizde and "içilir". Neden ola? Bizimkiler birbirlerinin kanlarını karıştırdıkları bir içkiyi içmek suretiyle yemin ederlermiş. Farsça "pay" yani ölçü, hisse sözcüğünden türeyen "peymane" (kadeh) ve yine aynı kökten"peyman" (yemin) sözcüklerinin birbirleriyle etimolojik akrabalıkları acaba bu Türk geleneğinin etkisi midir?
Bu benzerliği sanatında kullanan Nedim diyor ki: "Ol şuhun sunduğu peymâneyi reddetmeziz elbet / Anınla böylece ahd etmişiz peymânımız vardır." (o güzel kadının sunduğu kadehi reddetmeyiz elbet, onunla öylece bir yemin etmişiz.) Buradaki yemin elbette, bezm-i elest'e bir göndermedir.
Bezm-i elest dedik, İslam mitolojisinde ruhların cismani dünya yaratılmadan önce toplandığı meclistir. Arapça ruh, "nefes" ile ilişkili, ki Kuran'da ruhun "üflendiği"ne işaretler vardır. İlk anlamı esinti sanırım.
"Animizm"deki "anima" kökü, nefes anlamına geliyor ki, nefes alan şey canlıdır, "ruh sahibidir", dolayısıyla hareket eder diye, "animasyon" ve hayvan anlamında "animal" kelimeleri de bunu kökten türemiş.
Latin kökenli "spirit" ile "aspire", nefes almak arasındaki ilişki malum.
Türkçe ruh, "tin". "Tin" kelimesi, eski Türkçe "tıng" ile ilişkili, nefes almak kökü. Doğrudan nefes almak anlamında bir kullanım örneği, Ahmet Yesevi'nin Divan-ı Hikmetinden: "Çün ümmetidir hamd u sena tınmayıp aytır" (çünkü ümmetidir, nefes almadan, nefessiz bir şekilde hamd ve sena söylerler) buradan "dinlenme" kelimesi de çıkıyor; "bir süre soluklanma". Yöresel ağızlardaki "dinelme" bununla ilişkili.
Psişeyi eklemeyi unutmayalım. Psikoloji, psişik vs sözcüklerinin kökü olan bu Latince sözcüğün Antik Yunanca kökünde "üflemek" anlamı vardır.
Farklı dünya dillerinde aynı kavramın aynı kavramlarla akraba sözcüklerle ilişkili olması meselesi, şüphesiz Karşılaştırmalı Mitoloji Tolkien Ne Yaptı okunarak daha iyi anlaşılabilir.
İngilizce "disaster", yani felaket sözcüğü insanların talihini yıldızların etkilediği inancıyla bağlantılı. Dis+aster şeklinde iki parçadan oluşuyor, dis- Latince olumsuzluk, ayrılma bildiren bir ön ek. (discontent mesela) Aster ise astro, astra, sitare gibi akrabalarından tanıdığımız, star yani yıldız.
Tam anlamı "yıldızı olmamak" yahut "yıldızının uzaklaşması" gibi bir şey.
Buradan sonrası biraz +18 ama etimolojide utanma olmaz diyelim.
"Sidik" ve "sik" sözcükleri, "siymek" yani "işemek" sözcüğünden türemiş. Eski Türkçe adak'ın ayak, adgır'ın aygır olması gibi, d-y dönüşümü yaygındır. Siymek, aslında sidmek, fakat fiil siymeke dönüşürken, ondan türemiş "sidik" sözcüğü aynen kalıyor. Siyik-sivik ise, sike dönüşüyor, işemeye yarayan alet.
Elde yüzde çıkan yumruların üzerine işeyerek tedavi olacağı inancı nedeniyle, siğil sözcüğü de bunlara akraba oluyor. Bir diğer akrabası da Nişanyan'dan öğrendiğimize göre "sivilce".
Böyleyken böyle. Doğrudan etimolojiyle ilgili diğer yazılarım:
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar