Hayatınızda hiç Hıristiyan (özellikle Katolik) kilisesi ziyaret etmediyseniz çok şey kaybettiğinizi söylemek mümkün. Özellikle Roma'nın yıkılışından sonra Avrupa'da "ulusötesi" yahut "devletlerarası" tek kurum olarak ayakta kalmasıyla Katolik Kilisesi'nin tarihi millet inşası, propaganda ve göstergebilim okumaları açısından hazinelerle doludur.
Güzel bir kiliseye gidebilmiş şanslı azınlık, vitray denen renkli camlarla canlandırılmış İncil'den ve Azizlerin hayatlarından sahneleri hemen hatırlayacaklardır. Bu sahneler papazların vaaz ettiği, İncil'in anlattığı, Hıristiyanlığın temel ve detay mesajlarının "kıssadan hisse" ile insanlara aktarıldığı; yahut dinin etkileyiciliğinin derinleştirildiği önemli motifler. Vitraylar, heykeller, giriş ve duvarlardaki oymalar ile, bu sahneler canlandırılır ve okuma yazma bilmeyen insanların o anları yaşıyormuşçasına zihinlerinde canlandırmaları sağlanır. Tam da bu yüzden bu fenomene "Fakir İncili" deniyor. Okuma yazma bilmeyen, hele İncil'in yerel dillere çevrilmediği dönemlerde Latince öğrenmesi hiç mümkün olmayan geniş halk yığınları, İncil'in mesajını okuyarak değil, görerek alacaklardır. Bu yüzden kiliseler ve kilisenin nüfuzunun olduğu her yer, haç gibi temel hıristiyan sembollerinin yanında, bu "Fakir İncili" örnekleriyle doludur.
Ki bu hıristiyanların icat ettiği bir yöntem değil. Tarih boyunca birçok örneği vardır, bizim köy evlerimizdeki Ali'nin işleri yahut evliyaullahın hikayelerinden kesitleri anlatan duvar halılarından, antik Yunan'daki "Herakles'in İşleri" fresklerine, lahit işlemelerine... Bir Bayeux Duvar halısı, hem tarihi bir kayıt, hem de Norman propagandası ve "resmi tarih"inin Fakir İncili örneğine benzer, upuzun bir şerit olarak işlendiği çok kıymetli bir tarihi "vesika" olarak bugüne gelebilmiştir örneğin. Bayeux Duvar halısı gerçi kopyalanan, yeniden tekrarlanan bir eser, dolayısıyla "mem" değildir ama, bu erken dönemde İngiltere'nin Normanlar tarafından fethini işleyen eser, kendisini takip eden birçok tasviri etkilemiştir.
Sözgelimi, matbaayla çoğaltılan ilk resimli İncillerden, Gustave Dore'un resimlediği Dore İncili, birçok yaratığın, motifin, sahnenin "arketipik" diyebileceğimiz işlenişini ilk defa "popülerleştirmiş"tir. Şeytan, melek, Davut, İsa dediğimizde aklımıza gelen imgeler, Dore gibi, Michalengelo gibi sanatçıların tahayyülünden, onların zihnine etki eden dağarcığın etkisiyle çıkıp, geniş kitlelerin tahayyülüne girmiş; onların zihinleri, çok daha soyut yahut metinsel olan tasvirleri ete kemiğe büründürerek, birer arketipe dönüşen bu motiflerin biçimsel özelliklerine ilk "standart"ı getirmiştir.
Yahut paraları düşünün. Üzerindeki bayraklar, semboller, şahıs resimleri ve hatta kullanılan renklerle paralar bir çeşit "Fakir İncili"dir. (Ecnebi olsam buraya pun intended yazardım.)
İşte bu motif diyerek özetlediğim şeylere "gösterge" deniyor, özel olarak "kültürel göstergeler". Gösterge, basitçe görüldüğü zaman akla bir başka şey getiren, bir başka anlam, obje yahut fikirle arasında gösteren-gösterilen ilişkisi olan zımbırtıdır: Masa sözcüğü, masa eşyasının bir göstergesidir. Masa sözcüğündeki m-a-s-a harfleri, onları gördüğümüzde çıkardığımız seslerin göstergeleridir. Bir paranın üzerinde yer alan sözgelimi Cahit Arf fotoğrafı, Ay Yıldız, değeri belirten sayı, paranın rengi vs. hepsi birer göstergedir.
Kültürel göstergeleri simgeler, kahramanlar, ritüeller ve değerler olarak alt başlıklara ayırırız. Her birine sırayla örnek vermek gerekirse; gamalı haç, Çöl Tilkisi Rommel, Heil Hitler selamlaşması ile "Prusya Erdemleri" denen, III. Reich'ın türedi zihniyetli ayaktakımı tarafından ırzına geçilen erdemler dizgesi bu dört alt sınıfa girerler.
Klasik literatürden biraz ayrılıp, literatürdeki anlamıyla değil bu yazıya has anlamlar vererek bu dört alt başlığa paralel bir başka tasnif yapabiliriz: Doğal ve Yapay Kültürel göstergeler. (Doğal gösterge-suni gösterge literatürde bambaşka anlamlara geliyor.) Bu yazı bağlamında, doğal kültürel göstergeler uzun bir evrim sürecinden sonra, etno-sembolist bir perspektiften meydana geldiğini düşündüğümüz milletin kolektif bilinç ve bilinçaltında "kendiliğinden" yer edinmiş göstergeler, yapay kültürel göstergeler ise özellikle modern zaman iletişim araçları sayesinde propaganda yoluyla sonradan ve kasten yaratılmış göstergelerdir. (Esasen her kültürel göstergede biraz yapaylık vardır) Yine dört sınıfta doğal kültürel göstergelere eli belinde kilim desenini, Köroğlu'nu, tahtaya vurma ritüelini ve büyüğe saygıyı; yapay göstergelere rabia işaretini, Gazi Recep Tayyip Erdoğan'ı, memurların Cuma'ya gittikleri belli olsun diye camide/mescitte kasten kimlik düşürmelerini (ritüel olacak kadar yaygınlaştığını duydum devlet dairelerinde) ve "yerli ve milli" söylemini örnek verebiliriz.
Doğal ya da yapay, kültürel göstergeler müthiş bir birleştirme ve ötekileştirme aracıdır. Bazen gamalı haç gibi kendi halinde, birçok farklı millet tarafından kullanılmış, en çok Hindular ve Budistler tarafından işlenmiş sembol kolektif bilinçaltının derinliklerinde keşfedilir ve geniş kitlelerin kendilerini tarif ettiği bir ortak sembole dönüşür; bazen bir başka ülkede "lama kafası" olarak algılanan (Güney Amerikalı bir dostum, orada bilmemne takımının maskotu olan Lama hayvanını temsilen yapıldığını söylemişti.) el işareti bir kültürde "bozkurt" olarak algılanır ve kendisi de bir kültürel gösterge olan bozkurtun (ben klasik tasnife beşinci ve müstakil bir başlık olarak "anlatı"nın eklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bozkurt bir "anlatı" göstergesidir, onu remz eden tasvir ve hareketler birer simgedir, bu anlatı etrafında örgüleşen inançlar da inanç göstergesi sınıfına girerler ama konuyu dağıtmayalım) göstergesi olarak milyonlarca Türk milliyetçisinin birbirini tanıma ve birleşme işareti olur.
Kültürel göstergeler zamana ve kültürün değişimine göre anlam değişikliği yaşayabilirler. Karamanoğulları'nın bayrağındaki Süleyman Mührü, bugün Yahudilik ve Siyonizm'le eş tutulur örneğin.
Fakat ne kadar modern, etkili ve arkasında devlet gücünü almış olursa olsun, propagandanın yaratmaya çalıştığı yapay göstergeler çoğu zaman doğal göstergeler kadar etkili olamazlar. Örneğin "millet" ve "din" kavramlarına düşman olan, bunları kendince yıkıma uğratıp "gerçek" sınıf ahlakıyla burjuva illüzyonlarının ötesine geçmeyi arzulayan Sovyetler Birliği, Almanlar kapılarına dayanınca Alexander Nevsky'nin göründüğü posterler asmışlardı. Vaktiyle Alman Töton Şövalyelerini ve dolayısıyla Katolikliği askeri başarılarıyla durduran Nevsky, hem dini hem de milli bir kahraman figürüydü. Askerlerin neden cepheye gitmesi, canla başla harbetmesi ve emirlere itaat etmesi gerektiğine dair marksist retorikte pek ikna edici temeller bulamayan Sovyetler Birliği, kendiyle çelişerek gayet milliyetçi ve dini bir söyleme başvurmak zorunda kalmıştı.
Bugüne gelelim. Hem doğal, hem yapay kültürel göstergeler yoluyla AKP kendisine yeni bir milliyetçi söylem alanı açıyor. Saçmasapan bir tarih, doğrudan Cumhurbaşkanı tavsiyesi ile televizyon dizileri yoluyla insanlara aktarılıyor; birçok dizi ve filmde, kitapta, tasvirde İslamcı tasavvur ve amaçlara uygun bir "Türk tiplemesi" Türk çocuklarına sunuluyor. (Elbette arkaplanı AKP'den de, Erdoğan'dan da eski. Yalan Söyleyen Tarih Utansın'lar, umum islamcı saçmalığı, bomboş ve muzır bir padişah ululamayı vs. sağ kesime zerk eden Türk-İslamcı literatür bunun temellerini atmıştır.) Daha modern zamana ait, milliyetçilikle özdeşleşmiş kültürel göstergeler birer birer devşiriliyor: Pehlivanoğlu'nun mektubunun tahrif edilmiş halinin okunmasıyla başlayan süreç, Bahçeli MHP'sinin topyekün payanda olmasıyla daha da hızlandı. Artık bozkurt, üç hilal, Türkmen, Türk göstergeleri AKP'nin arzu ettiği anlayışa hizmet eden birer araca dönüştü. (Müslümanın savaşanına Türk denir diyen müptezellerden, bir iki IŞİD militanı Orta Asyalı çıkınca "Bakın bu çekik gözlüler değil, gerçek kardeşiniz biziz" diye tweet atan ve tepki gösterince beni engelleyen bol takipçili "Suriye Türkmeni" twitter hesabına uzanan çok geniş bir arkaplanı gözünüzün önüne getiriniz.) Dün ayaklar altına alınan milliyetçilik bugün neden keşfediliyor? Muhtemelen Erdoğan Sovyetler'in yaşadığı sorunu yaşıyor da ondan: Yaratmak istediği paramiliter güç için islamcı retorik ya güçsüz, ya da Türkiye'de tutmuyor. Var olan bir birikimi ve know-how'u, milliyetçileri ajite etmek suretiyle devralmak daha masrafsız; ayrıca.
Pekala ne yapmalı? Evvela, AKP'nin "Türk"e alternatif, Türk'ü bir etnisiteye indirgemek isteyen "Kayı" ve "IYI" tamgasını keşif ve popülerleştirme hamlesine, milyon dolarlık PR çalışmasına bedava çökmek suretiyle sağlam bir tokat atan ve bu sembolü tekrar müspet bir cepheye iade ederek tokat atan İYİ Parti çıkışı güzel bir örnek. Türk milliyetçilerinin bu kültürel göstergelerin, yani simge, kahraman, ritüel ve değerlerin çalınması, potansiyelden beslenerek "çakma"larının türetilmesi suretiyle kitle ve kurumlarını kaybetme sürecine karşı geliştirmesi gereken stratejiler açısından dersler barındırıyor. Bunun ötesinde, bizim "Fakir İncil"lerimiz, kültürel göstergelerimiz, popüler ikonlarımız sıkı bir sekülerleştirme politikasına tabi tutulmak zorunda. Seküler olmayan semboller terk edilirken, islamcılar tarafından yozlaştırılabilecek göstergelerin tanımı net bir çizgi ve tavır koyacak şekilde belirginleştirilmeli. Kızıl Elma'dan cami çıkışı kırmızı elma dağıtmayı anlayan kitlenin karşısında bu çok zor değil.
Yeni türetilecek simgelere ihtiyaç duyulduğunu bir iletişimbilimci olarak düşünüyorum. Bu açıdan velud bir saha olarak İttihat ve Terakki ile öncüllerini-mücavirini (Namık Kemal gibi, Ceditçilik gibi), elbette Türk Milliyetçisi ve Aydınlanmacı bir karakter olarak Atatürk'ü, erken dönem cumhuriyet propaganda materyallerini, yine aynı dönemin gölgede kalmış milliyetçi aydınlarını (Sadri Maksudi Arsal gibi) görüyorum. Yeni semboller bulunmalı ve korunacak olanların içeriği seküler bir usulde tanımlanmalı.
İşin bir de "popülerleştirme" kısmı var. İlkokullardaki Türk büyükleri portrelerini hatırlayın; her koridorda asılı dururlardı. Onlar birçok gencin "eski Türkler" denince akıllarına belli bir "tip"i getirmesini sağlayan "Fakir İncil"leriydi. Bu yönüyle Türk milliyetçisi çizerlere, sosyal medya kullanıcılarına büyük iş düşüyor: Türk milliyetçilerinin giyim tarzından, belli profillerin (son on yıldaki Enver Paşa fenomeninde olduğu gibi) birer ikon özelliği kazanacak şekilde işlenmesine uzanan geniş bir saha var. Türk milliyetçiliği acilen "popülerleşmeli"dir; Türk milliyetçisi ve AKP'li olmayan dizi oyuncuları, şarkıcılar, popüler figürlere bu zaviyeden büyük iş düşüyor. Bunun ötesinde, şahsen bana göre olmamasına ve itiraf etmek gerekirse şahit olduğumda gözlerimi devirmeme rağmen, gençlerin "Ötüken kokuşlum", "bozkurt bakışlım" gibi ergenlik dönemi romantizmlerinin Türkçü motiflerle bezeli olmasından dahi memnun oluyorum.
Popülerleştirme işinin teknik ve pratik boyutu ise, bir yazının hacmini aşıyor, belki başka zamana.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
Yorumlar