Üye Girişi

Üye Girişi

Bu Kadar AKP'liyi Nereye Gömeceğiz? (!)

22 Oca 2018

Amerika'daki İngiliz kolonilerinin birleşerek bağımsızlık ilan etmesiyle başlayan Amerikan İhtilali dünyamızı en derinden etkileyen ihtilaldir. Bugünün süper gücü konumuna gelen Amerika, dünyayı etkiliyor ve bu nüfuzun anahatları hala kaynağını bu ihtilalden alıyor. 

Aklıma sık sık sair nedenlerden aynı soru takılıp duruyor: Ya savaşı Büyük Britanya kazansaydı? Tarih nasıl şekillenirdi ve 13 koloninin nihayetinde yenilse de ortaya koyduğu irade tamamen ortadan kalkar mıydı? On, yirmi yahut yüz yıl sonra yeniden bir ayaklanma olur muydu? Bu sorunun cevabı elbette İngilizlerin savaş sonrasında halka nasıl davranacağına bağlı; makyavelyan prensipler bu hususta ya tam anlamıyla bağışlayıcı, ya da büsbütün yok edici olmayı iki seçenek olarak sunuyor; aksi takdirde fatihlerin sorun yaşayacağını söylüyor. Tarihçiler de bunu destekler argümanlar öne sürüyorlar: İngilizler savaş boyunca zaman zaman sert, zaman zaman yumuşak davrandılar. Sert davrandıklarında zalim, yumuşak davrandıklarında zayıf algılandılar. Birçok tarihçi, savaşın başından itibaren iki politikadan birinin seçilip, tutarlı ve sürekli biçimde uygulanmasının İngilizlerin başarılı olmasıyla sonuçlanacağı konusunda hemfikir. 

Rasyonel bir İngiliz devlet aklının nasıl davranacağına dair değil de, nasıl davranması gerektiğine dair fikir yürütelim. Evvela, merkezden çok daha büyük, ulaşımın yalnızca iki kıyı arasında bir aydan uzun bir yolculukla mümkün olduğu bir bölgenin bir defa kaynaşma başladıktan sonra elde tutulmasının çok zor olacağını öngörebiliriz. Üstelik bu bölge Hindistan yahut Çin'deki koloniler gibi teknolojik üstünlük ve yerel farklılıkların-çatışmaların sömürülmesi (Birçok Hint milliyetçisi, Hindistan'daki kast sisteminin İngilizler tarafından yazılı hale getirilerek pekiştirilip güçlendirildiğini iddia eder örneğin) yoluyla pasifize edilecek bir nitelikte de değil. Teknolojisi aşağı yukarı İngiltere ile aynı, kendine has bir özerk yönetim ve dolayısıyla teşkilatlanma-birleşme geleneği var, üstelik Fransa ve İspanya gibi rakipler de bölgede İngilizlerin zayıflaması için ellerinden geleni yapacaklar.

Böyle bir manzarada muhtemelen İngiliz devletinin takınacağı tavır yumuşak olurdu. Meşhur Bağımsızlık Bildirgesi'ni imzalayan ele başlarından birkaçı; Washington, Franklin, Jefferson gibi adamlar asılır, diğerleri bir rehabilitasyon sürecine sokulurdu. (Amerikan İç Savaşı'nda büyük bir yıkım ve kan dökülmesine neden olmalarına rağmen Güneyli politikacı ve askerlere muzaffer Kuzeyin muamelesi çok yumuşaktır, örneğin.) Zira İngiltere Amerika'daki kolonilerinde yaşayan en okumuş, zengin ve nitelikli sınıfı büsbütün yok edemez, yok ettiğinde bu sınıfın eksikliğini kendisi de çekecektir. (Bizim Macarların Almanlardan özenerek Yahudileri doğramalarıyla uzun süre okumuş insan oranının Yahudilerin yaşadığı Macaristan seviyelerine ulaşamaması kıyas için güzel bir örnek.) Bunun yanında kolonilerde tarım ve ticari faaliyetlerin sürdürülebilmesi için işgücünün devamlılığı gerekiyor; büyük çaplı bir "asi avı" İngiltere'nin kolonilerinden uzun süre faydalanamamasına, zarar etmesine neden olurdu. Bu yüzden, İngiltere muhtemelen elebaşıları idam eder, kalanlarıysa pasifize edip örgütlenme imkanlarından uzak tutmakla birlikte aşağı yukarı isyan öncesi hayatlarına dönmeye teşvik ederdi. Ki yenilen tarafın geniş kesimi bir pişmanlık yaşayacağı için, suçu o elebaşlarına atıp yeni düzene çok kolay entegre olarak tanrının Kral'ı koruması için şarkılar söylerlerdi. 

Şimdi Türkiye'de benzer bir durum söz konusu. Asıl meseleye gelmeden evvel, Fethullahçı avını örnek verelim. Milyonlarca insanın devletle rabıtası koparılıyor ve her türlü istihbarat, terör ve ihanet faaliyetlerine dünden hazır, sana bana benzeyen, aramıza karışmış yüzbinlerce insan yaratılıyor. Bu bizim için büyük bir güvenlik tehdididir. Bunun yanında vaktiyle Erdoğan gibi devlet adamlarının teşviki ile bu insanlar cemaat yapılanmasına kapıldıkları için, adalet duygusu zarar görüyor; uğradıkları akıbet, toplumun "kazanamayan" taraflarına ibret oluyor, bunlar da devlet nizamına bileniyorlar. Bunu iyi kullanan Fethullahçılar da ciddi bir mağduriyet kampanyası yaratıyorlar; bugün tehlike yok gibi görünüyor ama yarın isabetli bir operasyon çekip yabancıların desteğiyle başarılı olabilecek Fethullahçıların hürriyet kahramanlarına dönüşmeleri mümkün. Beri yandan, benim gibi hiç cemaat ekmeği yememiş, en güçlü zamanlarında onlara karşı durmuş ve bu yüzden maddi-manevi kayıp yaşamış insanların da gözetilmesi lazım; cemaate "saflığından" kapılanların dahi bir yaptırım olmadan affedilmeleri bu defa bize "biz salak mıyız kardeşim?" dedirtecek. Esasen sorun gerçek Fethullahçıların hala devletin en tepesinde varlıklarını devam ettirmeleri ve bu örgütle birlikte hareket ederek kazandıklarının hala yanlarına kâr kalması. Bütün toplumu bürümüş bir virüsle mücadele yöntemi şimdiye dek uygulanan tarzda olmamalıydı, fakat sabık Fethullahçı AKP'lilerin korunması ancak bu kusurlu ve tehlikeli yolla mümkün oldu.

Gelelim asıl meseleye. Sözgelimi, "İç savaş çıksın, Kürtleri asalım, keselim" diyenleri görüyorum. Diyelim ki çıktı; 10 milyon Kürt kesildi. Bu 10 milyon Kürdü en az 10 milyon Türk kesecektir. Elimizde bu defa 10 milyon katil, travma yaşamış, psikolojisi sorunlu adam var demektir. Bu insanların ciddi çoğunluğa ulaştığı bir toplumdan hayır gelir mi? Gelmez.

Şu halde biz seküler milliyetçiler, öyle ya da böyle Erdoğan'ı göndereceğimizden eminsek, bu kadar AKP'li ile ne yapacağımızı düşünmeliyiz. Gerçi ben de kinliyim, fakat Erdoğan'ın bu ülkeye verdiği en büyük zarar, totaliter ve despot yaklaşımıyla, hayatta kalmak isteyen muhalifini de faşistleştirmesidir. İnsanlar AKP'lilerin öldürülmesini, asılmasını, yakılmasını; yığınla korkunç şey istiyorlar. Bu kadar kinli ve nefret dolu olmaları anlaşılır bir şey; Türkiye'de bir hayalet dolaşıyor, namusuna dil uzatılarak intihar ettirilen Nazlıgül Daştanoğlu'nun hayaleti. Ancak bu kin dizginlenerek yapıcı bir enerjiye dönüşmezse sonuçta kazanan AKP zihniyeti olacak. Bizlerin AKP'ye karşı güçlenme ve AKP sonrasında toplumu yeniden dizayn etme yolları ve imkanlarına odaklanmamız lazım.

Klasik anlamda Weber, sosyal yapılanmanın ve bu yapılanmayı etkileyici gücün üç temel işlev; para, şöhret ve makam gücü (nüfuz) üzerinden şekillendiğini söyler. Aslında çok basit; paranız varsa toplumu etkileme şansınız vardır. Şöhretiniz varsa, paranız olmasa da toplumu etkileyebilirsiniz. Bir makamdaysanız, örneğin Genel Müdürseniz, çok zengin olmayabilirsiniz ve birkaç memur dışında kimse adınızı bilmez, fakat aldığınız kararlar toplum teşkilatlanmasını devlet gücü sayesinde direkt etkiler. 

Bizlerin AKP iktidarında para kazanması pek mümkün gibi görünmüyor. Aynı şekilde makamlara da gelemiyoruz, nüfuz gücümüzle toplumu etkilememiz de zor. Ancak şöhret (prestij) işlevi bizim için hala imkan dahilinde. Özellikle sosyal medya sıradan insanların da bu işlevi üstlenebilmesini sağlıyor. Erdoğan gidene dek en çok yatırım yapmamız gereken şey bu: Şöhretimizi, dolayısıyla çevremizi etkileme gücümüzü arttırmalıyız.

Peki sonrası? AKP ihale dağıtabilmesi sayesinde ayakta kalabilen bir yapı. 3. işlevi kullanarak doğru merkezlere para dağıtıyor ve bu piramit toplumun belli bir kesimini AKP havzasında tutmaya devam ediyor. Fakat en büyük sorun, ekonominin "heyyttt, höööyytt" laflarına pek aldırış etmemesi. AKP'nin zengin ettiği iş adamlarından bile, artık zarara uğradığı için AKP'den soğuyan, el altından muhaliflik yapanlar var. Bir de 2019'da Erdoğan'ın tahttan inmesiyle dağılacak çarkı düşündüğünüzde, çok kolay, nokta atışı operasyonlarla bu sistemin dağılması ve "kitle"nin ortada kalması mümkün.

Ortada kalan kitle için, bir "denazification" programı gibi, AKPsizleştirme programı uygulamak gerekecek. İktidarı ele geçirmiş bir aydın kadro, bunu bugünün şartlarında çok kolay başarabilir: Bugünün kitle iletişim araçları geçen yüzyıldakilerle karşılaştırınca çok daha etkili ve yaygın. AKP'nin 16 yılda bunca şeyi değiştirip hastalıklı düşünceleri normalleştirebilmesindeki başarı da bunda saklı. Para çarkı bozulmuş, makam gücü elinden gitmiş bir AKP, entelektüel seviyesi saçmasapan diziler seviyesinde olduğu için ciddi bir entelektüel arkaplanın tasarlayacağı düşünsel saldırıya karşı koyamayacak bir havzanın üzerinde oturuyor. 

AKP'den nefret etmeye devam etmeliyiz, fakat AKP'lilerden değil. Bu insanlar bizim insanımız, memnun olmasak da bizimler ve hepsini öldürmek gibi insanlık dışı, hastalıklı fikirlerimiz yoksa (yazının başlığı bu fikirlerle dalga geçiyor) onlarla bir arada yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğine alışmamız lazım. Bu yüzden jakoben anlayışı, modern propaganda teknikleri ve tepki çekmeyecek yollara dair geçmiş tecrübelerle harmanlayarak, eline palayı alıp Gezici kovalayan kitleyi önce sindirmemiz, sonra ıslah etmemiz gerekiyor. İktidarın en ciddi talibi ve rakibi olan İYİ Parti'nin, şimdiden bu AKPsizleştirme programı üzerine kafa yorması, bir anda kucağında bulacağı bu bombayı etkisiz hale getirmesini sağlayacaktır. Bir yandan da istihbarat ve hafıza güçlü tutulmalı, iktidara gelindiğinde kimin ne olduğunu bilen bir kadro politikaları uygulamaya geçirmeli. Aksi takdirde, AKP'nin gidişiyle iyice ayyuka çıkacak, AKP'nin müsebbibi olduğu ekonomik yüklerle birleşince, "enkaz devraldık" klişesi gerçek olup, AKP yıkıldığında bile Türkiye'ye zarar vermeye devam edecektir. 

Erdoğan kendince bir yeni Atatürk, bir "kurucu baba" olmak istedi ama olamadı. Kültürel iktidara talip bir İYİ Parti ise, "yeniden inşa" sürecinin kahramanı olabilir. Bu sayede islamcılık bir daha dirilmemek üzere ölecek, ait olduğu çöplüğün en dibine gidecektir; hiç değilse bir kere tecrübe edildiğinden bu iş çok daha kolay, akıllı bir kadronun bu fırsatı kaçırmaması gerekiyor.

 

Seküler Milliyetçinin Yol Haritası - I

Seküler Milliyetçinin Yol Haritası - II

Bir Jakoben'in Güncesinden

Demokrat Milliyetçilik

Milliyetçilik 2.0

Başkanlık Nasıl Fırsata Dönüşür?


M. Bahadırhan Dinçaslan

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it. 

 
mbdincaslan.com | © 2024 Tüm Hakları Saklıdır

  • Mevcut yorum yok.

Who's Online

892 ziyaretçi ve 0 üye çevrimiçi

Latest Park Blogs