Türkiye'de o kadar Hıristiyan var. Onu geçtim, o kadar ilahiyat okulu, onca hacı hoca var. Düşmanlık için bile olsa, "gavur dini"ni öğrenmeye hiç niyetlenmemişler, yıllardır bize "Dört İncil vardır" deyip dururlar. Halbuki öyle bir şey yok; anlatalım.
İslam'da bir kitap var, ismi Kuran. Fakat Kuran yetersiz, hayatta karşılaşılan bütün sorulara, ritüellerin şekil ve içeriğinin nasıl olacağı sorularına vs. cevap vermiyor. Bu yüzden özellikle Emeviler devrinde iyice kurumsallaşan hadisler dediğimiz bir başka dini kaynak var. Hatta siyer yani "peygamberin hayatı" kitapları. Ehl-i sünnet ve'l cemaat anlayışındaki bir müslüman için, hıristiyan terminolojiden kanon (son hali verilmiş, ekleme çıkarma yapmak mümkün olmayan dini kaynaklar ve kaideler bütünü) terimini ödünç alırsak, "İslam kanonu" Kuran, Kütüb-ü sitte (altı hadis kitabı) ve belki Siyer-i Nebi'den oluşuyor. İslami tarih anlayışı çoklukla Taberi'nin tarihinin karakteristiklerini yansıttığı için onu da ekleyebiliriz.
İslam'ı diğerlerinden ayıran, "Kuran tanrı'nın sözüdür" demesi. bizim Tevrat ve İncil dediğimiz kitaplar çoklukla öyle değil, içinde tanrı sözleri alıntılansa da, roman gibi, şahitlik eden kitaplar. Ama Kuran'da müellif kendisinin tanrı olduğunu söylüyor, bu kitaplarda ise böyle bir iddia-vurgu yok, sanılanın aksine.
Gelelim Dört İncil meselesine. Hıristiyan kanonu bu kadar basit değil ve "masayı salladık üzerinde kalan Dört İncili kabul ettik" diye bir şey yok, Dört İncil diye bir şey hiç yok zaten. Klasik-Katolik Hıristiyan kanonu şöyle:
Eski ahit, ahd-i atik de derler, Tevrat dediğimiz şey. Musa'nın on emrinden, Yeremya gibi peygamberlerin öykülerine, birkaç yüzyıl boyunca işlenen Yahudi metinlerini içeren bir kitap. Bizim Zebur dediğimiz de aslında bu eski ahitte bir alt bölüm, "Psalm"lar kitabı, yahut Tehilim: ilahiler. Bunlar Davud'un yazdığı düşünülen ilahilerdir, sayısı mezhebinize göre biraz değişir. Hıristiyan teolojisinde bu temel metinlerden biridir, yaratılış (genesis) vs konusunda Yahudilerin doktrini birebir kabul edilmiştir.
Yeni Ahit, bizim İncil dediğimiz şey. İçinde dört "gospel" ve başka "kitap"lar var, belki Dört İncil hikayesi literatürde bu alt bölümlere "kitap" dendiği için karşımıza çıkıyordur. Dört Gospel, meşhur, "Matta, Markos, Luka, Yuhanna" diye din kültürü derslerinde öğrendiğimiz, Matthew, Mark, Luke ve John diye anglikanize edilen adamların İsa'ya ve yaşamına dair kitapları. (Asıl isimleri Mattityahu, Marqos, Loukas ve Yohanan) Bu kitaplar ya da bölümler birer biyografi, İsa'nın işleri, mucizeleri ve öğretilerini, havari yahut havarilerin yakın öğrencisi olduğu düşünülen bu isimlerin kendi açılarından anlattıkları kısımlar. En eskisi Mark'ın kitabı İsa'dan yaklaşık 50 yıl sonra kaleme alınmış. Mark, Matthew, Luke gospelleri birbirine benzer, bizim İzmir Selçuk'ta medfun John'un gospeli ise çok sonraları kaleme alınmış diğerlerinden farklı içeriklere sahip bir kitaptır. Dört farklı kitap yok yani, hepsi tek bir kitabın içinde, aralarındaki farklılıklar da "normal" karşılanıyor zira "Allah yapısı değil". İncil dediğinizde mezhep ayrılıklarına göre birinin aklına Luke, diğerinin aklına John gospelleri gelmiyor, dördü birden geliyor.
Diğer bölümler daha ilginç: Havarilerin İşleri, İsa'dan sonrasını ele alan bir bölüm. Mektuplar bölümü, çoğunluğu Aziz Paul tarafından farklı gavur milletleri Hıristiyanlığın hidayetine çağırmak için kaleme alınan mektuplardan oluşuyor. Bu bölüm teolojik açıdan çok önemli zira "dünyaya dair meseleler" burada değerlendirilip çözüme kavuşturuluyor. Örneğin gospellerde İsa "ben benden önceki şeriatı neshetmek için gelmedim" der, bu da domuz etinin haram olduğu anlamına gelir zira eski ahit'te domuz açıkça haramdır. Ama mektuplar bölümünde, Romalılar kısmında domuz helal kılınır, hiçbir şeyin doğası gereği pis olmadığı belirtilir, İsa'yı mevzuya karıştırmadan bu iş çözülür. Sonraki bölüm, Esinler bölümü, yahut Vahiyler, bu kısım da kıyamet ve öbür taraf açısından önemlidir. Bir başka John tarafından kaleme alınmış: Vahiyci John. (Bir de Vaftizci John var, ona Yahya demişiz Yuhanna değil de)
Yani Hıristiyanlığın "Allah'ın sözlerinin dört farklı versiyonu var" diye bir iddiası yok. İslam'a gelene dek hiçbir kutsal dinde, tek başına Allah'ın sözü kabul edilip, bizzat Allah ağzından yazılmış bir metin yegane kutsal metin olmamıştır zaten. Yahudilerin "kanon"u da, Hıristiyanların "kanon"u da, belirli bir tarihsel süreçte olgunlaşmış bir "metinler toplamı"ndan oluşur. Bu açıdan bizim hadis kitaplarına benzerler. Hoş, islam da eksik kalmış, o yüzden mecburen hadisleri yaratmış, daha sonra hadislerin de bir kanona ihtiyaç duyduğunu hissedip kütüb-ü sitte tasnifini, yığınla İslami "ilim" ekolünü yaratmış.
Bu kadar lafı niye etme ihtiyacı hissettim? Hıristiyanlığı anlamayan, derinlemesine ve felsefi analizine girişmeyi geçtim, şeklini, ansiklopedik bilgisini dahi edinmemiş salaklar nasıl bir ideoloji ortaya koyabilirler? Bugün Hıristiyanlığın teolojik değilse de kültürel bağlam olarak ciddi belirleyici olduğu bölgeler dünya üzerinde ciddi tesire sahip; bu tesire başkaldıracağım diyen adam, onun ne olduğunu ve kendisinde karşılığının ne olabileceğine kafa yormak için Hıristiyanığı iyi anlamak zorundadır.
Bir de, Allah Bizi Taş Yapar Mı diye sorarken değinmiştim, Hıristiyanlık kültürel bağlamda kendisine din-dışı bir alan bulmuş ve bu yüzden inanç olarak çoğu "dinsiz" diyebileceğimiz Batılı dünyada tamamen yok olmamış; üstelik silaha dönüşmüş. Uzun uzadıya irdelemeyeyim, sevdiğim bir şarkıdan örnek vereyim. (Vaftizci John için verdiğim şarkı da sağlamdır)
Leonard Cohen'in güzelim eseri Hallelujah'ı ilk dinlediğimde vurulmuştum. Baştan sona Judeo-Hıristiyan geleneğin motiflerine göndermelerle dolu bir şarkı olduğundan bende yeri ayrıdır, mesleki bir aşkla seviyorum şimdilerde. İçindeki bu göndermelerin bir kısmını irdeleyelim (Cohen şiiri farklı zamanlarda uzatmış ve yeniden yazmış, bestelerde bütün kısımlar yok maalesef):
Davud'un çaldığı ve tanrı'yı memnun eden müzik: Psalms denen, bizim Zebur dediğimiz ilahiler kitabı.
Güçlü olsa da delile ihtiyaç duyan inanç: Cohen Yahudiydi, o yüzden göndermeler genelde Eski Ahit'e. Böyle olmasa, meşhur şüpheci aziz Thomas gelirdi aklıma. Ama bu yüzden tercihimi Gideon'dan yana kullanıyorum, Eski Ahit'te, yani Tevrat'ta tanrı tarafından görevlendirilen, ancak gelen meleğe "bana mucize göster ki sana inanayım" diyen Gideon.
Çatıda onun yıkandığını gördün ifadesi: Davud, bir gün sarayının çatısına çıktığında meşhur Batsheba'yı yıkanırken görür, çırılçıplak. Onu arzulayıp kocasını öldürür ve karısı yapar.
Saçını kesme sahnesi: Eski Ahit'te Samson'un gücünün tılsımı saçlarındadır, insanüstü gücü saçları kesilince yok olacaktır. Sevgilisi Delilah, Samson uyurken saçlarını kestirir ve ona ihanet eder, Samson böylece tutsak edilir.
Kutsal güvercin: Kutsal ruh güvercin formunda iner, Meryem'e de öyle inip onu hamile bırakmıştır. Bu Tevrat'a değil, İncil'e yapılan bir gönderme.
Bitti mi? Tabii ki bitmedi. Kıssadan hisseyi bulmak okuyucuya kalsın. Nota isimleri, gayet yaygın bir şekilde bilindiği üzere, Aziz Yahya ilahisinden gelir.
ut queant laxis
resonare fibris
mira gestorum
famuli tuorum,
solve polluti
labii reatum,
sancte iohannes.
Her mısradaki ilk hecenin karşılık geldiği notaya o hecenin adı verilmiş notaları öğreten hocalar tarafından. Ut daha sonra do olmuş, son mısrada ise Aziz Yahya yani Sancte Iohannes sözcüklerinin ilk harfleri birleştirilmiş, si olmuş.
Bu gayet yaygın bir gelenek. örneğin İskandinav rünlerinde her rün, onunla başlayan kelimenin adıyla anılırmış. Daha sonra ilk heceler ve nihayet ilk harfe dönüşmüş bu.
Mezkur ilahi aynı zamanda çok sağlam bir çeviri örneğinin de konusudur.
do let our voices
resonate most purely,
miracles telling,
far greater than many;
so let our tongues be
lavish in your praises,
saint john the baptist
İngilizce'ye çevrilirken anlamın yanında ilk hecelerin yine nota isimlerine tekabül etmesi sağlanmış. Wikipedia'ya göre bu çevirinin sahibi Cecile Gertken imiş, saygıyla yad edelim kendisini.
Böyleyken böyle. Aziz Yahya ilahisini burayı tıklayarak dinleyiniz. "Bahadırhan Dinçaslan Kuran yetersiz diyor, Hıristiyanlık propagandası yapıyor" tepkilerini bekliyorum, gelmezse çok üzülürüm. Bu fakirin eğlencesi de bunlar zira.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar