Sık sık alıntılar oldum, son zamanlarda okuduğum en güzel sözlerden biri: Kalabalıklar bir araya geldiklerinde fikir değil, önyargı paylaşırlar. Milliyetçiliğimiz de elbette bundan masun değil.
Literatürde zihin mekanizmamızı etkileyen önyargıların bir adı var: Cognitive Bias. Bu terimin Bilişsel Önyargı; yakın akrabası "Logical Fallacy"nin de Mantık Safsatası gibi çevirilerle karşılandığını görmek mümkün. Ancak bunlar herhangi bir önyargıyı değil, sürekli tekrar ve bir örüntü arz eden, beynimize donanım olarak kodlanmış önyargıları işaret ediyorlar aslında. O yüzden "algı saptıran", "algıbozan" gibi bir karşılık önermek mümkün. Hatta biraz eski Türkçe katıp, gündelik hayatta kullanılmayan bir ifade ortaya koyup terimleşmesini daha kolay kılalım: Algısiyan diyelim, "algı kıran".
Algısiyanların var olmasının bir nedeni var: Hayatta kalmak. İlkel insan beyni birçok tehditle çevrili bir yaşam pratiğine karşı, bu mekanizmaları geliştirmiş ki, hızlı karar verebilsin. Kararının yanlış olduğu ortaya çıkarsa sorun yok, ama kararı doğruysa verdiği hızlı karar hayati tehditten çok kıymetli birkaç saniye ile kurtulmasına yarayabiliyor. Sorun olan, bugün bunlara çok ihtiyacımız kalmadığı halde, mekanizmaların etkinliğinin devam etmesi. Evrimin beynimizde yol açtığı gelişmelerden çoğu müthiş bir medeniyet kurmamıza vesile oldu, ancak beynimizin ilkel işlevleri tamamen yok olmuş değil. Oldukça ilgi çekici birer ara geçiş formuyuz.
Bu algısiyanların kimisi doğrudan milliyetçiliği etkiliyor. Diğerleri de milliyetçiliğe mahsus değil, genel olarak düşünce bozukluğuna, bilimsel olmayan, temelsiz sonuçlara varmamızı konudan bağımsız olarak tetikleyen önyargılar.
Bu ilk grup, yani doğrudan milliyetçilikle alakası olan algısiyanlardan en önemlisi, "Out-Group Homogeneity" ve onun alt dalı olan "Own Race Bias". Dış Grubun Homojenliği yahut bütün Çinliler birbirinin aynı bu ne yahu diye çevrilebilir. İnsan topluluklarının mensupları, kendi "ırkından" ya da topluluğundan olanların yüz ve diğer özelliklerini daha ayrıntılı ve çeşitli algılarken, "diğerleri"ni birbirinin aynı görmeye yatkın. Bizler sözgelimi Çinlileri birbirinin aynı görüyoruz, onlar da bizi. O yüzden Osmanlı için bütün Batı Avrupalılar Frenk, Batı Avrupalılar için de bütün müslümanlar Türk. Yani İsmet Özel gibilerin üzerine saçma teoriler inşa ettikleri "müslüman eşittir Türk" düşüncesi, Batı Avrupalıların basit bir önyargısı, algı bozukluğundan ibaret. Bütün Doğu Türklüğüne Tatar, Kafkasya'da yaşayan herkese Nogay, Abhaz, Karaçay olduğuna bakmaksızın Çerkes diyen Osmanlı gibi, Avrupalılar da bütün müslümanlara Türk demiş. İlk ders: Biraz bilişsel bilimler, biyoloji, efendime söyleyeyim basit bir bilimsel literatür araştırması yapacağız ki, Tatar kelimesinin ne anlama geldiğini, yahut müslümanın savaşanına Türk denip denmeyeceğini anlamak için argümanlar ortaya atarken saçmalamayalım. Üstelik, o kadar Avrupa karşıtlığı yapar, Batı düşmanlığı eder, Türk'ü de "tam anlamıyla doğulu", yerli ve milli bir tanımla müslümana eşitlerken, teorinizin bütün mesnedi Avrupalıların bir zihinsel özrü üzerine oturursa, iki kere komik olursunuz.
Bir diğer milliyetçiliği doğrudan ilgilendiren algısiyan da, algıda seçicilik olarak tanımlayabileceğimiz bir fenomen. Nicholas Danfort'un bir paylaşımında, Rumlar tarafından çizildiği belli bir Anadolu haritası dikkatimi çekti. Batı Anadolu olduğundan daha büyük, daha ayrıntılı çizilirken, Doğu Anadolu'da detaylar azalıyor, hatalar artıyordu. Basitçe, kroki çizen bir Rum, elbette ilgi alanı ve tarihsel bağı bulunan bölgeyi daha iyi çiziyor, ötesini ise müphem bırakıyordu. (Manşetteki görsel de, Amerikan Başkanı Reagan'ın gözünden dünya haritası, aynı mantık) Bu her topluluk için böyledir. Önceki algısiyanla da ilişkili; bizle ilgili olanın ayrıntısı, belirginliği daha yüksektir, ötesi ise daha tekdüze, ayrıntısız, göreceli küçük ve hatalıdır. Dünyayı böyle algılarız, daha kötüsü, dünyanın da bizi böyle algıladığını düşünürüz. Biz kendi ülkemizi önemsiyoruzdur, dünyanın da en az bizim kadar ve bizim önemsediğimiz şekliyle önemsediğini düşünürüz. En kötüsü ise, bunu kullanan bir diktatör, dış güçlerin sürekli bize operasyon yaptığını, tren kazasından fakir düşmüş babanın intiharından bütün olaylara, Türkiye'yi bitirmeye ant içmiş dış güçlerin Türkiye'de gerçekleşen her kötü olayda bir parmağının olduğunu iddia eder, biz de kendimizi çok önemsediğimiz için inanırız. Diktatör aklanır, sorumlular aklanır, bedel ödemezler. Böyle bir ülke çökmeye elbette mahkumdur.
Peki biz ne yapacağız? Evvela, diğer milletleri müphem bırakmayacağız, tanıyacağız. Ancak böyle bir mukayesede kendi milletimizin yerinin ne olduğunu tespit edebiliriz. Üstelik, bize düşmanlık eden milletleri çok iyi tanımazsak, yumuşak güç operasyonlarına gereken önlemleri alamaz ve karşılık veremeyiz. Ermenice bilmediğimiz sürece, Ermeniler sözde soykırım iletişim savaşında bizden hep bir adım önde olacaklar mesela. Bunun yanında, kendimizi önemseyeceğiz, ama dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü düşünmeyeceğiz. Dünya denklemini objektif okuyacak, bizi ilgilendiren çıkarımlar yapacak ve ona göre bir manevra tasarlayacağız. Basitçe, gerçeği olduğu gibi görmeden bir çıkarım yapmaya çalıştıkça, kendimize zarar vermenin ötesine gidemeyiz. Gerçeği görmeyen, gerçekten beslenmeyen, algısiyanlarından arınmamış bir milliyetçi fikir, ancak milletin mensuplarını ölüme, yıkıma, harcanmaya götürür, adı milliyetçi olsa da yalnızca millete zarar vermeyi başarabilir, bu yüzden millet ve milliyetçilik düşmanlığıdır.
Gelelim diğer algısiyanlara. Elbette liste çok uzun, ama birkaç adedine dair örnek vereyim, sonra Türk-İslamcı tarih anlayışı ve milliyetçi fikir örgüsünün ne kadar çocukça, tamamen algısiyanların tesirinde inşa edilmiş bir safsatadan ibaret olduğuna dair çıkarımlarınızı siz yapın.
Anchoring, ya da demiratma, insanoğlunun ilk duyduğu bilgiyi daha çok önemsemesi ve ona takılı kalmasını anlatan bir algısiyan.
Confirmation Bias, ya da onay algısiyanı. Halihazırda oluşturduğumuz tutum, kanı ve fikirlerimizi destekleyen delillere daha çok odaklanır, diğerlerini önemsemeyiz. Önce milliyetçi olur, sonra tarih yazarız mesela.
Dunning-Kruger etkisi: Evrim mantığına göre çınar ağacı da maydanozun gelişmiş halidir diyen adam, bu etkiden mustariptir. Bir konu hakkında bilgisi olmayanlar, kendilerini daha bilgili hisseder ve görüş belirtmekte daha cesurdurlar. Faiz-enflasyon ilişkisine dair fikirlerini bu da benim teorim diye dünyanın önde gelen ekonomistlerine sunan adamı hatırlayın.
Hindsight Bias, geriyedönük algısiyan. Geçmişe bakınca, gerçekleşen olaylar arasında neden sonuç ilişkisini daha kolay kurarız. Zira olay yaşanmış ve sonuç elde edilmiştir. O yüzden onları yaşayan insanların da sonuçları bizim kadar iyi gördüğünü düşünürüz.
Attribution Bias, yani atfetme algısiyanı, özellikle etnik mevzularda karşımıza çıkar. Bir grubun bir üyesi bir eylem yapınca, onu grubuna atfederiz. Bir Kürt falanca bir iş yaptı, o zaman bütün Kürtler böyledir. Ama unuturuz: Türkiye'de etnik sıkıntı ve tehdit vardır (bu satırların yazarının bu konudaki görüşleri de malumdur) ancak kategorik etnik düşmanlık usulde bir işe yaramadığı gibi, temelde de sorunludur. Kürt şehidi nereye koyacağız? Üstelik, nicel açıdan bakınca "hain Türk" sayısı, hain Kürt sayısından fazladır. Öyleyse milliyetçiliği etnik düşmanlığa indirgemek bir basit zihin sektesinden ibarettir. Kürt tehdidine çözüm üretirken bu tuzağa düşmemek lazım.
Guilt by association, yani cemiyetiyle/ilişkisiyle suçlu. Önceki algısiyanla yakın ilişkili, bizde topyekün suçlama, topyekün dışlama vardır. Konyalı biri bize bir kötülük edince Konyalılara düşman olduğumuz gibi, falanca alakasız konuda ortaklaşan grubu, bir üyesinin suç işlemesiyle topyekün hedefe koyarız. Daha vahimi, framing, yani çerçeveleme ile birleştirip, var olmayan bir grup tasvir edip, sevmediğimizi o grubun üyesi olmakla suçlarız. Falanca konuda bir Türk milliyetçisi tesadüfen HDP'li ile aynı düşünüyorsa, Türk Milliyetçisini HDP'li ilan ederiz.
Şarkta logosun karşılığına kelam dediler. Logos da söz demek, evet, fakat "mantık"a evrildi. (Mantık da nutuk ile akrabadır) Ama şarkta kelam ilk ve yüzeysel anlamıyla da ele alındı, bizde gerçeğe, hakikate ulaşmak için araçlar geliştirmek ve yanıldığında hemen kabullenmek yoktur, retorikte, kelam ustalığıyla baskın çıkmak daha yaygındır. Tam olarak bu yüzden, Türk milliyetçiliğine dair fikir inşa edilirken, yalnızca laf salatalarıyla karşılaşırız. Bilimsel temeller yoktur, tutarlı bir ideoloji de yoktur. Duygudan ve retorikten beslenen bir sevk ve idare doktrini vardır, olsa olsa. Bu da, her zaman algısiyanlardan etkilenir, özgürleşmiş bir mantığın objektif tespit ve önerilerine ulaşmak imkansız gibidir.
Öyleyse gerçek bir milliyetçi olmak için ilk yapmamız gereken, bilimsel düşünmeyi edinmek ve algısiyanlara dair öz-farkındalığımızı arttırmaktır. Şimdi ben de burada bir algısiyanın etkisinde kaldım gibi duruyor, buna da No True Scotsman deniyor, "Gerçek İskoç bu değil". Kesin inançlı birisi, inancına mugayir bir delil gördüğünde, tanım değiştirerek bunun etrafından dolanır. Bir İskoç birine tecavüz ettiyse, bunun nedenleriyle ilgilenecek ve çözüm arayacak yerde, "Gerçek bir İskoç tecavüz etmez" deyip sıyrılıverir. Gerçek İslam bu değil, gerçek Türklük bu değil... Tanıdık geldi mi? Oysa Türk her haltı yapabilir, bizler yarıtanrı Türklerin milliyetçiliğini yapmıyoruz. Türk ahlaksızlık da yapar, tecavüz de eder, hırsızlık da yapar, AKP'ye de oy verir. Bunu görüp bu Türkleri Türklükten atmak çözüm değil, anlamlı ve mantıklı da değil. Bunu görüp bundan dertlenmek, sebepleri tespit edip çözüm aramak ise gerçek milliyetçilik. Gerçek milliyetçilik iddiası ise bir algısiyan değil, zira milliyetçilik bir ideolojidir, tanımı değişebilir, farklı tanımlandığı zaman farklı sonuçlar doğurur.
Hakikatin peşinde koşmayan, kör inancın, imanın, psikolojik birtakım sorunların etkisinden kurtulmak için en azından mücadele etmeyen insanın gerçek anlamda "düşünmesi" mümkün değildir, bırakın milliyetçi olmayı. Her türlü tehdidi, tecridi ve tahdidi göze alıp yalnızca hakikatin ışığında milliyetçilik yapmaya devam edenlere selam olsun.
M. Bahadırhan Dinçaslan
This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.
***
M. Bahadırhan Dinçaslan kitapları:
Seküler Milliyetçinin El Kitabı - Satın Al
Karşılaştırmalı Mitoloji: Tolkien Ne Yaptı? - Satın Al
Yorumlar